"Felaket" olarak adlandırdığımız olgu, aslında bir türlü aymayan kafaların doğal olaylar için "tedbir" almak yerine, olaylar gerçekleştiğinde "tekbir" getirme kolaycılığından kaynaklanan ve asla ders alınmayan, temel kavramından kopmuş bir kadercilik anlayışına saplanarak öylece yaşanıp kabullenilen "alın yazısı" kisvesine sokulmuş, öğrenilmiş alıklıktan başka bir şey değil.
"Ortadoğulu" olmak kavramı böyle bir anlayış ve davranış biçimiyle özdeş. Maalesef biz de "Ortadoğuluyuz." O nedenle, "felaketler" asla peşimizi bırakmayacak, doğal afetlere karşı gerçek tedbirler asla alınmayacak. Çünkü doğal afetin felakete dönüşmemesi için alınacak önlemlerin gerekliliğine ve yararına hiç kimse inanmıyor. Yöneticiler inanmıyor, halkımızın ezici çoğunluğu inanmıyor. Kimisi işine geldiği gibi, kişisel çıkarları doğrultusunda davranmayı tercih ettiği için inanmıyor, daha doğrusu aldırmıyor. Kimisi de aklınca yorumladığı "kader" anlayışı nedeniyle tedbirlere aldırmıyor. "Benim başıma gelmez" alıklığıyla, selde boğulabiliyor, depremde ölebiliyor, fırtınada evinin çatısı uçabiliyor, belki masum birisi de o çatının altında kalıp ölüyor. Güya yetkili ve sorumlu kurumlar da genelge yayınlayıp, dikkatli ve tedbirli olunması için uyarıda bulunarak görevlerini yapmış oluyorlar(!)
Kampçılar ve karavancılar da bu toplumun birer ferdi. Kimisi bilinçli, kimisi değil. Kamp yapabilecekleri alanlar belirli ve oldukça da sınırlı. En basit hijyen koşullarını bile yerine getiremeyen bu alanların işletmecilerinden tedbir beklemek çok iyimser bir ütopya. Duşundan su akıtamayan, tuvaletinin musluğunu tamir edemeyen, yaşı ilerlemiş karavancıların çömelip kalkmadaki sorunlarını aklına bile getirmeden alafranga tuvalet (klozet) yaptırmayan bir işletmenin sele karşı kaçış ve kurtulma planlarını bilimsel olarak öngörüp, ilan panosunda belirtebileceğini düşündüğümde bile gülesim geliyor ve güldüğüm için utanıyorum ama bütün bu olgular karşısında asıl sorumlulardan utanan da yok.
İklimler değişebilir, doğa hırçınlaşabilir, bunda insanoğlunun katkısı vardır ya da tüm bunlar uzun periodlardaki doğal döngülerden ibaret olabilir. Belki küresel bir ısınma ve kuraklığa doğru gidiyoruz, belki dünya yeni bir buzul çağına adım atıyordur. Hiç farketmez. Bu olanlar kader değildir, zeki olduğunu iddia eden bir cins olarak bunları öngörmek, önlem almak ve en az zararla üstesinden gelmek görevimizdir. Yeterki anlayabilelim ve kabullenelim. Zaten gelecekte hayatını, varlığını sürdürebilecek olan toplumlar bunu yapabilenler olacak. Ortadoğulular değil.
Kamp alanlarındaki tek tehdit sel değil. Yangın da büyük bir tehlike. Buna, orman kamplarında izin verilen ateş yakılması serbestliğini izlerken derinden ürpererek şahit oldum. Öngörüsüz, tedbirsiz, akılsız ve sorumsuz bir toplumuz. Bu bir gerçek maalesef. Üzücü, ama korkunç bir gerçek...