Ynt: Haydi Arkadaşlar Kış Turu...
Aslında ne oğlum Batu'nun ne de benim iş durumumuz pek uygun olmasa da, allem ettik kallem ettik ve yarım yamalak da olsa şu kış turunu gerçekleştirdik.
Yarım yamalak diyorum,zira daha çok katılımcı olacaktı güya fakat sağolsun İnsel ve Nejat bey hariç diğer katılımcı adayları gelemeyeceklerini bidirme zahmetine dahi katlanamadan "gelmeyiverdiler..". Sağlık olsun ne diyelim.
Tabii bu yaklaşım aslında benim canımı sıkmadı değil. Zira bu bir saygı meselesidir ve bu insanlar kendilerine söz verildiği zaman aynı uygulamayla karşılaştıklarında kendilerini nasıl hissedeceklerini ve saygı kavramı üzerinde düşünmelidirler diye düşünüyorum.
Geçelim...
Ferhat ve Nermin çiftiyle söz verildiği üzere Bostancı-Pendik sahil yolu üzerinde buluştuk ve tanıştık. Hemen orada günkük küçük bir plan yaparak onların bilidiği Poyrazlar gölüne yollandık. Ferhat ve Nermin çifti önde ben ve eşim ortada ve oğlum Batu ve eşi Hayal arkada olmak üzere sıralanıp yola düzüldük.
İzmit körfezine bakan ve TEM yolu bitişiğinde bildik ve körfez manzaralı bir mola yerinde duraklayıp ilk çaylarımızı içip bir şeyler atıştırdık.
Böylece birbrimizi daha iyi tanıma fırsatı bulduk.
Alış veriş faslı için bir iki duraklama daha yaparak akşamüstü Poyrazlar gölüne vardık.
Doğrusu beklemediğim kadar hoş bir ortamla karşılaştım, bu nedenle bizi orayla tanıştırdıkları için ayrıca göstermiş oldukları dostluk için de biz Uluengin ailesi olarak kendilerine teşekkür ederiz.
Akşam üstü Poyrazlar gölüyle tanışmak üzere bir yürüyüş yaptıktan sonra günün en güzel saatlerine hazırlanmaya başladık.
O masa bu masa, mangal, ateş, odun derken masamızı el birliğiyle hazırladık ki, az kaldı yağmurun azizliğine uğrayacaktık ama doğa büyüklüğünü gösterdi de insafa geldi ve çok keyifli saatler yaşadık. Batu'nun gitarı eşliğinde geceyi uzattık ve sonlandırdık.
Ertesi sabah ve gün boyu Poyrazlar gölünden kıpırdamadan sakin ve huzurlu bir gün geçirdik. Bu arada Ferhat beyin teknik bilgisinden yararlanarak benim yürürevin sarjla ilgili bir sorununu hallettik.
Onlar kendi aralarında tatillerini bir gün daha uzatıp uzatmamayı epey düşündüler ama sonunda iş ve sorumluluk duygusu ağır bastı ve akşam yemekten sonra onlar yola koyuldu, biz Uluengin ailesi yatağa çekildik.
Bu arada Kenan beyden ertesi günü katılacağına dair telefon almıştım ve bizim de sonraki günlerimiz şekillenmiş oldu.
Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra çevredeki diğer gölleri yoklamak üzere yola koyulduk.
Acarlar gölü diye bir yere geldik, bir düzenleme yapılmış ama ancak gölün bir ucundan gölle temas kurabiliyorsunuz. Devam ettik ve Taşkısık gölünü aradık.
Aradık...aradık...aradık...
Ve aradık...
Ya inek içmiş, ya buhar olmuş, oradaki yerli halktan gençlerin motorsikletle önümüze
düşüp rehberlik etmelerine rağmen göle ulaşamadık ve Karadeniz kıyısında öğlen yemeği, akşam üstü atıştırması arası bir şeyler yaptık.
Bu arada Kenan beyle telefon görüşmelerimiz sürüyordu ve kendileriyle İznik'de buluşmaya karar verdik.
Ve hemen hemen aynı saatlerde İznik gölünün kıyısında yağmur altında buluşarak kendileri ve eşleri Fatma hanımla tanıştık.
Hemen oracıkta bulunan balıkçı lokantasına gidip alabalık, salata ve rakıya sohbet eşliğinde güzel biz ziyafet çektik kendimize ve ertesi gün Kapıdağ yarım adasına gitmek üzere anlaşarak yataklarımıza çekildik.
Ertesi gün küçük bir İznik turundan sonra Gemlik'te kıyıya ulaşıp sahilden Kapıdağ yarım adasının Tatlısu köyünde hep birlikte akşam olduk.
Köyün deniz kenarındaki kısmen liman, kısmen otogar olarak kullanılan meydancığına üçlü bir u yaparak ve denizi karşımıza alarak ateşimizi yaktık, rakılarımızı, şaraplarımız açtık ve kıskananlar çatlasın, oh yaa...oh yaaa...dedik.
Ertesi sabah Kapıdağ yarım adasını tam tur yapmak üzere yola çıktık. Fotoğraf çekimi, keyifli kahve çay molaları derken bu turu tam günde tamamladık ve yine Tatlısu köyünün, bu kez başka bir yerinde geceledik.
Yine ateş, yine rakı ve şarap, yine Batu'nun gitarı ve tatlı sohbetlerle geceyi de uykuya yatırdık.
Görmemiş olanlara Kapıdağ yarım adası tavsiye edilir. Güzel manzaralar, güzel koylar...
Ertesi sabah yola düzülüp, iç Marmara ve kısmen iç Ege diyebileceğimiz çok güzel manzaralı ama Yunanistan'a imrendirecek rezalet yollardan turlayarak akşam Ayvalık'a vardık ve Cunda adasında kendimize kıyak çekip bir lokantaya kapağı attık.
Malum keyif saatleri ve hoş sohbetlerden sonra geceyi noktaladık.
Artık günlerimizin sonuna geldiğinin burukluğuyla ertesi gün, geceyi Assos'da geçirmek üzere tıngır mıngır yol aldık. Bu arada kendimizi biraz Kaz dağlarına vurduk,tatlı molalar verdik.
Akşam Assos'da hava soğuk ve rüzgarlı olmasına rağmen düzenlenmekte olan bir otoparkta yine açık havada, bu sefer ateşsiz ve eldeki malzemeyle karnımızı doyurduk ve tabii anasonu yine kutsadık. Batu ve ben otoparktan aldığımız elektrikle bu kez elektrikli sobalarımızla ısındık. Kenan beyin webastosunun sesi de gürül gürül maşallah...
Artık ayrılık günüydü...
Hep birlikte Geyikli'ye kadar yol aldıktan sonra Kenan bey ve eşi Fatma hanımla iskele kavşağında vedalaşıp, biz Tekirdağ yönüne onlar da iskeleye doğru direksiyon kırdık.
Onların dostlukları da, Uluengin ailesinin yaşam anılarına "güzel insanlar..." olarak kazınmış oldu. Sevgi ve saygıyla dolu insani ve huzurlu günler geçirdik, kendilerine çok çok teşekkür ederiz.
İşte sevgili dostlar... kısa, yarım yamalak, ama tadı damağımızda bir kış turu böyle geçti.
Dostlukları ve insani yaklaşımlarıyla yaşantımızdaki anılarımızda hoş seda bırakmış olan yeni arkadaşlarımıza ve bizi bir araya getiren " nedene " ve ""GEZENBİLİR " ve yaratıcılarına huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ederim.
Soluğa ölüm düşer ya,
uzakta sandığın ta öbür uçtan...
Bir anda hem de, hem de aynı andan...
Yaşam denir ya adına,
belki de doyunca tadına varamadan...
İşte odur be,
sıkışmış araya andan kısa,
anlamadan...
(Bu arada Kenan beyin şiddetle bir motorkaravan aradığını siz dostlara duyurmayı bir görev biliyorum)