Dijitalleşen Dünyamızda Analog Bir Seyahat Yöntemi: Yelken

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Tolga Gökova Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 22
Bundan birkaç sene önce. Yanlış hatırlamıyorsam 2021 kışı. Kış aylarında Sail.Lab bünyesinde yaptığımız, fırtına eğitimlerinden birindeyiz. 2 tekne filo halinde, sadece sert hava koşulları ve vardiyalı seyir tecrübe etmek adına, Marmaris’ten İstanbul’a doğru avara olmak için hazırlık içerisindeyiz. Bilen bilir, Ege kıyılarımızda kuzeye doğru seyir ederken, şanslı bir Lodos dönemine denk gelmezseniz, rüzgar genelde hep kuzeyden eser ve bu da güneyden İstanbul’a olan her yolculuğu zorlu kılar. Özellikle Çanakkale boğazında coğrafi olarak var olan Güney akıntısı da buna eklendi mi, demeyin keyfimize! Tüm bunların bilincinde, hal bu ya, zaten bunları tecrübe etmeye gelmiş tüm ekip, heyecanlı bir şekilde teknelerimizi donattık. Tüm alışverişimizi tamamladık. Güvenlik brifingimizi takiben, bir pazar sabahı Marmaris limanından avara olduk.

Yelken eğitmenliğimin ve denize olan çocukluktan gelen alışkanlık ve tutkumun dışında, en büyük tutkularımdan biri, gökyüzü ve yıldızlardır. Gps ve elektronik haritaların günümüzdeki kadar yaygın olmadığı, hala kağıt harita ve konvensiyonel metodların, yer ve yön bulmak için kullanıldığı döneme, sonuna denk gelmiş olsa da biraz şahit oldum. Gökyüzüne olan ilgim de biraz buradan geliyor. Çocukluğumda yaptığımız bazı seyirlerde, göksel seyir metodlarını pratik ederdik. Sextant kullanımı, sun-run-sun metodu.. Ancak benim en sevdiğim metod, Star Planing’di. Bu öyle bir metoddu ki, yaptığınız hesaplamaların sonucunda, tam gün batımı esnasında, gökyüzünde belirecek ilk 3 yıldızı tespit edebiliyorsunuz. Diyelim ki bu 3 yıldız Aldebaran, Altair ve Sirius olsun. Yaptığımız bu ince hesaplamalar ve ölçümler sonucunda, bu 3 yıldızın saniyesi saniyesine ne zaman gökyüzünde belireceği, hangi pusula yönünde ve hangi yükseklikte görülebileceği bulunabiliyor. O kadar heyecanlı ki, gökyüzünde bir yöne bakıp geri saymaya başlıyorsun. 3,2,1 ve şak! Aldebaran yıldızı tam baktığınız yerde beliriveriyor. Sihirbazlık gibi bir şey. Hele ki küçük bir yelkenci çocuk için. İşte ta o zamanlardan kalma bir meraktır bu bende. Hala gökyüzüne baktığımda gördüğüm yıldızları isimlendirmeye çalışırım. Gece seyirlerinde yıldızlardan kerteriz alır, aldırırım. Gökyüzüne ve yıldızlara olan ilgim, her ne kadar yerini daha derin ve varoluşsal sorulara bırakmaya başlasa da, hiç bitmedi ve bitmeyecek gibi de gözüküyor.

Böyle bir gökyüzü meraklısı için aslında çok enteresan bir dönemde yaşıyoruz. Teknolojik gelişmeleri artık takip edemediğimiz bu süreçte, James Webb teleskobunun inanılmaz buluşlarını takip edebilmek, Space X’in tekrar kullanabilen roketlerinin başarısına şahit olmak, gezegenemizdeki bu kısa hayatlı canlılar için bence çok büyük şans.

İşte tam bu süreci heyecanla takip ettiğim günlerde, Marmaris’ten İstanbul’a yapacağımız çetrefilli seyir için hazırlıklarımız bitmek üzereydi. Tam bu anlarda yine Space X’in ilk otonom ve turistik uzay yolculuğunu gerçekleştirecek olan roketin hazırlıkları da yapılıyordu. Plan şuydu; astronot eğitimi almamış 4 turist astronot, bir uzay modülünün içinde tamamen otonom şekilde uzaya fırlatılacak. Modül son teknoloji sensörleri, hava yönlendiricileri ve işlemcileri sayesinde tamamen otopilot kontrolünde Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlenecek ve tarihte bir ilk yaşanacak! İşte tam bu roketin fırlatılışını canlı yayında izlediğim anlarda, biz de Marmaris’ten yola koyulduk.

4. günün şafağında, hiç durmadan seyir yapmış, bitkin, yorgun bir şekilde Çanakkale boğazına yönelmek üzere, Babakale fenerini sancak bordamızda bıraktığımız saatlerde, gözüm telefonda bir bildirime ilişti;

‘’Space X astoronotları, Uluslararası Uzay İstasyonu’na sorunsuz kenetlendi!’’

Yani adamları Florida’dan bir modülün içinde fırlattılar. Modül roketten belli bir yükseklikte kendi kendine ayrıldı. Bu roket kendi kendine dünyaya geri döndü. Modülün içindeki astronotlar hiç bir tuşa bile basmadan, kendi kendine uçtu, uçtu, uçtu ve dünyamızdan 450 km yükseklikte, saatte 27.500 km hızla hareket eden başka bir modüle ulaştı. Ve kenetlendi. Astronotlar Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlenen modüllerinden kapıları açıp, istasyondaki diğer astronotlarla kutlama yaptılar, şampanyalar patladı. İnanılmaz anlar yaşıyorduk. Tarihte bir ilke şahit oluyorduk.

Bizse Babakale’yi yeni dönüyorduk.

O kadar yorgunluk, açlık, o kadar uykusuz gece nöbeti, kışın ortasında ıslanmalar, üşümeler, navigasyon, yelken ayarları, trafik takibi, dümen tutma mücadelesi.

Ve Babakale’yi yeni dönüyorduk.

İşte o gün ilk kez kendime sordum. Dedim ki, biz ne yapıyoruz? Bu insanlar bu yolculuk için neden bana para ödüyor? Teknolojinin bu kadar ilerlediği, uzay seyahatlerinin otonomlaştığı bir dönemde, neden hala bu kadar ilkel ve yavaş bir seyahat metodunu tercih ediyoruz? Neden yüzlerce bin euro yatırımlar yapıp, hala 4–5.000 yıl önce, Nil Nehri kıylarında ilk kullanılmaya başlandıklarında bile aynı hızları üretebilen tekneleri satın alıyoruz?

Bu sorular kafamın bir köşesinde, biz İstanbul’a varana kadar dolaşıp durdu. Gerçekten ilk defa bu konuyu bu kadar derinlemesine sorguluyordum. E nihayetinde yavaş gidiyoruz, vakit de bol ya, ekip arkadaşlarımla da uzun uzun bu konu hakkında sohbet etme şansımız oldu. Haliyle sohbetin büyük kısmı geyik muhabbetiyle geçti ama, ben bu sorularımda gayet ciddiydim. Ve ciddi cevaplar istiyordum.

O seyirde aldığım cevapları, yaşım ilerledikçe daha da iyi anlamaya başladığımı söyleyebilirim.

Yazının başlığı ‘’Dijitalleşen dünyamızda’’ diye başlıyor. Aslında bunun çok doğru bir kavram olmadığını düşünüyorum. Çünkü dünyamız bu dijitalliği, 8 milyar yıllık ömründe ilk defa tecrübe ediyor. Biz insanoğlu yok olduktan sonra da, belki eski haline geri dönecek ve varolmaya milyarlarca yıl daha devam edecek. Yani aslında dijitalleşen dünyamız değil, dijitalleşenin kendisi olduğunu farketmeyen bizleriz.

Benim küçükken ezberlemeye çalıştığım yıldız isimleri ve haritası, artık cep telefonumda bir app. Açtığım anda tüm gökyüzünün haritası gözümün önünde duruyor. Saniyesinde telefonumu gökyüzüne doğrultup, hangi yıldızı gördüğümü, saniyesi saniyesine öğrenebiliyorum. Yıldızın yüksekliğine, pusula açısına, rotasına, ne zaman nerde olacağına kadar her detayı hakkında bilgi sahibi olabiliyorum. Yani artık küçükken binbir hesap ve ölçümle bulabildiğim yıldızları bulması artık çok kolay.

Yani artık benim bu yeteneğim dijitalleşti.

Peki telefonumu gökyüzüne doğrultup anında o yıldız hakkında bilgi sahibi olmam, dakikalarca hesap yapıp, geri sayım yaparak bir sihirbaz gibi gökyüzünde belirttiğim o yıldızların verdiği mutluluğu ve hazzı bana veriyor mu? Kesinlikle hayır.

Dijitalleşen hayatlarımızda, artık insani becerilerimize özlem duymaya başlar olduk. Ellerimizle, emeğimiz ve becerimizle ulaşabildiğimiz, üretebildiğimiz şeyler daha kıymetli bir hal almaya başladı. Bu noktada da yelkenli bir tekne ile seyahat etme arzusu, aslında modası geçmiş bir seyahat aracına yapılmış kötü bir yatırım olarak değil, insanlığımızı tekrar hatırlamak, tekrar hissetmek için yaptığımız iyi bir yatırım olarak karşımıza çıkıyor. Tamamen kendi hislerimiz ve becerimizle, sadece doğanın gücünü kullanarak, onun verdiği sınırlarda seyahat ediyoruz. Rüzgarı tenimizde hissediyor, akşam vardığımız limanda, teknenin kıçında tuzlu tuzlu otururken, kadehimizden bir yudum şarap alıyoruz ve diyoruz ki;

‘İşte bu yaşamak! İşte bu insan olmak!’

Bu yüzden dijitalleşen dünyamızda yelken, analog bir seyahat yöntemi olarak kalmaya devam edecek. Çünkü mesele, seyahat etmek değil.

Mesele insan kalabilmek.
 
Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,816
Mesajlar
1,523,900
Kayıtlı Üye Sayımız
166,614
Kaydolan Son Üyemiz
Tolga Gökova

Çevrimiçi üyeler

SON MESAJLAR

SON KONULAR



Geri
Üst