[attachment=2]
Eşşek resmi yanlış anlaşılmasın Kıbrıs gezisini daha hayal ederken; mutlaka Karpaz'daki yabani eşşekleri görmeliyim diye düşünüyordum. Uzun hayal döneminden sonra yavaş yavaş plan yapmaya başladım. Bir kere mutlaka bisikletle gitmeliydim. Anlattığım herkes garip karşılıyordu bunu. ''Abi bin motoruna git'' Ya da; ''Bu yaştan sonra neyine gerek'' benzeri destekleyici konuşmaları gülerek dinledim. Çünkü ben Kıbrıs'ı yaşamaya gidecektim. Herneyse. Yanıma arkadaş bulamadım bir türlü, akranlarımdan hayır yoktu yalnız gidecektim. Birgün arkadaşımın kardeşi ve iyi bir dağ bisikletçisi olan Tarık(OLCAN)'a planlarımı anlattım. Hiç düşünmeden; Tamam abi gidelim dedi. Tarık'la gitmek bu kez beni düşündürdü. Adam benden 20 yaş daha gençti ve antrenmanlı bir bisikletçiydi. Bu düşünce çok kısa sürdü. İyi olmak istiyorsan iyilerle oynayacaksın diye bir bilardo lafını hatırlayıp bundan yararlanmaya karar verdim. Gerçekten de Tarık bana güzel birkaç şey öğretti ve ben o yokuşları nasıl çıktığıma şaştım kaldım.
Taşucu'na gitmek üzere gece 23.00 arabasına bilet aldık, yarım saat önceden garajda olduk ki; koca çuvalları bagaja kabul eden muavinler nedense bisikleti almak istemezler. Bilet alırken söylediğimiz halde yine sorun çıktı ama hallettik, bisikletlerimizin ön tekerlerin, selelerini ve çantaları söküp bagaja kendimiz yerleştirdik. Bizi uğurlamaya gelen ailelerimize veda edip çıktık yola. Uyur uyanık bir yolculuktan sanra sabah 05.30 sularında Taşucu'nda indik. Bisikletlerimizi monte edip başladık gezinmeye. Bir süre sonra açık bir restaurantın sahibi bize çay demledi, sabah çaylarımızı içtik, bilet gişesinin açılmasını beklemeye başladık.
Deniz otobüsünün erken kalkacağını söylemişlerdi, bizde erkenden işlemlerimizi yaptırıp bindik. Nüfus kağıdıyla çıkmak çok keyifli geldi bana nedense
Deniz otobüsüyle çay kahve içerek, biraz uyuyarak 2.5 saat sonra Girne limanına yanaştık. Güvertede bağlı olan bisikletlerimizi çözüp, gemiden indik ve girdik pasaport kuyruğuna, Hemen bir görevli köpeğiyle gelerek hepimizi tek tek koklattı, Türkiye'ni aksine KKTC gümrük görevlileri asık suratlı ve sertler. Birkaç kişiyle bağırıştılar. onları içeri aldılar bizde ister istemez gerildik biraz. Tabii bunların nedenini gezimiz sırasında öğrendik. Türkiye'den gelen çok insan var. Çalışma izni almıyorlar bir ay çalışıp giriş çıkış yapıyorlar devam ediyorlar çalışmaya. Gümrükten içki çıkarmak sınırlandırılmış olsada; bu işin uzmanları gemide elini boş gördükleri her yolcuya yanaşıp kendileri için içki çıkarmalarını istiyorlar. Yolcu kabul etmediğinde dalaşanlar bile oluyormuş, bizim öğrenci çocuklardan öğrendik sonradan.Limandan çıkıp biraz Girne'yi turladık, güzel bir şehir hoşuma gitti. Yola çıkmak için geç olduğundan başladık Girne'nin kenarlarına doğru açılarak kamping aramaya. Girne'de 40 km. yol yaptık ama bir kamping bulamadık. Tabii bunun nedenini şimdi biliyorum. KKTC'de kamping demek; Karavanların yıllardır hareket etmeden yazlık gecekondu haline dönüştüğü yer demek. Demekki bu yüzden hazırlık esnasında aramalarımda kamping bulamamışım. Zaten buna hazırlıklı olduğumuzdan şehre dönüp bir otele yerleştik. Sonra limana inip birşeyler içtik. Bizi bırakmayacağını bildiğimden otele yerleştikten sonra aramaya karar verdiğim arkadaşımı aradım, hemen gelip bizi aldı ve güzel bir restauranta yemeğe götürdü. Güzel bir yemek ve sohbetten sonra otelimize dönüp erkenden yattık.
KKTC'de çok araba var. Söylediklerine göre her evde en az 2 3 tane olurmuş. Sürücülerin yarıdan fazlası bayan. Biraz deli dolu kullanıyorlar ama çok saygılılar. Bir haftalık gezimiz boyunca diğer otomobiller yüzünden hiç tehlike yaşamadık. Kavşağa girdiğimiz anda tüm trafik duruyor ve geçmemizi bekliyor. Yokuş çıkıyorsak korna çalıp ezmeye çalışmak yerine sessizce bekliyorlar bizi. Bu çok hoşumuza gitti. Adalılara göre bu bir İngiliz mirasıymış Çok sayıda da 4x4 araç gördük. Modifiye edilip, yükseltilmişler. Yine adalılara göre bu merak birkaç yıldır oluşmuş. Bizim de merakımız olduğundan bol bol inceleyip, arkadaşlarımıza göstermek üzere fotoğrafladık.
Eşşek resmi yanlış anlaşılmasın Kıbrıs gezisini daha hayal ederken; mutlaka Karpaz'daki yabani eşşekleri görmeliyim diye düşünüyordum. Uzun hayal döneminden sonra yavaş yavaş plan yapmaya başladım. Bir kere mutlaka bisikletle gitmeliydim. Anlattığım herkes garip karşılıyordu bunu. ''Abi bin motoruna git'' Ya da; ''Bu yaştan sonra neyine gerek'' benzeri destekleyici konuşmaları gülerek dinledim. Çünkü ben Kıbrıs'ı yaşamaya gidecektim. Herneyse. Yanıma arkadaş bulamadım bir türlü, akranlarımdan hayır yoktu yalnız gidecektim. Birgün arkadaşımın kardeşi ve iyi bir dağ bisikletçisi olan Tarık(OLCAN)'a planlarımı anlattım. Hiç düşünmeden; Tamam abi gidelim dedi. Tarık'la gitmek bu kez beni düşündürdü. Adam benden 20 yaş daha gençti ve antrenmanlı bir bisikletçiydi. Bu düşünce çok kısa sürdü. İyi olmak istiyorsan iyilerle oynayacaksın diye bir bilardo lafını hatırlayıp bundan yararlanmaya karar verdim. Gerçekten de Tarık bana güzel birkaç şey öğretti ve ben o yokuşları nasıl çıktığıma şaştım kaldım.
Taşucu'na gitmek üzere gece 23.00 arabasına bilet aldık, yarım saat önceden garajda olduk ki; koca çuvalları bagaja kabul eden muavinler nedense bisikleti almak istemezler. Bilet alırken söylediğimiz halde yine sorun çıktı ama hallettik, bisikletlerimizin ön tekerlerin, selelerini ve çantaları söküp bagaja kendimiz yerleştirdik. Bizi uğurlamaya gelen ailelerimize veda edip çıktık yola. Uyur uyanık bir yolculuktan sanra sabah 05.30 sularında Taşucu'nda indik. Bisikletlerimizi monte edip başladık gezinmeye. Bir süre sonra açık bir restaurantın sahibi bize çay demledi, sabah çaylarımızı içtik, bilet gişesinin açılmasını beklemeye başladık.
Deniz otobüsünün erken kalkacağını söylemişlerdi, bizde erkenden işlemlerimizi yaptırıp bindik. Nüfus kağıdıyla çıkmak çok keyifli geldi bana nedense
Deniz otobüsüyle çay kahve içerek, biraz uyuyarak 2.5 saat sonra Girne limanına yanaştık. Güvertede bağlı olan bisikletlerimizi çözüp, gemiden indik ve girdik pasaport kuyruğuna, Hemen bir görevli köpeğiyle gelerek hepimizi tek tek koklattı, Türkiye'ni aksine KKTC gümrük görevlileri asık suratlı ve sertler. Birkaç kişiyle bağırıştılar. onları içeri aldılar bizde ister istemez gerildik biraz. Tabii bunların nedenini gezimiz sırasında öğrendik. Türkiye'den gelen çok insan var. Çalışma izni almıyorlar bir ay çalışıp giriş çıkış yapıyorlar devam ediyorlar çalışmaya. Gümrükten içki çıkarmak sınırlandırılmış olsada; bu işin uzmanları gemide elini boş gördükleri her yolcuya yanaşıp kendileri için içki çıkarmalarını istiyorlar. Yolcu kabul etmediğinde dalaşanlar bile oluyormuş, bizim öğrenci çocuklardan öğrendik sonradan.Limandan çıkıp biraz Girne'yi turladık, güzel bir şehir hoşuma gitti. Yola çıkmak için geç olduğundan başladık Girne'nin kenarlarına doğru açılarak kamping aramaya. Girne'de 40 km. yol yaptık ama bir kamping bulamadık. Tabii bunun nedenini şimdi biliyorum. KKTC'de kamping demek; Karavanların yıllardır hareket etmeden yazlık gecekondu haline dönüştüğü yer demek. Demekki bu yüzden hazırlık esnasında aramalarımda kamping bulamamışım. Zaten buna hazırlıklı olduğumuzdan şehre dönüp bir otele yerleştik. Sonra limana inip birşeyler içtik. Bizi bırakmayacağını bildiğimden otele yerleştikten sonra aramaya karar verdiğim arkadaşımı aradım, hemen gelip bizi aldı ve güzel bir restauranta yemeğe götürdü. Güzel bir yemek ve sohbetten sonra otelimize dönüp erkenden yattık.
KKTC'de çok araba var. Söylediklerine göre her evde en az 2 3 tane olurmuş. Sürücülerin yarıdan fazlası bayan. Biraz deli dolu kullanıyorlar ama çok saygılılar. Bir haftalık gezimiz boyunca diğer otomobiller yüzünden hiç tehlike yaşamadık. Kavşağa girdiğimiz anda tüm trafik duruyor ve geçmemizi bekliyor. Yokuş çıkıyorsak korna çalıp ezmeye çalışmak yerine sessizce bekliyorlar bizi. Bu çok hoşumuza gitti. Adalılara göre bu bir İngiliz mirasıymış Çok sayıda da 4x4 araç gördük. Modifiye edilip, yükseltilmişler. Yine adalılara göre bu merak birkaç yıldır oluşmuş. Bizim de merakımız olduğundan bol bol inceleyip, arkadaşlarımıza göstermek üzere fotoğrafladık.