"Geçtiǧimiz köprüden Romalılar da geçmiş olabilir.
Gecelediǧimiz yer büyük bir savaşın olduǧu yer olabilir."
Bu şekilde düşünülmezse geziden alınan keyif, yeme-içme, deniz ve günbatımı manzarasından ibaret kalıyor.
Tarihi yerler de "taş yığını varmış yahu, boşuna gelmişiz bu kadar yolu" ifadesinden ibaret kalıyor. Halbuki o yerde geçmişte yaşayan insanların tonlarca ağırlıktaki o taşları o günkü teknolojiyle taşıması bile insanı hayretler içinde bırakıyor. Hele hele mermerden heykel yapan heykeltıraşların detayları nasıl öyle itina ile işlediklerini hiç aklım almaz. Mesela bir hata yaptıklarında koca taşı atıyorlar mı yoksa düzeltme teknikleri var mı çok merak ederim. "Mutlaka vardır" diye düşünürüm ama heykelin üzerinde bir ek yeri veya sonradan yapıştırılma izine rastlayamam.
Irgandı köprüsü tam Bursa'nın göbeğinde. Küçükken üstünden araçla bile geçtiğimizi hatırlıyorum. Evimiz Teleferik semtindeyken günde en az iki kere yanından geçiyordum. Şimdilerde belediye restore edip üstüne küçük hobi dükkanları açtı.
Şu kanalda kısa bir görüntüsü var. Bu Alman kız 3 yıldır İstanbul'da yaşayıp, tüm Türkiye'yi geziyor. Geçen gün dünyanın ikinci en uzun kanyonunun Uşak'taki Ulubey kanyonu olduğunu ondan öğrendim. Türkiye'de kırk yıldır yaşayıp, ülkedeki görülecek yerleri bir Almandan öğrenmeye ne denir bilemiyorum