Yuvacık'tan Kırıntı Köyüne Nasıl Gidilemez

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan hk41tr Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 8
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 3,271

hk41tr

Yeni Üye
Mesajlar
9
Tepkime Puanı
32
Yer
Kocaeli
Bir Off Road hikayesi,

İzmit’ten İznik’e yol var yürüyelim dediler.
Eee, ben de yürüyeyim sizinle beraber,

-Olmaz, dediler.

Beni aralarına almadılar. Üstüne de bir sürü bahane ileri sürdüler. Neymiş efendim, yaşlıymışım, göbekliymişim, tansiyonum varmış, prostatım varmış.
Yok, efendim alışık değilmişim, onların hızını yavaşlatırmışım.
Bak, bak bahaneleri görüyor musunuz?
Prostatım varsa size ne, yürümeme engel mi?
Değil!
Göbeğim varsa onu ben taşıyacağım, siz mi taşıyacaksınız.

-Aaa, şu tepeyi çıkarken amcanın göbeğini taşıma sırası sende. Valla ben taşımam. Adamın ağzı kokuyor.

Her gün düzenli tansiyon ilaçlarımı alıyorum. Yanında kan sulandırıcı dahil. Benim kanım su gibi akar. Gidip de bir yerde kalmaz. Yani hiçbir damarım tıkanmaz.
Göbek fıtığım varsa, var. Herkeste var. Benimki azıcık büyük! Elbet erkek adamım, azıcık büyük olacak.
Bu bahaneleri ileri sürerek beni aralarına almadılar, ben de arabayla onlardan önce giderim, diye düştüm yollara.
Yuvacık barajı etrafında sabah serinliğinde araba ile giderken güzel fotoğraflar çektim. Kendi kendime dağlarda böyle fotoğraf çeke, çeke giderim diye düşünüyorum.
O, adi Google’a sordum!

-Ablacım, nerden gideyim diye. Kız konuşuyor, 300 metre sonra sağa dön.

Kızın sesi güzel gelince elimiz mecbur. Ne derse yapıcam.
Asfalt yol bitti, yol ikiye ayrılıyor. Sola dönersem gençlik kampına gider, sağa dönersem İznik’e gider diye yol işaretini gördüm.
Güzel kız da bana,

-Sağa dön, sakın kaçırma, öbür yolda karşına ayılar çıkar.

İyi, sağa döndüm. Yol, dağ yolu ama gayet düzgün, araçlar çalışmış. Geniş ve düzgün yol.
Kendimi radyoda çalan müziğin ritmine kaptırmış, korkak bir şekilde kapıları kilitlemiş ilerliyordum. Sol tarafımda derme çatma branda ile kaplanmış baraka, orman işçilerinin kaldığını tahmin etmek hiç de zor değildi. Bugün Pazar diye kimse yok diye düşündüm.
İlerledikçe yol daralmaya başladı, dallar arabanın üstünden, sağından, solundan sürtünerek arkamda bırakıyordum. Diğer taraftan da bu yoldan hayatta geri dönülmez diyordum.
Yol ağaçlar yüzünden iyice kapanmış, uzun farlarla gidiyorum.
Tam geniş bir dönüş yerine geldim, vıcık, vıcık çamur.
Off Road arabaları geçmiş, tekerlek izlerinden belli oluyordu.
Arabanın geçemeyeceği aklıma geldi ama, ya geçerse.
İlerde ne vardı acaba. Bu gemilerde çalışırken de,

-Bundan sonraki liman neresi acaba? Zaten bu “Acaba?” merakımı yenebilseydim o yollara hiç girer miydim?
Arabadan indim, yaptığım keşife göre sol taraftan geçmeyi gözüm kesti. Arabaya bindim, verdim gazı, verdim gazı. Arabanın kıçı göbek atıyor.
Bir oraya, bir buraya gidiyor. En sonunda gidemez oldu. Kaldık.
İndim arabadan, her taraf balçık, çamur. Araba patinaj yapıyor. İleri gidemeyeceğim anlaşılmıştı. Bari buradan çıkayım, öbür seçeneği deneyeyim dedim.

Sağdan, soldan çalı çırpı toplayarak tekerleklerin arkasına sıkıştırdım. Sağ, sol yaparak tekerlekleri çalı çırpının üzerine denk getirerek kurtuldum. Temiz sahaya çıkmıştım. Ama hala geri dönüp gitmek aklıma gelmiyor. Aklımda kalan öbür seçeneği de denemek istedim. Kendime göre hesap kitabı yaptım.
Sağ tarafımda uçurum var. Eğer düzgün bir şekilde gelip, sol tekerleği çukurdan atlatabilirsem geçer giderim diyorum.
Ha gayret, ver gazı, ver gazı. Araba yine durdu. Gitmiyor, gidemiyor.

Sol tekerlek düşmüş çukura. Tekerlek dönüyor ama boşuna. Hala geri çıkıp dönmek aklımda yok. Hep ileri.
Yolun sol tarafında kullandığım dalları bu tarafta takviye çalı çırpı ile yolun sağ tarafında deneyeyim dedim.
Kayıyor, yine tekerlekler boşa dönüyor.
Bari taş toplayayım, onları tekerleğin önüne koyarsam, diş kaptırarak yola devam edebilirim diye düşündüm.
Taş arıyorum, koca dağ yolunda taş arıyorum. Akçaağaç yaprakları, ağaç köklerinde rengarenk, sanki orada beyaz bir taş varmış gibi duruyorlar. Elliyorum, yaprak. Eşeliyorum altında yine yaprak. Beş altı santimetre kalınlığa ulaşmış yaprakların kalınlığı. Yüz metre geriye doğru yürüdüm, sayı ile on tane taşı toplayamadım. Yüzeli metre de ileriye doğru gittim. Biraz da oradan bulabildiğim kadar taşı ön tekerleklerin ön tarafına yerleştirdim.
Verdim gazı, yemedi. Resmen dağ başında kaldım. Telefon çekmiyor, nerede olduğumu dahi bilmiyorum.
Evet, yola çıkmıştım, bir yerlere gidiyordum ama nereye. Yol bitene kadar seçeneği ile yolda kalma seçeneği vardı hedefe ulaşamamakta.
Ama bu sefer yolda kaldım ama nerede? Telefon çekse ne olacak, ben bilmiyorum ki nerede olduğumu, bana yardıma gelecek olana anlatayım.
Bir buçuk saat uğraştım, çamurun içinden çıkayım diye olmadı işte.
Yapacak hiçbir şey yok.
Yanıma fotoğraf makinemi, telefonumu aldım. Yağmur yağmaz diye yağmurluğu da almadım. Arabayı dağ başında kilitleyip yardım aramaya karar verdim. İnşallah en kısa zamanda bir köy ve traktör bulurum umudu ile yürümeye başladım.
Arabanın gidebileceği yönü takip ederek, gitseydim, acaba nereye gidecektim diye merak etmekten de geri durmuyordum.
Yolda birkaç tane daha benim battığım yer kadar olmasa da, gölleşmiş su birikintileri vardı.
Hele bir yokuş var ki, yolun sağ tarafı uçurum. Sol tarafta traktör lastiklerinin oluşturduğu çukur. Yol ıslak otlarla bezenmiş. Arabanın kaymaması mümkün değil. Öyle bir yere geldi ki, hadi arabayı kurtardım, ağaç dalları yolun ortasında. Birinin oradan onları kaldırması lazım ya da kenara çekmesi gerekiyor. Yoksa gitmek mümkün değil. Netice olarak insandaki merak duygusu hiç eksilmiyor.
Araba orada kalmasa, burada kalacağı kesinmiş.
Yokuşu çıktım, kulağım kirişte dedikleri cinsten. Artık telefon çekmez, internet çekmez, hangi yol güzelse oradan gidiyorum.
Yolda tekerlek izi arıyorum,

-Hah! Buradan araba geçmiştir, diyerek.

Yeni, yeni hayallere dalıyorum. Epey bir çıktıktan sonra inişe başladım. Yol ağızlarına geldiğimde yolumu şaşırmamak için çantamı gideceğim yolun ağzına koyup fotoğrafını çekiyordum.
Sonradan bu fotoğrafların faydasını da gördüm.
Bir yandan da yürüyüş yapan arkadaşlarımın seslerini duyarım diye, tetikte bekliyorum. Evden çıkmadan önce başlık fener ve düdük aldım. Ama maalesef yanıma almamışım.
Belki de sesimi düdük ile duyurabilirdim. Ama o hayalim de suya düştü.
Orman yolundan çıktım, düzgün toprak yola çıktım. Yolun birisi aşağıya, dereye doğru gidiyor ama nereye? 150- 200 metre gittikten sonra ,

-Bu yoldan değil? Yukarı giden yoldan devam edeyim, dedim.

Geriye döndüm yukarıya devam ettim. Allah’ım, yarabbim! Bitmek tükenmek bilmeyen yokuş. Elbette bitecek diyorum ama, biteceği de yok. Yol ayrımına geldim.


Düz devam ediyorum. Ohh be! ne güzelmiş, düz yolda gitmek. Bir buçuk saat yürüdükten sonra yürüyüş yapan arkadaşlarla karşılaşma ümitlerim iyice bitti. Diğer yandan karşıma bir hayvan çıksa ne yapardım bilemiyorum. Yanımda sadece küçük çakı vardı. Gökyüzüne kadar uzanmış ulu ağaçların altından yürürken kuş sesleri bana cesaret veriyordu.
Korkunun ecele faydası yok dediklerinden. Eh! Kocaman bir ayı çıksa,

-Nereye gidiyon lan! Benim arazimden niye geçiyon, derse, ne cevap veririm ayıya.

Ayı bu, dinler mi beni.
Bazen de,

-Amma cesaret varmış lan bende, diyorum.

Ama yapacak başka bir şey de yok.
Bir yandan da dağda yürüyüş yapmanın keyfini çıkartıyor, manzara ve yol fotoğrafları ile kendimi avutuyordum.

Artık nereye gittiğimin önemi yok, bir an önce bir insan evladı ile karşılaşmak istiyordum dağ başında. Yağmur hızlandı, ıslanmıştım. Olsun, ümitsiz olmamak lazımdı. Yürümeye devam.
Düz yol bitmiş, hafifçe inişe doğru başlamıştım. Dağ yolları, inişli, çıkışlı, bol virajlı. Bir insan evladı geçmemiş yollardan. Bırak ayak izini, tekerlek izi bile yok. Epey bir düz yolda ilerledikten sonra tekrar bir yol ayrımına geldim. Yol sola ve sağa doğru gidiyor. Ben sağ tarafa gitmeyi tercih ettim.
Dere başında bulunan bir ağaca vatandaşlar, Türk bayrağı asmışlar. Burada, dönüşte yolu bulmak daha kolay olacaktı.

İyice susamıştım. Boğazım kurumuştu. O ayrıma geldiğimde iki saatten fazla durmadan inişli çıkışlı orman yollarından gelmiştim.

Tekrar yokuş başladı. Allah’ım ne olur, artık birilerine rastlamalıydım. Gerçi benden başka hangi çılgın o yağmur altında dağ, tepe dolaşacaktı.
Bu seferki yokuş, eşek osurtan yokuşu gibi bir şeydi. Ellerime baktım, şişmiş. Parmaklarım dolma gibi olmuştu. Diğer yandan yükseldikçe yükseldim. Hangi manyak bu kadar yüksek yere dağ başına köy kurar ki.
Pamukova’ya varmaya az kaldı. Acaba orası mı? Elbette bir horoz sesi, köpek havlaması duyacaktım.
Ama yok anasını satayım, yok be…
Aaa, uzaklarda bir yerlerde ormancılar ağaç kesiyorlar. Ses geliyor, ha gayret.
Ölmeden önce onlara ulaşmalıyım. Şaka bir yana, bir saçak altı yok, otursam bir yere kıçımı kaldıracak mecalim yok.
Seslere yaklaştım. Traktör var, sesler çoğaldı. Sanki bi bahçe duvarı gibi bir yerin kenarında. İyice yaklaştım,
-Kolay gelsin! dedim.
Bahçe duvarı zannettiğim de kocaman kamyonu kasasıydı. Artık nasıl duvara benzettiysem.
-Yahu, araba çamura battı, onu çıkartmak lazım, ne yapacağız? diye sordum.
-Merak etme abi, arkadaş tecrübeli, o sana yardım eder, dedi.
Güçlü bir traktöre bindi, bana da,
-Sen de yan tarafta gelicen abi, dedi.
-İyi, tamam, dedim.
O traktöre bindikten sonra, beni de buyur etti. Bir ayağım dışarıda, bir ayağım içerde, tutamaklardan tutundum. Traktörün sol tarafındayım, sol ön tekerlekten fırlayan çamurlar, pantolonun dizime kadar olan kısmını çamur içinde bırakmıştı.
Çamuru düşünmüyorum, düşünemiyorum.
Üç saat yürüdükten sonra bu insanlara rast gelmeseydim ya ne yapardım.
O traktörün kenarına tutunmanın da mutluluğu ayrı idi. Başım bazen içerde, bazen dışarıda hoplayarak, zıplayarak gidiyoruz. O gidişlerde çukurlara düştükçe kafam traktöre çarpıyor, hani Allah cezamı veriyordu.

-Nerde kaldı araba abi? diyor.

Anlatıyorum, anlamıyor. Halbuki adam dağları yutmuş, her tarafı biliyor. Yani adama yolu ben tarif ediyorum.
Bayraklı olan yol ayrımına geldiğimizde, sürücü bildiği yoldan devam ediyordu.
Ben de,

-Buradan değil, yanlış yere gidiyoruz, dedim.
-Abi, benden iyi mi bileceksin?

İşte o çektiğim yol ayırımı fotoğrafı orada işe yaradı. Adamı ikna ettim. Benim söylediğim yola girdik.
-Abi, sen ne yaptın ya! Ne işin var buralarda?

Dallar yüksek gibi görünüyor ama traktör sürücüsü seviyesinde. Kafamı içeri çekmesem, suratıma tokattan beter çarpacak.
Bu yol ayırımları çok önemli, önce beyin fotoğrafı çektim, sonra da mobil telefon fotoğrafı.
Yani dağ başında arabayı bıraktığım yeri bulamamak ta vardı.
Onun için yol ayrımları önemliydi.

-Abi, iyi ayılara denk gelmedin. Geçen sene bir kadını parçalamışlardı burada.
Haydaa, ne anlatıyorsun kardeşim şimdi bunları.
-Ama şimdi onlar yağmur nedeniyle çıkmamışlardır.

Kaç tane yol ayrımı varsa hepsini doğru buldum. En sonunda toprak yolu buldum.
Hani, ben ormandan çıktıktan sonra yolun biri aşağıya, diğeri yukarıya doğru gidiyordu ya.

-Burası mı abi, emin misin?

Ulan ya burası değilse!
-Eminim, dedim.

Çünki, yolun tam ağzında suyun akması için hafif bir kanal gibi bir şey vardı. O, hoplamalı, zıplamalı yollarda düşmemek için tutamaklara asılmaktan kollarım ağrımış, sırtım, belim tutmaz olmuştu.
Ama, neticede arabaya iyice yaklaşmıştım.
Ben traktörün sol tarafındayım ve sol taraf uçurum. Sürücü arkadaşın yolu gördüğünden de emin değilim. Ağaçların yüksekliğinden, havanın bulutlu ve yağışlı olmasından, kırılan dalların yolu kapatmasından önünü gördüğünden pek emin değildim.
Hah, işte araba tam bıraktığım yerde duruyor.
Arabayı kurtarma çalışması başarı ile tamamlandı.
Zarar, ziyan derseniz, sadece sol ayna ağaç dallarına takılarak kırıldı, yine dalların boya üzerinde yaptığı çizikler.
Bir daha ileri gitmek mi?
Elbette, yine yollara düşücem, taa yolun sonunu görene kadar.

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, o telefon dağlarda, lazım olduğu zaman çekmezse ne işe yarar.
 

Etiketler

Demek ki bir ben değilmişim Issız kumsallarda arefe günü arabayı batırıp saatlerce güneş altında traktör arayan:smiley:
 





Doğukaradeniz dağ başlarında, ıssız yaylalar arası yollarda,Bulgaristanda Navigasyonda yol diye gözüken bir köyden öbür köye gitmeye çalışırken,Arnavutlukta dağların başında,Gürcistanda Kafkas dağlarında durup dururken kendi başımı bozuk yollarla pek çok kere derde soktum.Arabada TRİFOR denen kol gücü ile çalışan (2 ton kuvvetinde) seyyar araba vinçi var,elbette uygun kalınlıkta up uzun çelik halatlarda var,ayrıca epey adette gergi sistemi ile beraber yassı palanlar da var.Çamura batınca çıkmayı istediğim taraftan triforu sağlam bir yere bağlıyorum açıyorum makarasındaki halatı bağlıyorum arabaya ondan sonrada bir kenarda piknik tüpü üstünde çay demlenirken başlıyorum trifordan çıt çıt sesler çıkartarak milim milim halatı sarmaya, zaman alsa da benim Ducato eninde sonunda çamurda battığı yerden yada kayıp gittiği hendekten çıkıyor.
Yolu kaybettiğim, kaybolduğum zamanlar oldu.Dert etmedim ya şansımı deneyip bir taraftan tutturup arandım olmazsa sil baştan yapıp öbür taraftan denedim yada tercih yapmam gereken yol ağzına gelince arabadan inip zemini kontrol ettim tekerlek izi aradım şayet fazla iz varsa otomobil tekerleklerinin olduğu tarafa gittim.Girdiğim yolda yerlerde sigara izmariti dahil insan oğlunun bırakabileceği her türlü izi aradım takip ettim.Kaybolduğumu düşündüğüm her yerin koordinatların tespit ettim sonra uygun zamanda google earth üstünde bu noktayı bulup ip uçları ile ne kadar doğrulukta tahminde bulunduğumun irdelemesini de yaptım.Yanıldığım sapaklarda arazide iken neye göre yanıldığımı anlama çalışıp bir daha böyle hata yapmamaya çalıştım.
İşte her zaman şıkıdım şıkıdım park müze gezilmiyor .
 


Sizi 'dahil etmedikleri' geziye katılmış olsaydınız , bu kadar zahmet çekecek miydiniz?..
Muhtemelen Hayır !..

O geziyi düzenleyenler utansın :smiley::sweatsmile:

Böylesi bir macerayı da ıskalayacaktınız , o ayrı (!);)

Yeni gezilerinizin anılarını bekliyoruz...
Tercihan FOTO destekli .

Şu çamurlara bata-çıka giden arabanın da bir fotoğrafını görsek ya !.. o_O:smiley:
 

Sizi 'dahil etmedikleri' geziye katılmış olsaydınız , bu kadar zahmet çekecek miydiniz?..
Muhtemelen Hayır !..

O geziyi düzenleyenler utansın :smiley::sweatsmile:

Böylesi bir macerayı da ıskalayacaktınız , o ayrı (!);)

Yeni gezilerinizin anılarını bekliyoruz...
Tercihan FOTO destekli .

Şu çamurlara bata-çıka giden arabanın da bir fotoğrafını görsek ya !.. o_O:smiley:
Aslında fotoğraflıydı. Kopyala yapıştır olunca, fotoğraflar olduğu yerde kaldı.
-Gelin buraya dememe rağmen beni hiç tınmadılar. Bize özel davetiye gönderirsen o zaman geliriz dediler.
Bugün kendilerine davetiye gönderecem, heralde gelirler artık.

Doğukaradeniz dağ başlarında, ıssız yaylalar arası yollarda,Bulgaristanda Navigasyonda yol diye gözüken bir köyden öbür köye gitmeye çalışırken,Arnavutlukta dağların başında,Gürcistanda Kafkas dağlarında durup dururken kendi başımı bozuk yollarla pek çok kere derde soktum.Arabada TRİFOR denen kol gücü ile çalışan (2 ton kuvvetinde) seyyar araba vinçi var,elbette uygun kalınlıkta up uzun çelik halatlarda var,ayrıca epey adette gergi sistemi ile beraber yassı palanlar da var.Çamura batınca çıkmayı istediğim taraftan triforu sağlam bir yere bağlıyorum açıyorum makarasındaki halatı bağlıyorum arabaya ondan sonrada bir kenarda piknik tüpü üstünde çay demlenirken başlıyorum trifordan çıt çıt sesler çıkartarak milim milim halatı sarmaya, zaman alsa da benim Ducato eninde sonunda çamurda battığı yerden yada kayıp gittiği hendekten çıkıyor.
Yolu kaybettiğim, kaybolduğum zamanlar oldu.Dert etmedim ya şansımı deneyip bir taraftan tutturup arandım olmazsa sil baştan yapıp öbür taraftan denedim yada tercih yapmam gereken yol ağzına gelince arabadan inip zemini kontrol ettim tekerlek izi aradım şayet fazla iz varsa otomobil tekerleklerinin olduğu tarafa gittim.Girdiğim yolda yerlerde sigara izmariti dahil insan oğlunun bırakabileceği her türlü izi aradım takip ettim.Kaybolduğumu düşündüğüm her yerin koordinatların tespit ettim sonra uygun zamanda google earth üstünde bu noktayı bulup ip uçları ile ne kadar doğrulukta tahminde bulunduğumun irdelemesini de yaptım.Yanıldığım sapaklarda arazide iken neye göre yanıldığımı anlama çalışıp bir daha böyle hata yapmamaya çalıştım.
İşte her zaman şıkıdım şıkıdım park müze gezilmiyor .
Harika,
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,425
Mesajlar
1,517,790
Kayıtlı Üye Sayımız
172,070
Kaydolan Son Üyemiz
cipokko

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst