Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan VitaEsMorte Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 9
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 8,322

VitaEsMorte

Zirve
Mesajlar
2,896
Tepkime Puanı
39
Bilindiği üzere yüksek irtifâ; deniz seviyesi ve ona yakın yüksekliklerden farklı olarak, insan ve canlı hayâtının yaşama şansını, değişen yeryüzü şekillerine bağlı olarak kısıtlayan yüksek râkımlı mevkîlerdir. Yüksek irtifâyı solunan havanın değişmesiyle insanı kısıtlayan bir sebep olarak da kabûl etmek mümkündür. Bu bağlamda yüksek irtifâ, deniz seviyesinden yükselmeye bağlı olarak oksijen miktarının düşmesiyle orantılı bir tanımlamadır. Bu tanımlama asıl olarak havadaki oksijen gazı miktârının düşmesini kıstas kabûl eder. Şâyet geniş bir açıdan bakılarak bir değerlendirme yapılacaksa, kimi zaman iklim ve yeryüzü şekilleri gibi özelliklerinde tanımlamaya dahil edilmeleri gerekir. Sonuç olarak yüksek irtifâ, geniş tanım aralığına sâhip bir tanım gibi görünse de, kaynağında dış sebeplerden dolayı bir takım canlı topluluklarının hayatsal fâaliyetlerini yerine getirmekte zorlandığı veya hiç getiremediği yüksek arâzi kısımlarıdır.

İnsan vücûdunun geliştirilmesi bakımından değerlendirilecek olursa; bunun kesin bir aralığı olmamakla birlikte yüksek irtifâ, son asırda rekabet ortamı içerisinde bulunan insan kitleleri arasında, şahsî hedefler olarak karşımıza çıkar. Bu; daha yükseğe tırmanmak ve daha zor olanı başarmak güdüsüdür. Yüksek irtifâ için; dağcılığı spor olarak kabûl eden kaynaklarda dağcılığın kendi bünyesi çerçevesinde bir alt disiplin veya, dağcılık sporuna yakın ancak farklı bir spor dalı şeklinde iki farklı tanımlamayla karşılaşılır. Aslen yapılan bütün yüksek irtifâ tırmanışları direk olarak dağcılığa girerken, dağcılık adına yapılan bütün tırmanışların yüksek irtifâ olarak değerlendirilebilmesinin mümkün olamayacağından dolayı biz, yüksek irtifâ tırmanışlarını dağcılığın alt bir disiplini olarak tanımlamayı tercih ediyoruz. Zâten yüksek irtifânın normal tırmanış dağcılığından farklı olarak kabûl edilmesinin sebeplerinden biriside, basınç değişmeleri ve oksijensizlikten ileri gelen sağlık sorunlarının çok ciddî boyutlara ulaşmasıdır. Bu fark tamamen, vücûdun yeterli olarak oksijenlenememesinden dolayı ortaya çıkar. Deniz seviyesinden yüksek irtifâya geçiş metresi bugüne kadar birçok şekilde incelenmiş ve farklı yükseklikler kabûl edilmiştir. Yüksek irtifânın bölümlere ayrılabilmesinde havadaki oksijen dağılımını (konsantrasyonunu) veya daha geniş anlamda hava basıncını ölçü alarak bir değerlendirme yapmak mümkündür. Hava basıncının değişimi yüksek irtifânın temel özelliğini oluşturduğu için, bu kıstaslar doğrultusunda yapılacak bir değerlendirme şüphesiz en doğrusu olacaktır. Yüksekliğe bağlı olarak solunan havanın gösterdiği değişimde ekvator veya kutuplara olan mesafe gözetilmeksizin, yerkürenin her noktası için aynı değerler kabûl edilmiştir. Bu değerler ülkeler ve sporcu kitleleri arasında da farklılıklar gösterebilmektedir. Şâyet, herhangi bir yüksekliğin kıstas alınması gerekiyorsa 2400m.-3650m. ler arası yüksek, 3650m.-5500m.ler arası çok yüksek, 5500m. ve üzerini ise aşırı yüksek irtifâ olarak kabûl edebiliriz. Bu değerlendirmede oksijen gazının havadaki dağılımından ziyâde doğrudan hava basıncı kıstas alınmaktadır. Örneğin 3650m. de solunan hava deniz seviyesindekine oranla % 40 daha az ve 5500m.’deki hava basıncı ise deniz seviyesindeki değerin yarısıdır. Başka bir değerlendirmeye göre yüksek irtifâ; düşük seviyedeki hava basıncına uyum sağlayamamış bir kişinin daha fazla yükselmesi sonucunda tehlikeli durumların ortaya çıkacağı 5000m. ve üzeri yükseklikler sayılırken, dağ hastalığının basit belirtilerinin görüldüğü 3000-3200m. nin üzeride yüksek irtifâ olarak kabûl edilebilmektedir. Genel bir çatı altında bu şartlar değerlendirilecek olursa, yüksek irtifâ temelde canlı vücûdunun hayatsal fâaliyetlerini yerine getirmekte sıkıntı çekeceği, düşük basınç altında kalan yüksekliklerdir. Bu da yaklaşık 3000m. nin üzerindeki yüksekliklere tekâmül eder.

Teknik açıdan bakıldığı zaman yüksek irtifânın derecelendirilmesi işlemi, insanın tesir altında kaldığı dış koşullarla doğru orantılıdır. Bu koşulları birçok şekilde sıralamak mümkündür. Örneğin; tırmanılan dağın dünya üzerindeki konumu küresel açıdan incelenecek olursa, kutuplara veya ekvatora olan uzaklığı, tırmanıştaki dağcıları etkileyen bir sebeptir. Ayrıca bu şekilde bölgenin iklimi de dağcıyı doğrudan etkiler. Yani bölgesel olarak ormanlık bir araziye sahip olan dağlara yapılan tırmanışlarda, dağ hastalıklarına yakalanma ihtimâli oksijence mahrum, kurak iklimlerdeki dağlara oranla daha azdır. Bu noktada ormanlık arazinin sâhip olduğu ağaç miktarının yanı sıra bitki çeşitliliği de önemli rol oynar. Örneğin; boyu 25m. ye ulaşmış bir kayın ağacı 1 saatlik süre diliminde 1,5 litre oksijen üretirken, 100 yaşındaki bir kayın saatte 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok edecek kapasitededir. Bu küçümsenecek bir rakam değildir. Aslen, dağlık arazileri kaplayan ormanlar genel olarak 2000m. nin üzerinde yer almasalar da, bölgesel (lokal) hava sirkülasyonları ve rüzgâr buradaki oksijeni daha yükseklere taşıyabilmektedir. Bu da yükseklerde bulunan bir dağcıyı destekleyen bir sebeptir. Bu açıdan bakılacak olursa, Türkiye’nin en yoğun ormanları ve bitki örtüsüne sahip olan Doğu Karadeniz Dağları’nın Kaçkar Zirvesi’ne (3932m.) yapılan bir tırmanıştaki avantaj, yağış rejimi ve bitki örtüsü bakımından kurak İç Anadolu ikliminin sönmüş bir volkanı olan Erciyes Dağı’nda (3917m.) yoktur. Farklı bir açıdan, ormanlık alanlar sıcaklığı yazın 5-8C düşürürken, kışın 1-3C arttırırlar. Yalnız burada değişen sıcaklığın yükseklere tesir etme ihtimâlinin az olmasından dolayı, 3C yi bulan sıcaklık artışını, havanın (Atmosferin) içerdiği oksijenin kısmi basıncını yükseltmesi ile bir fayda olarak ele alabiliriz. Bu fayda şu şekilde olacaktır; -1, -2C ler civârında bulunan bir kar tabakasının 3C lik bir sıcaklık artışı sonunda eriyerek açığa çıkan oksijen gazının havaya karışmasıdır. Fakat burada açığa çıkan oksijenin miktarı çok az olacağından, bunu sadece teorikte kabûl etmemiz gerekir. Ormanlık arazilerin havadaki su buharı dengesini de sâbit tutmaya meyilli oldukları da göz ardı edilmemelidir. Havanın içerdiği nem, yüksek irtifâ açısından çok önemli bir sebep olduğundan biz, bunu yüksek irtifâya tesir eden maddeler arasında kabûl ediyoruz. Tırmanışı yapılan dağın çıkış yolunun ve tırmanış şeklinin de yüksek irtifâda dağcıya önemli tesiri vardır. Bunun yanı sıra direk kuru hava, aşırı soğuk ve şiddetli rüzgâr da yüksek irtifâyı önemli şekilde etkiler. Şöyle ki; yüksek irtifâda çok önemli bir değere sahip olan vücût sıvısı, kuru havanın şiddetli rüzgârla birleşerek vücût yüzeyinden terleme ve kuruma yoluyla yüksek miktar da çekilmesine, beraberinde de sıvı kaybına yol açar. Kaybedilen bu sıvının yeterli süre içinde vücûda takviyesinin yapılmaması durumunda kişinin dağ hastalığına yakalanması kaçınılmaz olur.

Bu sebeplerden de anlaşılacağı üzere, yüksek irtifâyı belirli bir aralıkta değerlendirmek yanlış olacaktır. Dolayısıyla irtifâ olayı tamamıyla şartlara bağlı bir durum olarak ortaya çıkar. Bu durum karşısında kişilerin, dışarıdan gelen bu şartlara gösterecekleri tepki farklı zamanlarda fakat aynı belirtiler olacaktır.

Deniz seviyesinde ölçülen havanın oksijen oranı % 20,78 oluşturduğu basınç ise 1 ATM’ye bağlı olarak 14,7 Psi, 1,0133 bar veya 760 mmhg olarak ölçülür. Daha detaylı bilgi olarak bu ölçümler 0C lik ortam sıcaklığı için geçerlidir. Bu basınç, deniz seviyesinde bulunan bir insan için vücudunun herhangi 1 cm2’lik yüzeyine uygulanan 1 kg’lık basınca eşdeğerdir. Vücût, normal şartlar da hayatsal fâaliyetlerini sürdürürken hava vasıtasıyla dışarıdan gelen bu ağır basıncı dengeleyecek bütün unsurları sağlamaktadır. Deniz seviyesinde insan vücûdunun dış yüzeyine tesir eden bu denli yüksek basınca dokular ve bütün vücût sistemleri uyum sağlamıştır. Dolayısıyla normal hayat şartları içerisinde üzerine gelen bu basıncı hissedememektedir. Ancak hava basıncının deniz seviyesine oranla yarıya düştüğü 5500m. irtifada bulunan bir dağcının tesir altında kalacağı basıncın da yarıya düşmesinden dolayı kişi bu değişimi hissedebilmektedir. Buna bağlı olarak, önceden normal şartlarda 1 cm2’ye gelen 1 kg’lık basıncı dengeleyecek şekilde uyum sağlamış olan vücut, 5500m. yüksekliğe çıktığında buradaki düşük basınca mutlak sûretle kendisini alıştırmak zorundadır. Şâyet bu örnekteki dağcı bulunduğu yüksekliğe hiçbir sûretle kendisini alıştıramayıp uyum sağlayamadığı taktirde ileri dağ hastalıkları ve beraberinde gelen ölüm kaçınılmaz olacaktır.

Solunan havanın içinde % 20,78’lik pay ile yer alan oksijenin oranı, yükseklere çıkıldıkça değişmeyerek sâbit kalmaktadır. Fakat alınan her nefes ile vücûda giren düşük yoğunluklu havanın taşıdığı oksijen molekülü sayısının azalmasından dolayı, kişi vücûduna yeterli oksijeni sağlayabilmek için istemsiz bir şekilde solunum hızını arttırmak zorunda kalır. Bu durumda dakikada alınan nefes sayısı artacağı gibi solunum da derinleşir. Kişi bu şekilde, vücût dokularından gelen oksijen talebini karşılayabileceğini düşünürse yanılgıyla karşılaşır. Hızlanan ve derinleşen soluma sonunda akciğerler yoluyla vücûda giren oksijen miktârı kesinlikle deniz seviyesindeki rakamlara ulaşamaz. Uzun bir süre boyunca, vücûdun birinci derecede ihtiyâcı olan oksijen dokulara ulaştırılamadığında bir takım sağlık sorunlarının ortaya çıkması da tabîi olacaktır. İşte bütün bu sağlık sorunları dağ hastalıkları olarak adlandırılır. Dağ hastalıkları vücûdun uyum sağlayabileceği irtifalardan daha yükseklere hızlı bir şekilde tırmananlar da sıklıkla görülmektedir. Deniz seviyesinden sâbit yüksekliklerde bulunan bütün insanların, her zaman aynı şekilde etkilenmesi de söz konusu değildir. Kişi, aynı yüksekliğe tırmandığı farklı zamanlarda da aynı şekilde etkilenebileceği gibi, farklı veya çok nâdir rastlanarak hiç etkilenmediği de olabilir. Vücûdu yüksek râkıma çok iyi uyum sağlamış bir dağcı o yükseklikte çok uzun süreli kalmasıyla dağ hastalıklarının tekrar görülme ihtimâli vardır. Belirli bir yükseklikte baş ağrısı vâkâsıyla karşılaşan bir dağcının, başka bir târihte yine aynı yükseklikte bu durumla tekrar karşılaşma ihtimâli yüksektir. Kişi başka bir târihte, aynı yükseklikte daha şiddetli bir baş ağrısına da mâruz kalabilir, ancak bu, baş ağrısı vâkasıyla hiç karşılaşmaması ihtimâli kadar azdır. Buna bağlı olarak aynı dağcı tırmandığı yüksekliğe çıkma sayısına bağlı olarak baş ağrısı vâkâsıyla karşılaşma ihtimâlini azalacaktır. Yalnız burada şunu da belirtmek gerekir ki, bireyin belirli bir irtifâya defalarca kez tırmanması sonucunda bile hâla bir takım rahatsızlıklara mâruz kalabilme ihtimâli vardır. Yani kişinin belirli bir irtifâya birçok kez çıkması, yükseklikten meydana gelen rahatsızlıkları yaşamayacağı anlamına gelmez. Bir tırmanışta yükselmeye bağlı olarak, hangi bireyin ne şekilde etkilenebileceğini bilmek de mümkün değildir. Birçok insan 2000m.’nin üzerine büyük sorunlarla karşılaşmadan çıkabilir. Eğer sorun yaşamışsa, bunlar mîde bulantısı ve baş ağrısından farklı şeyler değildir.

Geçtiğimiz asırda yüksek irtifâ dağcılığı hakkında sâhip olunan bilgiler o günler için çok değerli olsalar da, bu bilgilerin büyük bir kısmı, aslında şahsi tecrübeler sonunda ortaya çıkan kişilere ait yorumlar ve birtakım ihtimâllerdi. Kimi zaman bunların tıbbî olarak açıklamaları olamıyor ve başka insanlar yanlış bilgilendirilmeye mâruz kalabiliyorlardı. Çoğu zaman büyük fâciâlarla sonuçlanan bu yüksek irtifâ tırmanışları, uzun yıllar boyunca ve hattâ günümüzde bile konuya dışarıdan bakan insanlar tarafından “en tehlikeli” işler arasında kabûl edilmiştir. Fakat günümüzde gelişen bilim sâyesinde, yüksek irtifanın insan vücûdundaki tesiri tam olarak tespit edilmiş ve alınması gereken tedbirlerle birlikte uygulanacak olan tedavî yöntemleri bulunmuştur. Bu gelişmeler sonucunda bugün, yüksek irtifâ dağcılığını daha profesyonel bir şekilde yapmak mümkün hâle gelmiştir.

DAĞ HASTALIKLARI

Yüksek irtifâ dağ hastalığı (High Altitude Illness-HAI) içinde, Akut Dağ Hastalığı, Yüksek İrtifâ Beyin Ödemi ve Yüksek İrtifâ akciğer ödemi yer almaktadır. Yüksek irtifâya çıkıldıktan kısa bir sonra, özellikle irtifâya uyum sağlayamayan kişilerde çok kolay gelişebilen beyin ve akciğerin işlevlerini bozabilen hastalıklar grubu olarak da tanımlanabilir.

Akut Dağ Hastalığı (Acute Mountain Sickness-AMS): 2400m. nin üzerine âni çıkışlar yapan kişilerin çoğunda, baş ağrısı, baş dönmesi, boşluk hissi, hâlsizlik, mîde bulantısı ve beraberinde istifrâ, gibi hafif rahatsızlıkların meydana geldiği duruma "Akut Dağ Hastalığı" ismi verilmektedir. Kişinin, az oksijenli (hipoksik) ve düşük hava basınçlı (hipobarik) ortama yeterli uyumu gösterememesi sonucu ortaya çıkan belirtilerdir. Dağcıların sıklıkla yakalandığı ve zirveye çıkılmasını engelleyen bir durumdur. 50 yaş üzerindeki görülme sıklığı gençlere göre daha azdır. Daha önce dağ hastalığıyla karşılaşılmamış olması bir başka tırmanışta da karşılaşılmayacağı anlamına gelmez. Bu hastalık basit seviyede irtifâdan meydana gelir. Fakat irtifâ kazanmanın devam ettiği süre boyunca basit hareketlerde bile nefes nefese kalma ve dengesizlik ile bu hastalıkta ilerleme görülür. Kişiyi ölüme dâhi götüren bu durumda, iki ciddi rahatsızlık ortaya çıkar; "Akciğer Ödemi" ve "Beyin Ödemi". Hızlı tempoyla ve aşırı yükle yapılan tırmanışlardan sonra ortaya çıkar ve bu hastalık dâhilinde baş ağrısı mutlakâ görülür. Akut Dağ Hastalığı, yüksek irtifâya çıkıldıktan 10 veya 20 saat gibi bir süreden sonra ortaya çıkar ve 2400m. yükseklikteki yoğunluğu %17 seviyelerindedir. Bu hastalık bir günde çıkılan irtifâya, sarf edilen çabaya ve kişinin bünyesine bağlı olarak değişir. Akut dağ hastalığı; irtifâ, yaş, sıvı alımı ve yüksekliğe uyum sağlamak ile ilişkilidir. Hastalığın 2400m.de görülme ihtimâli %12-15, 2500m.-2800m. aralığında % 20 ve 3000m.nin üzerinde görülme ihtimâli ise %40'ın üzerine çıkar. 4400m.nin üzerine çıkan kişilerde ise görülme sıklığı %75'i bulur. Dağ hastalığında ilk önce görülen baş ağrısı zonklayıcı bir şekilde, başın her iki yanında ve ön kısmında, yatay pozisyonda iken ve sabahları şiddeti artan bir ağrıdır. İştah azalır ve daha ciddî vâkâlarda mîde bulantısı ve istifrâ görülür. Ciddi derecede halsizlik ve güçsüzlük kişiye ileriki derecelerde bir bardağı bile tutamayacak duruma getirir. Uykuya dalmakta sorun yaşanır ve uyku kalitesi bozuktur. Kişi uyurken dinlenemez. Akciğerlerde biriken sıvının oluşturduğu bir durum olarak steteskop ile sırttan dinlenerek duyulabilen hışırtı şeklindeki sesler akciğer ödeminin belirtileridir. Ellerde, ayaklarda ve bunlara nazaran daha yumuşak bir dokuya sahip olan yüzde, gözle görülebilen belirgin şişmeler olur. Yüksek derecede terleme yolu ile atılan sıvıdan dolayı idrar miktârında azalma ve gelen idrarın renginde belirgin koyuluk vardır. Gözün ağ tabakasında %5 ilâ %40 arasında görülen kanamalara rastlanabilir. Dağ hastalığına yakalanılma durumunda, daha ciddi rahatsızlıklara zemin hazırlamamak için bulunulan yükseklikten daha fazla irtifâ kazanılmaması gerekir. Hasta dinlendirilerek bol miktarda sıcak sıvı verilir. Baş ağrısı için Vermidon, Novaljin, Parasetamol gibi ağrı kesicilerin verilmesinde sakınca yoktur. Bulantı ve kusma için günde 3-4 kez Metpamid ve Emedur tablet alınabilir. 400 ilâ 500 metreye yakın irtifâ kaybı, inanılmaz derecede faydalı olarak hastada çok kısa sürede iyileşme sağlar ve büyük ölçüde kesin çözümdür. 6-12 saat boyunca dâhi belirtilerde düzelme olmazsa Diazomid-Diamox tablet, 250 mg'lık şekilde alınabilir. Bu, solunumu uyaran bir ilaçtır ve idrar söktürücü olarak böbreklerden bikarbonat atılımını arttırır. Sabah ve akşam 125'er gr. almak kâfîdir. Bu ilaç ağız kenarları ile el ve ayaklarda geçici olarak karıncalanmalar yapabilir. Tedâvi amacı dışında Diazomid, rahatsızlıklar ortaya çıkmadan önlemeye yönelik olarak kullanılmak amacıyla, kısa zamanda çok yüklü ve zorlu olarak günde 1000 metreden daha fazla irtifâ alınacağı zamanlarda, tırmanıştan 1 gün önce sabah ve aksam 125'er mg.olarak alınır ve tırmanış başladıktan sonra 2-3 gün devam edilip bırakılmak kaydıyla da kullanılabilir.

Yüksek irtifâya ulaşıldıktan sonra ilk günler uyku gelmez. Fakat tâkip eden günlerde bu sorun ortadan kalkar ve kişi ruhsal gerginlik ve uykusuzluk çekmez. Rahatsızlık durumu birkaç gün içinde düzelir. Gece Apnesi olarak isimlendirilen bir durumda ise, uyurken oksijen miktârındaki azalmaya bağlı olarak nefes kimi zaman durabilir ve kişi boğulma hissiyle paniğe kapılarak uyanır. Düşük oksijen seviyesinde bulunan ortam sebebiyle, vücûda gerekli oksijeni sağlamak amacıyla derin ve sık soluma olarak yüksek solunum (hiperventilasyon) meydana gelir. Beyinde oksijen veya karbondioksit azlığı ve fazlalığı gibi durumları tespit ederek solunumu düzenleyen merkezler, uyku sırasında azalan solunum ile çalışmaları aksar ve periyodik solunumu ortaya çıkarır. Eğer kişiye sıkıntı veriyorsa tedâvisinde Diazomid ve Diamox gibi asetazolamidler 125mg sabah ve 125mg akşam alınarak kullanılabilir. İrtifâya tırmanan dağcıların daha çok gıda tüketimine ve sıvıya ihtiyâcı olmasına rağmen iştahsızlık görülebilir. Beraberinde susama duygusunun azalmasından yetersiz sıvı alımı ortaya çıkar ve bu da vücutta elektrolit kaybına yol açar. Susuzluk kan hacminin azaldığının belirtisidir. Dağlarda mayhoş gıdalara karşı arzu artar. Bu olay vücudun asit ihtiyacından ileri gelir. Sarf edilen aşırı çabadan dolayı kanda ve kaslarda çok yüksek miktarda laktik asit birikir ve dış ortamdaki yetersiz oksijen akciğer yoluyla vücûda taşınamayıp, önceden birikmiş olan laktik asit karbondioksit olarak vücûttan atılamaz. Bu durum kişiyi yorar ve bitkinlik verir. Sıvı alımının yeterli seviyede olmamasından dolayı kanın yapışkanlığı artar ve bu da kalp damarlarının tıkanmasına ve kalp krizlerine sebep olabilir. Aşırı tuz ve potasyum kaybından dolayı tükenme seviyesinde bitkinlik görülür. Kalp ritmi bozukluklarına rastlansa da bu tehlikeli bir durum yaratmaz. Meselâ 6000m.nin üzerinde nabız sayılamayacak kadar düzensizdir. Öksürük, kuru ve soğuk havadan dolayı üst solunum yollarında tahriş ve buna bağlı olarak larinjit ve anjin çok kolay meydana gelebilir. İdrak ve muhakeme bozukluğu, umursamazlık, huzursuzluk, keyifsizlik ve ciddi sinirlilik çok sık görülür.

Yüksek irtifâ beyin ödemi (High Altitude Cerebral Edema - HACE): Beyin şişmesi olarak da isimlendirilir ve çok kolay dağcının ölümünü sağlayabilecek bir hastalıktır. Dağ hastalığının en ileri aşamasıdır ve bu da vücûdun yeterli oksijenlenememesinden ortaya çıkar. 3500 metrenin altında görülmez. Sürekli ve şiddetli baş ağrısı, hâfıza ve şuur kaybı (kişinin, bulunan yerin neresi olduğu, zamanın ne olduğu ve kişilerin kim olduğu konusunda gerçekleri tam bilememesi), muhakeme noksanlığı, vücûtta denge bozukluğu, yürürken yalpalama veya düşme, el ve kol hareketlerinde hâkimiyet kaybı, konuşma bozukluğu, dar açı ile çift, bulanık ve siyah-beyaz görme, yüksek irtifâ beyin ödeminin belirtileridir. Düşük oksijen seviyesi, beyin kan damarlarındaki kan akımını arttırır. Bunun sonucunda damarlardan dışarı sıvı sızar ve beyin hücrelerinde şişme meydana gelir. Ayrıca oksijensiz kalan beyin hücrelerinin yapıları çabuk bozulur ve bu da hücrenin şişmesi için farklı bir sebeptir. Hasta, çok âcil olarak aşağıya indirilmelidir. Gün ışığından faydalanmak amacıyla sabahı beklemek, ölümle sonuçlanabilir. Eğer hava şartlarının bozuk olması sebebiyle aşağıya inilemiyorsa, âcilen tedâviye başlanarak hemen 8 mg. Dekort ampul (dexametasone'dur ve 1 ampulü 8 mg.dır) kalçadan yapılır. Daha sonra her 6 saate bir Dekort veya Deksalon tablet alınır. Oksijen kesin bir şekilde hayat kurtarıcıdır, dakikada 4 litre boşalacak şekilde 4 ilâ 6 saat verilmelidir. Yukarıdaki fotoğraf 2001 yılında Pamir'lerin 7134m.'lik Pak Lenin Zirvesi solo denemesinde Yüksek İrtifâ Beyin Ödemi ile hayatını kaybeden, 2 yaşında bir kız çocuğu babası Sperlish Wickmer adında bir dağcıya aittir.

Yüksek İrtfâ Akciğer Ödemi (High Altitude Pulmonary Edema - HAPE): Normal şartlarda sıklıkla kalp yetmezliğine bağlı olarak görülen ve vücût içi basınç dengelerinin bozulması sonucunda akciğerlerde sıvı birikmesi ile bulgularını ortaya çıkaran bir durumdur. Belirtiler, yeni bir yüksekliğe ulaşılmasından îtibâren 24 ilâ 96 saat sonra ortaya çıkar. Görülme sıklığı kadınlarda, erkeklere nazaran daha azdır. Genellikle geceleri başlar ve 2500 metrenin altında pek görülmez. Yüksek irtifâ akciğer ödemine yakalanmış kişilerin % 50'sinde Akut dağ hastalığı belirtileri, % 15'inde de Yüksek irtifâ beyin ödemi belirtileri görülür. İstirahatta bile görülen nefes darlığı ile kişi sırt üstü tam yatamaz, özellikle tırnaklarda morarma, öksürük, köpüklü ve kanlı balgam, solunum ve kalp hızında artma, istirahattaki nabız sayısının dakikada 110'un ve istirahattaki solunum sayısının dakikada 30'un üzerine çıkması yüksek irtifâ akciğer ödeminin bulgularıdır. Normalde içerisinde hava bulunması gereken ve gaz değişimlerinin yapıldığı mikroskobik keseciklerde sıvı birikmesi ve ilerleyen durumlarda kişiyi ölüme götüren bir hastalıktır. Düşük oksijen seviyeli ortam, beyin ödeminde olduğu gibi akciğerlerde de soruna yol açar. Akciğerlerde refleks bir daralmaya sebep olarak akciğer damar sistemindeki tansiyonu yükseltir. Bu olayın yüksek irtifâ akciğer ödeminin temel unsuru olduğu düşünülmektedir. Damar içinde artan basınç iç sıvıyı damar dışına sızdırır ve yavaş yavaş alveoller içinde sıvı birikmeye başlar ve ödem meydana gelir. Harcana eforun fazla olması, yüksekliğe iyi uyum sağlamış dağcılarda da akciğer ödemini kolaylaştırmaktadır. Fakat yüksek irtifâda hiç efor sarf etmeyenlerde bile meydana geldiği bilinmektedir. Hastalığın tedâvi edilmediği durumlarda hastanın ölüm riski vardır. Tedâvi için süratle inişe geçmek gerekir ve 600 metrelik irtifâ kaybı bile gözle görülür iyileşme sağlar. İnişin hemen gerçekleştirilemediği durumlarda, vücûdu normal sıcaklığında tutabilmek için daha fazla miktarda oksijen harcamasından dolayı soğuk şartlar hastayı daha da kötüleştirir. Bu sebeple hasta, mümkün olduğunca sıcak vaziyette tutulmalıdır. Oksijen her şartta olduğu gibi akciğer ödeminde de hayat kurtarır, dakikada 4-6 litre boşalacak şekilde 4 saat boyunca tatbik edilir. Oksijen yokluğunda, akciğer atardamar içi basıncını % 30 oranında azaltarak kandaki oksijen basıncını fazla arttırmayan Nifedipine (Kardilat retard tablet, Nidilat kapsül) kullanılır.

Titreme (Hipotermi), vücût sıcaklığının düşmesiyle gelen uyku ve sonrasında ölüme yol açan bir hastalıktır. Hafif şeklinde hastanın şuuru yerindedir, dolaşım bozulmamıştır. vücût sıcaklığı 32 derecenin üzerindedir. Daha sonralarında huzursuzluk ve şuur kaybı görülür. Metabolizma düşer ve hastanın kurtarılması için ısıtma gereklidir. Ciddi seviyede ise iç organ sıcaklığı 27 derecenin altına düşmesiyle ortaya çıkar. Hasta komadadır, kalp ve solunum ara ara durabilir.

YÜKSEKLİĞE UYUM SAĞLAMA (AKLİMATİZASYON)

Yüksek İrtifâda meydana gelen dağ hastalıklarının en önemli dış sebebi, yükseklere normalden daha süratli çıkmaktır. Bu olay çok nâdir olarak zorunluluktan olsa da, çoğu zaman keyfî sebeplerden kaynaklanır. Bilhassa dağcılıkla ilgilenen yeni kişilerde, neler yapabileceklerini ispatlama çabası olarak yüksek bir tempo ile gereğinden fazla bir sürate ulaşılmaktadır. Bu başarıdan değil, bilinçsizlikten kaynaklanır. Yüksek irtifâda, ulaşılan râkımdaki düşen oksijen molekülü seviyesine kişinin alışabilmesi için vücûtta meydana gelen değişim sürecine "Yüksekliğe Uyum Sağlama" (Y.U.S.) veya aklimatizasyon adı verilir. Bu alışma süresi, farklı bünyelere sâhip kişilerde farklı sürelerde olur.

Deniz seviyesinden 3281 feet yüksekte bulunan bir kişi, 674 mmhg'lık bir basınca ve beraberinde o seviyedeki oksijen miktârına uyum sağlamıştır. Kişi, bulunduğu yükseklikten irtifâ kazanmaya bağlı olarak, basıncın 596 mmhg'ye düştüğü 6562 feet yüksekliğe geldiğinde, vücûdunun bu seviyedeki daha düşük olan oksijen miktârına uyum sağlaması gerekmektedir. Aslında bu uyum sâdece oksijensizlikle ilgili değil düşük basıncın meydana getirdiği bâzı ruhsal ve fiziksel tıbbî rahatsızlıklarla da bağlantılıdır. Yüksek râkımlarda ikâmet edenlerin, eşit yükseklikteki dağlara tırmanmada deniz seviyesine yakın yerlerde yaşayanlara göre daha avantajlı oldukları bir gerçektir. Bu, kısmen daha düşük oksijen miktârı altında iş yapabilme gücüne uyum sağlamakla ilişkilidir.

Yüksek irtifâya uyum sağlama (aklimatizasyon) esnâsında vücûtta meydana gelen değişiklikleri şöyle sıralamak mümkündür;

1- Erken değişiklikler:

a. Yüksek solunum: Solunan havanın içindeki oksijen molekülü miktârının düşmesine bağlı olarak solunum sayısının ve derinliğinin artması (hiperventilasyon). Tırmanma esnâsında kasların yoğun tempo ile çalışması ile kimyasal değişim (fermantasyon) sonucunda ortaya çıkan ve vücûtta 5 dakikadan fazla kalması ile kişiyi öldürebilecek bir asit olan laktik asitin, kimyasal değişim ile karbondioksite dönüştürülmek kaydıyla vücûttan atılır. Fakat bu işlemde, laktik asitin karbondioksite dönüştürülmesi için oksijen gazına ihtiyaç vardır ve irtifâdan kaynaklanan düşük seviyedeki oksijeni, boyun atardamarındaki (şah damarındaki) basınca duyarlı alıcılar (kemoreseptörler) yardımıyla anlayan vücût, yeterli miktarda oksijen alabilmek için solunum sayısını ve derinliğini arttırır. Bu olaya "Yüksek Solunum" (hiperventilasyon) adı verilir. Vücûtta gerçekleşen bu yüksek solunum, akciğerlerden sıvı kaybının ve kandaki oksijen miktârının artmasına yol açarken kandaki karbondioksit miktârını da azaltır. Fakat bu işlemler sonucunda bile kandaki kısmî oksijen basıncı (PO2) hiçbir zaman deniz seviyesindeki rakamlara ulaşamaz.

b. Yüksek idrar miktârı: Yüksek solunum sırasında, akciğerler vâsıtasıyla normal miktarından daha fazla dışarı atılan karbondioksitin vücûttaki miktârı azalır. Karbondioksit, vücût asit-baz dengesinde asit lehine çalışırken bu azalmayla birlikte düşen asit miktârı dengeyi baz lehine bozar. Bunu telâfi etmek için böbrekler vücûttan alkali bir madde olan bikarbonat (HCO3) atımını arttırır. Yüksek miktardaki bikarbonatın vücûttan atılabilmesinin sâdece idrar yoluyla mümkün olması, yüksek irtifâdaki idrar miktârının artışını ifâde eder. Bu uyum sistemi, vücûtta yüksek solunum başladıktan 30 ilâ 40 saat sonra devreye girer. Kişi geceleri birden fazla idrar yapma ihtiyâcı hisseder. Eğer bu olay vücûtta hissedilmiyorsa, yetersiz sıvı alımı (dehidratasyon) vardır ve yüksekliğe sağlanan uyum iyi değildir.

c. Yüksek hızda kalp atışı: Yüksek râkımlara ulaşıldıkça akciğerlerde kılcal damarlar (kapiller) büzüşmeye başlar. Bu büzüşme, yüksek hızdaki kalp atışı ile akciğere gelen kan akımına karşı bir direnç meydana getirerek, akciğer atardamarı basıncını yükseltir. Yükselen basınç, irtifâ kazanmaya devam etmek sûretiyle tehlikeli boyutlara ulaştığında, damarlardan akciğer dokusuna sıvı sızmasına ve sızan sıvının birikmesi sonucunda dağcıyı ölüme götüren akciğer ödemini meydana gelir. Yüksek hızdaki kalp atışı vücût dokularına daha fazla miktarda oksijenin iletilmesini sağlar. Kalp atışının hızlanması ile pompalanan kan ve dolayısı ile hıza bağlı olarak oksijen iletilir. Yüksekliğe uyum sağlandıktan sonra, 6000 metre ve üzerindeki yükseklikler hâriç kalp hızı normale yaklaşır.

2- Geç değişiklikler:

a. Alyuvar sayısı artar: Yüksek irtifâya alışma süresi devam ederken, vücût kanın oksijen taşıyabilme kapasitesini arttırabilmek için, kemik iliğinde oksijen taşıma işlemini gerçekleştiren alyuvar (hemoglobin) üretimini arttırır. Üretilen alyuvarlar 4 ilâ 6 gün sonra kanda ortaya çıkarlar. Yüksek irtifâya uyum sağlamış bir dağcıda, deniz seviyesindeki normal bir insanın sâhip olduğu değerden % 30 ilâ 50 arasında daha fazla alyuvar vardır.

b. Difosfogliserat üretimi artar: Oksijenin alyuvarlarla bağ kurarak birleşmesini engeller ve dokulara salınımını kolaylaştırır.

c. Kılcal damar sayısı artar: Oksijen, dokulara sâdece kılcal damarlardan geçtiği için, kılcal damar sayısının artması dokulara oksijenin geçişini kolaylaştırır. Vücût bu sebeple kılcal damar sayısını arttırmaya çalışır ve ince dokularda daha çabuk meydana gelir.

YÜKSEKLİĞE UYUM SAĞLAMANIN TEMEL KURALLARI

Mümkün olduğu kadar 2500m.nin üzerine herhangi bir araçla hızlı bir şekilde çıkmayın. Daha fazla yükselmeniz gerekiyorsa bu râkımdan îtibâren yürüyerek yükselin. Hızlı ve âni bir şekilde irtifâ almışsanız, bulunduğunuz râkımdan îtibâren ilk 15-20 saat aşırı efor gerektiren idmanlar yapmayın.

Bir günde alacağınız irtifânızı düşük tutun. Normal bir dağcı orta yüklü bir vaziyette, bir gün içinde sâbit bir tempo ile zorlanmadan 1000 ve daha yüksek metrede irtifâ kazanabilecek yapıda olsa da, çok yüksek irtifâlar için günde en fazla 400-600 metre yükseklik kazanılmalıdır. 4500-5000m.nin altındaki irtifâlar için ise günde 1000m.den fazla irtifâ alınmamalıdır.

Yüksek irtifâda bir tırmanış ile kamp alanına vardıktan sonra 300-400m.daha yükselip geri kamp alanına dönerek orada uyuyun. Bu hareket vücûdun yüksek irtifâya alışması için çok faydalı olur.

Çok basit seviyede yüksek irtifâ hastalıkları varsa kısa bir süre daha tırmanış yapılabilmesine karşılık orta şiddette dağ hastalıkları görülüyorsa belirtiler geçene kadar daha fazla irtifâ kazanmayın. Hastalık belirtilerinin şiddetlendiği durumlarda ise mutlak sûretle irtifâ kaybedilmelidir.

Bol miktarda sıvı alın. Alacağınız sıvının içine meyve karışımları, oralet gibi katkılar katmanız vücût asit-baz dengesinin düzenlenmesine de yardımcı olur. Nihâi tırmanışa başlanmadan önce 1,5 litreye yakın sıvı alınmalıdır. Alınan sıvının sıcak olması da vücûttan gereksiz enerji kaybını da azaltır. Eğer bulunduğunuz râkımda idrar rengi koyu ve miktârı da az ise bu, yetersiz sıvı alımına işârettir ve yüksek irtifâya uyum sağlamanız için engel teşkil eder. İdrar miktârınız fazla, rengi ise açık ve berrak olmalıdır.

Yüksek irtifâya çıktığınız ilk günlerde vücûdu aşırı yoran faaliyetlerden kaçının. Hafif işlerle meşgûl olmak, solunumun yavaşlaması ile vücûda giren oksijen miktârını azaltan uykudan daha iyidir.

Alkol, sigara, uyku hapları ve sakinleştirici gibi ilaçlar solunumu baskılamaları sebebiyle kesinlikle kullanılmamalıdır.

Yüksek irtifâda, ağır yük ile çok yorulduğunuz günlerde ve bilhassa gecelerinde, protein ve yağlara göre yakılması daha kolay olan karbonhidrat ağırlıklı beslenin. Enerjiye dönüştürülmesi esnâsında düşük miktarda oksijen harcaması, özellikle sindirim sırasında vücûdu diğer besinlere oranla daha fazla rahatlatır. Fakat günlük kalori ihtiyâcının tümünün karbonhidratlardan sağlanamayacağı için istirahat günlerinde proteinli ve yağlı gıdâlar alın.
 

Etiketler
Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

Akut Dağ Hastalığı

Akut Dağ Hastalığının belirtileri çok farklı şiddette olabilirler. Hastalığın ortaya çıkması yüksekliğe çıkıldıktan sonra 6 saat ile bir kaç gün içinde kendini gösterebilir. Ufak bazı semptomlar zaman içinde ortadan kalkabilir.

Hasta gece uyumakta zorluk çeker ve uyurken solunum düzeni bozuktur. Uyurken bir kaç saniye solunumu durabilir, sonrasında ise bir kaç hızlı nefes alır. Hastanın elleri ve yüzü şişebilir. Hastanın idrar rengi koyulaşır ve miktarı azalır. Kişi genelde baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi ve güçsüzlük hisseder. Hastalığın orta düzeyinin belirtilerden biri aspirin ile kesilmeyen baş ağrısı ve kusmadır. Şiddetli düzeyde hasta biri ise yürüme ve koordinasyonda bozukluklar, saldırganlık ve dinlenme anında nefes nefese kalmadır. Hastalığın orta ile şiddetli düzeyinde birisi gerçek anlamda kötü durumdadır ve acilen tedavi edilmesi gerekir.

İlk Yardım

Hasta derin ve düzenli nefes almak için çaba göstermelidir. Bu vücuda giren oksijen miktarını arttıracaktır. Semptomlar ortadan kalkana kadar daha yükseğe çıkılmamalıdır. Eğer hareket edilmesi gerekiyorsa tempo yavaş olmalıdır. Semptomlar hareket etmeyi güçleştiriyorsa hareket edilmemelidir. Yüksek irtifada dehidrasyon önemli bir problemdir ve akut dağ hastalığını kötüleştirebilir. Hastanın bol miktarda sıvı ve elektrolit almasını sağlamak gerekir. Baş ağrısı için aspirin alınabilir fakat diğer ağrı kesiciler solunumu yavaşlatacağı için alınmamalıdır.

24 saatten uzun süre devam eden herhangi bir semptom ya da orta - şiddetli hastalık belirtilerinden biri irtifa kaybetmeyi gerektirir.

Yüksek İrtifa Akciğer Ödemi

Akciğer ödemi ciğere sıvı dolması sonucu nefes almanın zorlaşmasıdır. Hızlı tanım ve tedavi gerektiren ciddi bir durumdur. Bu hastalık 2400 metre gibi yüksekliklerde bile ortaya çıkabilir ve hızlı irtifa kazanma ve irtifada dinlenmeden yoğun aktivitede bulunmayla ilgilidir. Semptomların ortaya çıkması en az 6-8 saat alır. Yüksek irtifa akciğer ödeminin en sık rastlandığı zaman yüksekliğe çıkıldıktan sonra 2 gündür. Başlangıçtaki semptomlar akut dağ hastalığını andırır; baş ağrısı, baş dönmesi, iştah kaybı, nefes nefese kalma ve genel yorgunluk. Sonraki belirti ve semptomlar akciğerlerin sıvı ile dolmasında kaynaklanır ve nefes alma zorlaşır. Hasta sırt üstü yatmak istemez. Dinlenme anındaki nabız bile çok yüksek olacaktır. Hasta sürekli nefes nefese olacak ve çok basit fiziksel aktivitelerde bile bulunamayacaktır. Hareket anında ya da dinlenirken ortaya çıkan sürekli bir öksürük akciğer ödemi belirtisi olabilir. Öksürük başlangıçta kuru olacak sonrasında ise pembe balgam çıkmasına neden olacaktır. Uyku esnasında hasta inanılmaz solunum güçlüğü çekerek uyanabilir. İlerleyen aşamalarda hasta halüsinasyonlar görmeye başlayabilir. Eğer irtifa kaybedilmez ise hasta önce komaya girer ve 6 ila 12 saat içinde de ölür.

İlk Yardım

Yüksek irtifa akciğer ödemi için temel ilk yardım irtifa kaybetmektir. 300 metrelik bir irtifa kaybı bile hastanın durumunda fark edilir bir iyileşmeye sebep olacaktır. İrtifa kaybının mümkün olmadığı durumlarda oksijen kullanılabilir. İrtifa kaybı bu hastalığın tek tedavisidir.

Yüksek İrtifa Beyin Ödemi

Yüksek irtifa beyin ödemi beyinin kafatası içinde şiştiği ve çok nadir rastlanan hastalıklardan biridir. Bu hastalık genelde irtifaya çıkıldıktan bir kaç gün sonra ortaya çıkar ama daha kısa sürede ortaya çıktığı vakalar da vardır. İlk belirtileri yürümede zorluk ve denge kaybıdır. Hasta çadırdan çıkmaz, yemek yeme ve tuvalete çıkma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaz. Hasta dengesini koruyamaz ve halüsinasyonlar görür. Bu belirtilerden önce kusma, baş ağrısı ve baş dönmesi yaşanabilir. Beyin ödemini kontrol etmenin bir yolu hastanın düz bir çizgi adımlamasını istemektir. Hasta dengesini kaybeder ya da düşerse beyin ödeminden şüphelenilebilir.

Eğer irtifa kaybedilmez ise hasta komaya girer. İniş imkansız ise hiberbarik torbalar ve oksijen bir miktar yardımcı olabilir. Eğer iniş herhangi bir şekilde mümkün ise ekip yardım ya da kurtarma ekiplerini beklemeden irtifa kaybetmelidir.

Yüksek İrtifa Hastalıklarının Önlenmesi

-Kademe kademe irtifa kazanarak vücudun yüksekliğe uyum göstermesine izin verin
- Yavaş tırmanın. 3000 metrenin üzerinde her 300 metre için aklimitizasyon için bir gün ayırın.
- Yüksek irtifaya çıkıldığında dinlenmek çok önemlidir. İlk 24 saat içinde sadece hafif fiziksel aktivitelerde bulunun.
- Birden fazla zirveye çıkıyor ya da üst kamplara yük taşıyorsanız uyumak için mümkün olan en alçak yeri seçin.
- Dehidrasyonu önleyecek kadar sıvı alın. İhtiyacınız olan sıvı miktarı susuzluğunuzun geçmesini sağlayacak miktardan çok daha fazladır.
- Enerji seviyenizi koruyacak kadar gıda alın. Tüketilen besinlerin büyük çoğunluğunu karbonhidratlar oluşturmalıdır.
- Dehidrasyona sebep olduğu ve solunum güdüsünü zayıflattığı için alkol, kafein, güçlü ağrı kesiciler ve uyku haplarından uzak durun.
- Aspirin ile kesilmeyen şiddetli baş ağrısı, devamlı öksürme, kusma, koordinasyon kaybı ya da kafa karışıklığı durumlarında hemen irtifa kaybedin.
 


Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

cagdas90' Alıntı:
İshal gibi bi illet yok :(
Yarım çay bardağı elma sirkesi mide ve bağırsak sorununa birebir gelir, birde askerden bilinen bir yöntem vardır ki soda ve asprin.Çareler tükenmez...
 

Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

Ben soda ve ayran olarak biliyordum, bir de aspirinle deneyelim :smiley: Teşekkürler.
 



Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

Arkadaşlar konulara alakasız şeyler yazıp konu akışlarını değiştirmeyin lütfen. Bu konular faydalı olsun birileri aradıklarını bulsun diye yazılıyor. Yüksek irtifa hastalığı ile ishalin ne alakası var? Önce yazıları okuyun ilgili olarak yazacak çok şey bulacaksınız hem de bir çok şey öğrenmiş olacaksınız.
 

Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

Evet, yüksek irtifa konusunun içine ishal sokmanın manası yok; moderatörlerin ve yazı sahiplerinin bu konuya farklı başlık açmaları yerinde olur. Sitenin güvenilirliği ve ciddiyeti yönünden gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bilindiği gibi, internet sitelerinin genel bir sorunu, düzey ve güvenilirlikle ilgili.
Saygılar..
 

Ynt: Yüksek İrtifa Rahatsızlıkları

cagdas90' Alıntı:
İshal gibi bi illet yok :(

İdrar miktarını artışı bölümü ile benzerlik taşıyor Çağdaş.

Kış kamplarında ( zaten yüksek irtifa demek kış kampı demek) tuvalet ihtiyacı için dışarıya çıkmak tam techizat giyinmeyi gerektirecektir sürekli.
:smiley:
 





Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,425
Mesajlar
1,517,792
Kayıtlı Üye Sayımız
172,071
Kaydolan Son Üyemiz
kalenbuk

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.


Geri
Üst