Yerli Çekme Karavan Üreticilerine Eleştiriler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan pasolvon Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1,186
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 309,050
Merhaba,
Öncelikle söylemeliyim ki yazdığım yazıda bu başlık altındaki kişilerin hiç birini özel olarak hedef almadım. Bu açıdan sayın @Doğrucu Davut'un alınmasına üzüldüm.

Yazımın hedefi: özellikle yanlış yazarak ironi yaptığım "Alamancı" kavramının temsil ettiği lümpen sosyolojik bir sınıfın genel davranış alışkanlıklarıdır. Bu sınıfın özellikle "şark kurnazlığı" olarak da nitelendirilen hareket ve eylemleri yazımın çıkış noktasını oluşturuyor.
Hemen her gün her forumda ve sosyal medyada bahsettiğim konuyla alakalı çok sayıda paylaşım görüyorum. Bu konu altındaki konuşmaların da çağrışım yapması neticesinde içimi dökmek istedim.
Olan bundan ibarettir.
Malesef dünyada adımız çıktı,
Bilim dünyası açısından konuşmak gerekirse;
Yabancılar bizim araştırma veya yayınlarımıza inanmıyor, Türkiye'de yapılan çalışmaları okumadan, çöpe atıyorlar
Haklılar,ben olsam ben de öyle yapardım
Dünyanın en yalancı, düzenbaz milleti sanırım biziz
Nerede yalan, dolan, sahtekarlık,kolaycılık, kandırmaca varsa kafa oraya çalışıyor
Başta siyasiler
 

Yazımın hedefi: özellikle yanlış yazarak ironi yaptığım "Alamancı" kavramının temsil ettiği lümpen sosyolojik bir sınıfın genel davranış alışkanlıklarıdır. Bu sınıfın özellikle "şark kurnazlığı" olarak da nitelendirilen hareket ve eylemleri yazımın çıkış noktasını oluşturuyor.
Hemen her gün her forumda ve sosyal medyada bahsettiğim konuyla alakalı çok sayıda paylaşım görüyorum. Bu konu altındaki konuşmaların da çağrışım yapması neticesinde içimi dökmek istedim.

Sn. T.Malinovski yorumlarını takdirle izlediğim bir üyemiz.

Maalesef çok fazla var bu kastedilen molozlardan..
Acı, ama bir gerçek.

Hedef asla, " Nişancımız " değil, buna eminim.
 

Tamam Theo, konu anlaşıldı. İnsan bir smiley koyardı yahu..
Şimdi tek sorun, doktora tansiyon ilaçlarının neden çabuk bittiğini açıklamaya kaldı.. :yum:

Yalnız bu çeşit dümenlere ülke dışındakilerin ilgisi zaten anlamlı değil.
Fikir başkalarından gelmeli..
Üstelik garpta yaşadıklarından da şark kurnazlıkları dumura uğramış olmalı.. :yum:
 
Son düzenleme:

Malesef dünyada adımız çıktı,
Bilim dünyası açısından konuşmak gerekirse;
Yabancılar bizim araştırma veya yayınlarımıza inanmıyor, Türkiye'de yapılan çalışmaları okumadan, çöpe atıyorlar
Haklılar,ben olsam ben de öyle yapardım
Dünyanın en yalancı, düzenbaz milleti sanırım biziz
Nerede yalan, dolan, sahtekarlık,kolaycılık, kandırmaca varsa kafa oraya çalışıyor
Başta siyasiler
Ah üstadım,
Bir dokunmayın bin ah işitirsiniz...
Türkiye akademiasının içler acısı halini kabaca ve anlaşılır bir şekilde özetlemişsiniz. Bu söylediklerinizin aksini iddia eden var ise ben buradayım. Beklerim.

Apartman üniversiteler, tabela fakülteler, karı-koca anabilim dalları başkanlıkları, Biatçılık konusunda üst ihtisas yapmış rektörcükler, en az 3 yerden maaş alan rektör akrabası daire başkanlıkları.....

Saymakla bitmez.

Bütün bu kepaze ve rezil akademi ortamında Covid-19 aşısını bulduklarını iddia eden Biontech firması sahibi Türkiye kökenli bilim insanlarının kuru milliyetçilik ile propagantist bir anlayışla sahiplenilmesi....

Gerçekleri açıklamaya nereden başlayayım diye düşünsem dil kaslarım felç olur. Öyle bir absürtlük...

Umarım bir başka başlık altında ayrıntılı paylaşımlarda bulunuruz.
 

Herkese merhaba,
Bekar ve gençken eski offroad'cu, şimdilerde orta yaşa dayanmış iki çocuklu, offroad merakını karavana evirmiş pek eski bir gezebilir üyesiyim.
Geçtiğimiz uzun dönem boyunca karavan konusunda çokça araştırmamız, gözlemimiz oldu. Ben de (eşimle birlikte) edindiğimiz gözlemleri ve düşüncelerimizi aktarmak isterim.
Hikayenin sonu (veya inşallah başı :smiley:) itabarı ile bir avrupa karavan siparişi vererek, ömrümüzün "karavan araştırmaları" kısmını nihayete erdirdik.
Yola çıkış noktamız bu değildi ancak vardığımız nokta, bütçemizi bir hayli esnetip ittirip kaktırarak bu oldu.

Öncelike bir Moto karavan yapma ve/veya yaptırma planı ile yola çıktık.
Bu kısmı uzatmayacağım, arkada iki çocuk için, oto koltuğu bağlanabilecek konforlu bir kaptan koltuğu yaptırmak, üstelik emniyet kemeri olarak da test edilmiş, standartlara uygun şekilde bu konuyu çözmek mümkün olmadı. Görüştüğümüz üreticiler bu konunun yanından yöresinden dolaşmaya kalkınca biz yolumuzu değiştirdik. Zira çocuklarımız için sürüş emniyeti hafife alabileceğimiz bir konu değildi.
Başka başka bir sürü maceralardan sonra çekme karavana dönüş yaptık.
Başoğlundan başlamak kaydı ile yerli karavan arayışına girdik.
Hkayenin bu kısmı da oldukça uzun ve detaylı ama ben temelde birkaç maddede neden yerli karavan al(a)madığımızı özetleyeyim.

- Kilo konusu: Doğrusu 750 kg altı meselesinin istismar edildiğini hissettik. Öyle bir karavan ki mesela, evet 750 kg ama elzem bir iki eklemeyi koyduğunuz anda 900 kg oluveriyor. Ve "ama olmadı ki o zaman nasıl olacak" dediğiniz zaman da koca koca karavancı abiler nasılda kontrol edilmediğinden, polisin sadece ehliyete baktığından, yak canım hiç de bişey olmayacağından bahsettiler. Kural neyse uymayı düstur edinmiş bizim gibi bir çift için olacak iş değildi...
- İmalat kalitesi: Düşünün ki yerli bir karavan, sizin istediğiniz donanım ile 125.000 tl'ye geliyor. (güneş enerjisi, mover, kasetli tuvalet.. vs.vs.) Ama bu 125.000'lik karavanın koltuklarını bir kadırıyorsunuz, ahşap kenarlarındaki çapaklar elinizi kesiyor.
"Bakın burda böyle çapak kalmış" dediğinizde de "işte bu fiyata böyle" minvalinden bir cevap duyuyorsunuz.
- Elektronik ve aksesuar: ondan dönüştürülmüş şu, bundan dönüştürülmüş bu... 12'ye dönüştürülmüş dolap, minibüs camından cam, metal kaseden yapılmış lavabo.

Tüm bunların dışında da, eleştiriye kapalı, "sen yoksan başkaları var nasılsa" şeklinde bir anlayış ve "en iyisini ben yaparım" tutumu bizi iyice soğuttu.
Sadece soğumakla kalmadık çok da üzüldük.
Üzüldük çünkü, yapılması gereken sadece nizami, kurallara uygun ve özenli imalat.
Ve gerçekten istense bunun Türkiye'de çok çok iyi, Avrupa standartlarında yapılabildiğini denizcilik sektöründen biliyoruz.
Bize göre bugün Türkiye'de, Avrupa'ya satılabilen motoryatlar, guletler yapılabiliyorken, aslında çok da benzer imalat süreçleri olan karavancılığın böylesine aksak ilerlemesinin hiç bir mazereti olamaz.

Bir karavanın makul fiyatlara yapılıp satılıyor olması, imalatında kusur olmasını affettirmez.
Mobilyasında çapak olmasını veya "frensiz!" modelinin satılmaya çalışılmasını affettiremez.
Küçük olur, donanımı opsiyonel olur, lüksü olmaz... filan falan ama hiç bir şekilde "kötü" yapılan bir ürünün açıklaması "ama ucuz" olamaz.
Maalesef kurunun yanında yaş da yanarmış, elbet işini hakkıyla yapmaya çalışan yerli üreticiler de vardır belki ama bu yaşadıklarımızdan ötürü biz "yerli karavan" sektöründen külliyen soğuduk.
O bir avuç ahlaklı üretici olur da okuyup gönlü kırılırsa affola....
Sabırla okuyan herkese de selam ola :smiley:
 



Herkese merhaba,
Bekar ve gençken eski offroad'cu, şimdilerde orta yaşa dayanmış iki çocuklu, offroad merakını karavana evirmiş pek eski bir gezebilir üyesiyim.
Geçtiğimiz uzun dönem boyunca karavan konusunda çokça araştırmamız, gözlemimiz oldu. Ben de (eşimle birlikte) edindiğimiz gözlemleri ve düşüncelerimizi aktarmak isterim.
Hikayenin sonu (veya inşallah başı :smiley:) itabarı ile bir avrupa karavan siparişi vererek, ömrümüzün "karavan araştırmaları" kısmını nihayete erdirdik.
Yola çıkış noktamız bu değildi ancak vardığımız nokta, bütçemizi bir hayli esnetip ittirip kaktırarak bu oldu.

Öncelike bir Moto karavan yapma ve/veya yaptırma planı ile yola çıktık.
Bu kısmı uzatmayacağım, arkada iki çocuk için, oto koltuğu bağlanabilecek konforlu bir kaptan koltuğu yaptırmak, üstelik emniyet kemeri olarak da test edilmiş, standartlara uygun şekilde bu konuyu çözmek mümkün olmadı. Görüştüğümüz üreticiler bu konunun yanından yöresinden dolaşmaya kalkınca biz yolumuzu değiştirdik. Zira çocuklarımız için sürüş emniyeti hafife alabileceğimiz bir konu değildi.
Başka başka bir sürü maceralardan sonra çekme karavana dönüş yaptık.
Başoğlundan başlamak kaydı ile yerli karavan arayışına girdik.
Hkayenin bu kısmı da oldukça uzun ve detaylı ama ben temelde birkaç maddede neden yerli karavan al(a)madığımızı özetleyeyim.

- Kilo konusu: Doğrusu 750 kg altı meselesinin istismar edildiğini hissettik. Öyle bir karavan ki mesela, evet 750 kg ama elzem bir iki eklemeyi koyduğunuz anda 900 kg oluveriyor. Ve "ama olmadı ki o zaman nasıl olacak" dediğiniz zaman da koca koca karavancı abiler nasılda kontrol edilmediğinden, polisin sadece ehliyete baktığından, yak canım hiç de bişey olmayacağından bahsettiler. Kural neyse uymayı düstur edinmiş bizim gibi bir çift için olacak iş değildi...
- İmalat kalitesi: Düşünün ki yerli bir karavan, sizin istediğiniz donanım ile 125.000 tl'ye geliyor. (güneş enerjisi, mover, kasetli tuvalet.. vs.vs.) Ama bu 125.000'lik karavanın koltuklarını bir kadırıyorsunuz, ahşap kenarlarındaki çapaklar elinizi kesiyor.
"Bakın burda böyle çapak kalmış" dediğinizde de "işte bu fiyata böyle" minvalinden bir cevap duyuyorsunuz.
- Elektronik ve aksesuar: ondan dönüştürülmüş şu, bundan dönüştürülmüş bu... 12'ye dönüştürülmüş dolap, minibüs camından cam, metal kaseden yapılmış lavabo.

Tüm bunların dışında da, eleştiriye kapalı, "sen yoksan başkaları var nasılsa" şeklinde bir anlayış ve "en iyisini ben yaparım" tutumu bizi iyice soğuttu.
Sadece soğumakla kalmadık çok da üzüldük.
Üzüldük çünkü, yapılması gereken sadece nizami, kurallara uygun ve özenli imalat.
Ve gerçekten istense bunun Türkiye'de çok çok iyi, Avrupa standartlarında yapılabildiğini denizcilik sektöründen biliyoruz.
Bize göre bugün Türkiye'de, Avrupa'ya satılabilen motoryatlar, guletler yapılabiliyorken, aslında çok da benzer imalat süreçleri olan karavancılığın böylesine aksak ilerlemesinin hiç bir mazereti olamaz.

Bir karavanın makul fiyatlara yapılıp satılıyor olması, imalatında kusur olmasını affettirmez.
Mobilyasında çapak olmasını veya "frensiz!" modelinin satılmaya çalışılmasını affettiremez.
Küçük olur, donanımı opsiyonel olur, lüksü olmaz... filan falan ama hiç bir şekilde "kötü" yapılan bir ürünün açıklaması "ama ucuz" olamaz.
Maalesef kurunun yanında yaş da yanarmış, elbet işini hakkıyla yapmaya çalışan yerli üreticiler de vardır belki ama bu yaşadıklarımızdan ötürü biz "yerli karavan" sektöründen külliyen soğuduk.
O bir avuç ahlaklı üretici olur da okuyup gönlü kırılırsa affola....
Sabırla okuyan herkese de selam ola :smiley:
En doğrusunu yapmışsınız, hayırlı olsun
Hangi model alıyorsunuz
ne kadar ödeyeceksiniz?
Donanımlar nasıl olacak
 

En doğrusunu yapmışsınız, hayırlı olsun
Hangi model alıyorsunuz
ne kadar ödeyeceksiniz?
Donanımlar nasıl olacak
Teşekkür ederim.
U Karavan'ın son yaptığı kampanyadan aldık. Tente, güneş enerjisi, gazlı ısıtıcı, kaplin kilidi, mover, atık su deposuna kadar her şey düşünülmüş. Tam da bizim ihtiyaçlarımızı karşılayan bir paket yapmışlar.
Ağır bir karavan değil, 6 kişilik olduğu halde (4 kişilik sabit yatak) Max 1360kg.
Bürnster.


Yukarıdaki linkte tüm detayları ve fiyatı var.

Defalarca eşimle, keşke bu standartlarda yerli üretim olsa ve beklemeye de hatta daha fazla ödemeye bile razı gelerek onu alabilsek diye konuştuk. Keşke...
Sevgiler
 



Teşekkür ederim.
U Karavan'ın son yaptığı kampanyadan aldık. Tente, güneş enerjisi, gazlı ısıtıcı, kaplin kilidi, mover, atık su deposuna kadar her şey düşünülmüş. Tam da bizim ihtiyaçlarımızı karşılayan bir paket yapmışlar.
Ağır bir karavan değil, 6 kişilik olduğu halde (4 kişilik sabit yatak) Max 1360kg.
Bürnster.


Yukarıdaki linkte tüm detayları ve fiyatı var.

Defalarca eşimle, keşke bu standartlarda yerli üretim olsa ve beklemeye de hatta daha fazla ödemeye bile razı gelerek onu alabilsek diye konuştuk. Keşke...
Sevgiler
Hayırlı olsun, güle güle kullanın. Çok güzel bir karavan.
Ben de geçtiğimiz aylarda aynı özelliklerde Bürstner 460 TS modelini satın aldım. Keyifle kullanıyoruz.
 




Malesef dünyada adımız çıktı,
Bilim dünyası açısından konuşmak gerekirse;
Yabancılar bizim araştırma veya yayınlarımıza inanmıyor, Türkiye'de yapılan çalışmaları okumadan, çöpe atıyorlar

Murat bey izninizle ben ayni düşüncede değilim.

Bilimsel araştırmanın yayınlanması nasıl oluyor dersek;
Biliyorsunuz özel bir amaç veya sakınca yoksa bilimsel araştırmalar tamamlandıktan sonra sonuçlar yazılı olarak yayınlanıyor. Yayın çoğunlukla saygın bilim dergilerinde makaleler ya da bilim kongrelerine sunulan bildiriler biçiminde yapılmakta. Yazı, yayınlanmadan önce konusunda uzman bir grup bilim insanı tarafından değerlendirilmekte ve farklı ölçütlere göre makalenin bilime katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmakta. Araştırmanın amacı, konusu, yöntemi, gözlem sonuçlarının güvenirliği, sonuçlara ilişkin yorumlar gibi özellikleri yanında makalenin dili ve biçim özellikleri de değerlendirilmekte.
Yani baştan sona uygulanan disiplinli ve özenli çalışma ile bilimsel araştırmanın gerçekler hakkında doğru bilgiye ulaşması amaçlanmakta.

Bu açıdan düşünceniz bence, öncelikle bu kurulları hedeflemeli.
Hatırladığım kadarıyla bazı akademik kariyerler için belli sayıda yurtdışı yayın ya da makale zorunluluğu bulunmakta.
Üstelik dünyaca tanınmış yayın organlarına en azından fiziksel olarak giremeyen araştırmaların otomatikman değersiz olduğu da kanımca gerçeklerle örtüşmemekte.

Olması gereken yerde değiliz diyorsanız belki haklı olabilirsiniz ama
kaliteleri üzerine genelleme yapmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum..

Sınıf arkadaşım Melbourne’da fizyolog. Ege üniversitesinde AB destekli seneler süren araştırma yapıp, Koç üniversitesindeki kürsüsünde ders vermekte. Stanford/ABD mezunu kuzenim TÜBİTAK yılın bilim adamı ünvanı ile İTÜ’de kürsüsü olup, mesela Varşova’da onursal bilim adamı olarak kongre açışları yapmakta.
İkisinin de yurtdışı akseptansına internetten ulaşmak sorun değil.

Bilimsel yayınlara adreslerine bakarak yorumda bulunmanın kendisi bilimsel olmamalı ?


Aşağıdaki adreste açıklayıcı ve ilginç bilgiler var. Vaktiniz varsa girin derim.


Konusu açılmışken de sorayım dedim.
Birkaç sene evvel Yunanistan’da konuştuğum bir profesör bayan “ Bizde kürsüler bazen yayın sayısı yerine kalıtım yoluyla geçiyor. Sizde durum ne merkezde ? “ diye sormuştu ben de gülerek cevap vermiştim.
Ne dersiniz doğru cevap vermiş sayılır mıyım ?
Hala ana babadan çocuklarına geçen kürsüler var mı ? Tabii böyle davrananların “Liyakat” kelimesini ağızlarına almamaları gerekirdi..

Fakat biliyorsunuz yukarıda yazdıklarımla bu durum ne kadar ikircikli olsa da diyalektiğe aykırı değil. Nedense sosyal bünye ikisini de beraberce kaldırabiliyor.

Başlığı mecrasından kaydırdığım için özür dilerim.
Bazen insan kalemini tutamıyor da..
 
Son düzenleme:

Murat bey izninizle ben ayni düşüncede değilim.

Bilimsel araştırmanın yayınlanması nasıl oluyor dersek;
Biliyorsunuz özel bir amaç veya sakınca yoksa bilimsel araştırmalar tamamlandıktan sonra sonuçlar yazılı olarak yayınlanıyor. Yayın çoğunlukla saygın bilim dergilerinde makaleler ya da bilim kongrelerine sunulan bildiriler biçiminde yapılmakta. Yazı, yayınlanmadan önce konusunda uzman bir grup bilim insanı tarafından değerlendirilmekte ve farklı ölçütlere göre makalenin bilime katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmakta. Araştırmanın amacı, konusu, yöntemi, gözlem sonuçlarının güvenirliği, sonuçlara ilişkin yorumlar gibi özellikleri yanında makalenin dili ve biçim özellikleri de değerlendirilmekte.
Yani baştan sona uygulanan disiplinli ve özenli çalışma ile bilimsel araştırmanın gerçekler hakkında doğru bilgiye ulaşması amaçlanmakta.

Bu açıdan düşünceniz bence, öncelikle bu kurulları hedeflemeli.
Hatırladığım kadarıyla bazı akademik kariyerler için belli sayıda yurtdışı yayın ya da makale zorunluluğu bulunmakta.
Üstelik dünyaca tanınmış yayın organlarına en azından fiziksel olarak giremeyen araştırmaların otomatikman değersiz olduğu da kanımca gerçeklerle örtüşmemekte.

Olması gereken yerde değiliz diyorsanız belki haklı olabilirsiniz ama
kaliteleri üzerine genelleme yapmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum..

Sınıf arkadaşım Melbourne’da fizyolog. Ege üniversitesinde AB destekli seneler süren araştırma yapıp, Koç üniversitesindeki kürsüsünde ders vermekte. Stanford/ABD mezunu kuzenim TÜBİTAK yılın bilim adamı ünvanı ile İTÜ’de kürsüsü olup, mesela Varşova’da onursal bilim adamı olarak kongre açışları yapmakta.
İkisinin de yurtdışı akseptansına internetten ulaşmak sorun değil.

Bilimsel yayınlara adreslerine bakarak yorumda bulunmanın kendisi bilimsel olmamalı ?


Aşağıdaki adreste açıklayıcı ve ilginç bilgiler var. Vaktiniz varsa girin derim.


Konusu açılmışken de sorayım dedim.
Birkaç sene evvel Yunanistan’da konuştuğum bir profesör bayan “ Bizde kürsüler bazen yayın sayısı yerine kalıtım yoluyla geçiyor. Sizde durum ne merkezde ? “ diye sormuştu ben de gülerek cevap vermiştim.
Ne dersiniz doğru cevap vermiş sayılır mıyım ?
Hala ana babadan çocuklarına geçen kürsüler var mı ? Tabii böyle davrananların “Liyakat” kelimesini ağızlarına almamaları gerekirdi..

Fakat biliyorsunuz yukarıda yazdıklarımla bu durum ne kadar ikircikli olsa da diyalektiğe aykırı değil. Nedense sosyal bünye ikisini de beraberce kaldırabiliyor.

Başlığı mecrasından kaydırdığım için özür dilerim.
Bazen insan kalemini tutamıyor da..
Ülkemizde yapılan yayınların %90'ı copy-paste şeklinde,kalanın %5'i uydurma veriler ile yapılıyor,% 5 oranında gerçekten yapılmış çalışmalar var
Dil, format ve yazım kuralları kontrol ediliyor her yerde
yurtiçi dergilerde ve bazı yurtdışı dergilerde hatır-gönül ile yayınlatmak mümkün
Saygın dergilerde bir kurul bilimsel olarak da bir denetim gerçekleştiriyor
Ancak verilerin gerçek olduğunu bilmeleri mümkün değil
Benzer yayınların tamamını okuyup, copy-paste veya benzetme şeklinde olup olmadığını ortaya koymak çok fazla zaman almakta
Bizde yayın çoğu zaman gerektiği için yapılıyor
 

.
Umarım konuya bir iki cümle daha eklemem hoş görülür ?
Almanya’da 7-8 sene kadar evvel bir savunma bakanı doktora tezini taşerona yaptırdığından istifa etmek zorunda kaldı. Geçen hafta şu anki çevre bakanının doktora tezinde bildirimsiz kopyala-yapıştır bulunduğu için doktor ünvanından vaz geçmiş olsa da istifası hala gündemden düşmüyor.
Görülen o ki milliyet ile bilimsel ciddiyet arasında doğrusal bir ilişki olmamalı ?

Fakat siyasi ahlak konu olsa idi şüphesiz haklı ol....
herneyse daha fazla uzatmayalım.. :p
 
Son düzenleme:

Murat bey izninizle ben ayni düşüncede değilim.

Bilimsel araştırmanın yayınlanması nasıl oluyor dersek;
Biliyorsunuz özel bir amaç veya sakınca yoksa bilimsel araştırmalar tamamlandıktan sonra sonuçlar yazılı olarak yayınlanıyor. Yayın çoğunlukla saygın bilim dergilerinde makaleler ya da bilim kongrelerine sunulan bildiriler biçiminde yapılmakta. Yazı, yayınlanmadan önce konusunda uzman bir grup bilim insanı tarafından değerlendirilmekte ve farklı ölçütlere göre makalenin bilime katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmakta. Araştırmanın amacı, konusu, yöntemi, gözlem sonuçlarının güvenirliği, sonuçlara ilişkin yorumlar gibi özellikleri yanında makalenin dili ve biçim özellikleri de değerlendirilmekte.
Yani baştan sona uygulanan disiplinli ve özenli çalışma ile bilimsel araştırmanın gerçekler hakkında doğru bilgiye ulaşması amaçlanmakta.

Bu açıdan düşünceniz bence, öncelikle bu kurulları hedeflemeli.
Hatırladığım kadarıyla bazı akademik kariyerler için belli sayıda yurtdışı yayın ya da makale zorunluluğu bulunmakta.
Üstelik dünyaca tanınmış yayın organlarına en azından fiziksel olarak giremeyen araştırmaların otomatikman değersiz olduğu da kanımca gerçeklerle örtüşmemekte.

Olması gereken yerde değiliz diyorsanız belki haklı olabilirsiniz ama
kaliteleri üzerine genelleme yapmanın haksızlık olduğunu düşünüyorum..

Sınıf arkadaşım Melbourne’da fizyolog. Ege üniversitesinde AB destekli seneler süren araştırma yapıp, Koç üniversitesindeki kürsüsünde ders vermekte. Stanford/ABD mezunu kuzenim TÜBİTAK yılın bilim adamı ünvanı ile İTÜ’de kürsüsü olup, mesela Varşova’da onursal bilim adamı olarak kongre açışları yapmakta.
İkisinin de yurtdışı akseptansına internetten ulaşmak sorun değil.

Bilimsel yayınlara adreslerine bakarak yorumda bulunmanın kendisi bilimsel olmamalı ?


Aşağıdaki adreste açıklayıcı ve ilginç bilgiler var. Vaktiniz varsa girin derim.


Konusu açılmışken de sorayım dedim.
Birkaç sene evvel Yunanistan’da konuştuğum bir profesör bayan “ Bizde kürsüler bazen yayın sayısı yerine kalıtım yoluyla geçiyor. Sizde durum ne merkezde ? “ diye sormuştu ben de gülerek cevap vermiştim.
Ne dersiniz doğru cevap vermiş sayılır mıyım ?
Hala ana babadan çocuklarına geçen kürsüler var mı ? Tabii böyle davrananların “Liyakat” kelimesini ağızlarına almamaları gerekirdi..

Fakat biliyorsunuz yukarıda yazdıklarımla bu durum ne kadar ikircikli olsa da diyalektiğe aykırı değil. Nedense sosyal bünye ikisini de beraberce kaldırabiliyor.

Başlığı mecrasından kaydırdığım için özür dilerim.
Bazen insan kalemini tutamıyor da..
Kurbanlık danaya girer gibi 7 kişi yayına girmişler. Doçent olurum da rütbe atlarım diye düşünen cühela sürülerinden bir birey TC Bakan yardımcısı.
Biri şuna doçentlik versin de rahatlasın.
TR menşeili tüm bilimsel(!) yayınlar şaibelidir. Geçerliği yoktur.
Citation yapanlar da bu ahlaksızlığa ortaktır.
 



.
Umarım konuya bir iki cümle daha eklemem hoş görülür ?
Almanya’da 7-8 sene kadar evvel bir savunma bakanı doktora tezini taşerona yaptırdığından istifa etmek zorunda kaldı. Geçen hafta şu anki çevre bakanının doktora tezinde bildirimsiz kopyala-yapıştır bulunduğu için doktor ünvanından vaz geçmiş olsa da istifası hala gündemden düşmüyor.
Görülen o ki milliyet ile bilimsel ciddiyet arasında doğrusal bir ilişki olmamalı ?

Fakat siyasi ahlak konu olsa idi şüphesiz haklı ol....
herneyse daha fazla uzatmayalım.. :p
Saygıdeğer üstadım...
Logical Fallacies chapter'ına hakim olduğunuzu düşünüyor, steril analizler diliyorum.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,382
Mesajlar
1,517,428
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst