Solana
Kamp II
- Mesajlar
- 320
- Tepkime Puanı
- 2
1,5 ay surecek (18 martta son bulacak) gezimiz http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=25919.0 baglantisindan kaldigi yerden canli olarak devam ediyor...
Ciudad Bolivar’da kaldığımız Posada Don Carlos’tan yeni maceramız Orinoco Deltasını görmeye sabah saat 6’da ayrıldık.. 3 günlük turumuzu organize eden Adrenaline Tour’dan Luis bizi almaya geldi o saatte. Yanında bizimle Tucupita şehrine, oradan da Orinoco Delta turuna katılacak 28-29 yaşlarında Alman bir çift vardı.. Bizi Tucupita’ya götürecek dolmuş-taksi ile anlaştık.. Venezuela’da benzin bedava olduğu için 3-4 saatlik şehirlerarası mesafelere, dolmuş usulü taksiler de çalışıyor. 4 kişi tamamlanınca kalkıyorlar.. Genelde otobüs fiyatının iki misli ödeniyor, ama otobüsten daha çabuk gidiyor tabii.
Tucupita, Orinoco nehrinin yaklaşık 200 kola ayrılıp delta yapmadan önceki son kent…50bin kadar nüfusu var ve artık alıştığımız ilginç olmayan, Venezuela taşrası görüntüsünde bir yer. Bir süre bizi deltada kalacağımız yere tekne ile götürecek olan Robin’i aradık. Bulunca da onun yiyecek içecek almasını bekledik sahilde. Robin 30-35 yaşlarında bir zenci, yani “yerli” değil.. Yerli, yani İspanyolca ile ‘indigena’lar. Deltada onların yaşadıkları yerlere gideceğiz… Bir anlamda, eski yaşayışlarını bu tek ulaşım yolunun tekne ile olduğu nehir deltasında geleneksel hayatlarını sürdürüyorlar.
Robin’in teknesi 8 kişi kadar alabilen kayık irisi bir tekne. Ama arkasında 2 tane 40ar beygirlik motor var. Saatte 35-40 km yapması kesin... Tüm eşyalarımızı naylon torbalara sarıp tekneye yükledik. Hava kapalıydı ve yolda yağmur da atıştırmıştı… Sonradan anladık ki, bu başımıza gelecekleri tahmin edebilmemiz için yeterli değildi. Kişi başı hersey dahil (Geceleme, 3 ogun yiyecek ve turlar) 850 Bolivar (170 USD) olan tur ücretini Robin’e sahilde verdikten ve yiyecek içeceklerimizi de tekneye yüklendikten sonra yolcucuğumuz başladı... Biz önde Almanlar arkada oturuyorlardı. Tekne hemen hız kazandı ve sürati hissettik. 5-10 dakika geçmişti ki ilk yağmur damlalarını yedik. Ilık havada ne güzel derken yağmur şiddetlendi. Ha şimdi duracak derken 3 saate yakın etimizi acıtırcasına yağan şiddetli yağmuru hızlı giden kayık teknemiz icinde yedik.. Kamp yerine vardığımızda iliklerimize kadar ıslanmış, sucuk gibi olmuştuk..
Orinoco nehri 20 ana kol, yüzlerce de küçük kola ayrılarak Atlas Okyanusuna dökülüyor. Bu deltada öteden beri yerleşmiş yerli halk kendine Warao diyor, yani delta insanları... Su kıyısında ahşap direkler üzerinde kurulu “ev”lerde yaşıyorlar. Bu “ev”ler dört tarafı açık, yüksek bambu çatılı geniş sundurmalar. Geceleri burada hamaklarını ya da yer yataklarını kuruyorlar, gündüzleri de burada yaşıyorlar. Hemen suyun üzerinde kurulu oldukları için sıcak hava ve ormanın neminden etkilenmeyen pratik yapılar.
Bu insanların geleneksel besinleri, ormandaki değişik bitki ve ağaç kökleri ile balıklar. Ama “uygarlığın” buraya kadar ulaşması ile bildiğimiz tür yiyecekler de artık sofralarını süslüyor. Elektrik günde birkaç saat jeneratörlerle sağlanıyor.
Her evin motorlu bir teknesi var.
Ciudad Bolivar’da kaldığımız Posada Don Carlos’tan yeni maceramız Orinoco Deltasını görmeye sabah saat 6’da ayrıldık.. 3 günlük turumuzu organize eden Adrenaline Tour’dan Luis bizi almaya geldi o saatte. Yanında bizimle Tucupita şehrine, oradan da Orinoco Delta turuna katılacak 28-29 yaşlarında Alman bir çift vardı.. Bizi Tucupita’ya götürecek dolmuş-taksi ile anlaştık.. Venezuela’da benzin bedava olduğu için 3-4 saatlik şehirlerarası mesafelere, dolmuş usulü taksiler de çalışıyor. 4 kişi tamamlanınca kalkıyorlar.. Genelde otobüs fiyatının iki misli ödeniyor, ama otobüsten daha çabuk gidiyor tabii.
Tucupita, Orinoco nehrinin yaklaşık 200 kola ayrılıp delta yapmadan önceki son kent…50bin kadar nüfusu var ve artık alıştığımız ilginç olmayan, Venezuela taşrası görüntüsünde bir yer. Bir süre bizi deltada kalacağımız yere tekne ile götürecek olan Robin’i aradık. Bulunca da onun yiyecek içecek almasını bekledik sahilde. Robin 30-35 yaşlarında bir zenci, yani “yerli” değil.. Yerli, yani İspanyolca ile ‘indigena’lar. Deltada onların yaşadıkları yerlere gideceğiz… Bir anlamda, eski yaşayışlarını bu tek ulaşım yolunun tekne ile olduğu nehir deltasında geleneksel hayatlarını sürdürüyorlar.
Robin’in teknesi 8 kişi kadar alabilen kayık irisi bir tekne. Ama arkasında 2 tane 40ar beygirlik motor var. Saatte 35-40 km yapması kesin... Tüm eşyalarımızı naylon torbalara sarıp tekneye yükledik. Hava kapalıydı ve yolda yağmur da atıştırmıştı… Sonradan anladık ki, bu başımıza gelecekleri tahmin edebilmemiz için yeterli değildi. Kişi başı hersey dahil (Geceleme, 3 ogun yiyecek ve turlar) 850 Bolivar (170 USD) olan tur ücretini Robin’e sahilde verdikten ve yiyecek içeceklerimizi de tekneye yüklendikten sonra yolcucuğumuz başladı... Biz önde Almanlar arkada oturuyorlardı. Tekne hemen hız kazandı ve sürati hissettik. 5-10 dakika geçmişti ki ilk yağmur damlalarını yedik. Ilık havada ne güzel derken yağmur şiddetlendi. Ha şimdi duracak derken 3 saate yakın etimizi acıtırcasına yağan şiddetli yağmuru hızlı giden kayık teknemiz icinde yedik.. Kamp yerine vardığımızda iliklerimize kadar ıslanmış, sucuk gibi olmuştuk..
Orinoco nehri 20 ana kol, yüzlerce de küçük kola ayrılarak Atlas Okyanusuna dökülüyor. Bu deltada öteden beri yerleşmiş yerli halk kendine Warao diyor, yani delta insanları... Su kıyısında ahşap direkler üzerinde kurulu “ev”lerde yaşıyorlar. Bu “ev”ler dört tarafı açık, yüksek bambu çatılı geniş sundurmalar. Geceleri burada hamaklarını ya da yer yataklarını kuruyorlar, gündüzleri de burada yaşıyorlar. Hemen suyun üzerinde kurulu oldukları için sıcak hava ve ormanın neminden etkilenmeyen pratik yapılar.
Bu insanların geleneksel besinleri, ormandaki değişik bitki ve ağaç kökleri ile balıklar. Ama “uygarlığın” buraya kadar ulaşması ile bildiğimiz tür yiyecekler de artık sofralarını süslüyor. Elektrik günde birkaç saat jeneratörlerle sağlanıyor.
Her evin motorlu bir teknesi var.