Türkler Gibi Eğlenmek
Almanya’dan gazeteci bir dostum aradi. Bir meslektasimizin Ankara’ya gelecegini ve Türkiye-AB iliskileri konusunda bir makale yazacagini söyledi. Gelecek arkadas Türkiye’nin katilimina sicak bakiyormus. Benim adimi, telefonumu vermis, yardimci olmami istiyormus. Kabûl ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.
Ertesi gün aradi, bulustuk. Bir yerde oturduk bir-iki fincan çay içtik. Nereye gitmek istedigini sordum. “Kocatepe Camii” dedi. “Niye”, diye sordum. “Sen Müslüman misin?”. Degilmis, ama merak ediyormus. Neyse gittik. Bana kubbenin çapindan, avizenin agirligini, toplam kapali alanin metrekaresinden, avlunun kapasitesine kadar sorular sordu. Önce soruyu soruyordu, ondan sonra cevâbini veriyordu.
Sonra aksam oldu. “Türkler gibi eglenmek istiyorum” dedi. “Siz nasil egleniyorsaniz, bir aksami nasil geçiriyorsaniz, tam öyle”. “Yahu yapma” dedim, “bünyen kaldirmaz” dedim, dinletemedim. Eh, artik keyfi bilir. O yillarda Ankara’ da benim en sik ugradigim mekânlarin basinda Sembol Tanju’nun Neyzen’i vardi. Beraber Neyzen’e gittik.
[attachment=1]
Önce dekorasyondan büyülendi. Hatta not defterini çikardi, ufak tefek eskizlerini çizdi. Derken ney taksim basladi. Çok sasirdi; “Bu dini bir enstrüman degil mi? Dini müzik çaliyor. Burasi dindarlarin devâm ettigi bir
lokanta mi” diye sordu
. “Bosver” dedim, “takil”.
Neyden sonra ise –Neyzen’de adet oldugu üzre- aryalar okunmaya baslandi. Misafirim biraz daha sasirdi. “Sizde” dedi, “dinî müzik dinleyen, opera da dinliyor mu?”. “Sizde dinlemez mi” diye sordum, akli karisti.
[attachment=2]
Bu arada hayret içinde masaya yigilmaya baslayan mezelere, masalardan masalara yapilan raki-meze ikramlarina bakiyordu. “Burada herkes birbirini tanir mi”diye sordu, “yoo, yahu bosver, sen takilmana bak” dedim.
[attachment=3]
Aryalar bittiginde ise sira popüler sarkilara geldi. Benden sözlerini çevirmemi istedi. Bir-iki sarki sonra not defteri yeniden çikti ve deli gibi not tutmaya ve soru sormaya basladi.Alevi türküsü okununca, “burasi Alevilerin yeri mi?”, Dokuz sekiz çalinca, “buraya Çingeneler mi geliyor”, Ege türküsü okununca “buradakiler efeleri neden destekliyor?” diye sorular sordu durdu. Arada bir de “bu müziklerden birini dinleyen ötekileri de dinliyor mu” diye sordu, daha da neler neler;
-Su Urfa’nin etrafi dumanli daglar
- Buraya Urfalilar mi geliyor?
- Hayir.
[attachment=4]
- Lörke, lörke, lülülülü
- Burasi Kürtlerin mi?
- Hayir
Bunlara anlam vermeye çalisirken, önce “Çiao Bella” sonra da “Venseremos” çalinca birden ciddilesti.
-Bana istedigini söyle, ama ben bunun Sili Komünist Partisi marsi oldugunu biliyorum.
-Dogru, öyle zâten.
-Burasi Komünistlerin mi?
-Söyle bir çevrene bak, öyle mi görünüyor?
-…
[attachment=5]
Hayatinda peçetenin sadece agiz silmek için oldugunu zanneden ve çatal-kasik ile tabaga vurarak hiç bateri çalmamis bu arkadas, sandalyelere çikanlardan da önce biraz korktu. Sonra onun da içi gitti, fark ettim, ama bir sey söylemedim.
Almanya’dan gazeteci bir dostum aradi. Bir meslektasimizin Ankara’ya gelecegini ve Türkiye-AB iliskileri konusunda bir makale yazacagini söyledi. Gelecek arkadas Türkiye’nin katilimina sicak bakiyormus. Benim adimi, telefonumu vermis, yardimci olmami istiyormus. Kabûl ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.
Ertesi gün aradi, bulustuk. Bir yerde oturduk bir-iki fincan çay içtik. Nereye gitmek istedigini sordum. “Kocatepe Camii” dedi. “Niye”, diye sordum. “Sen Müslüman misin?”. Degilmis, ama merak ediyormus. Neyse gittik. Bana kubbenin çapindan, avizenin agirligini, toplam kapali alanin metrekaresinden, avlunun kapasitesine kadar sorular sordu. Önce soruyu soruyordu, ondan sonra cevâbini veriyordu.
Sonra aksam oldu. “Türkler gibi eglenmek istiyorum” dedi. “Siz nasil egleniyorsaniz, bir aksami nasil geçiriyorsaniz, tam öyle”. “Yahu yapma” dedim, “bünyen kaldirmaz” dedim, dinletemedim. Eh, artik keyfi bilir. O yillarda Ankara’ da benim en sik ugradigim mekânlarin basinda Sembol Tanju’nun Neyzen’i vardi. Beraber Neyzen’e gittik.
[attachment=1]
Önce dekorasyondan büyülendi. Hatta not defterini çikardi, ufak tefek eskizlerini çizdi. Derken ney taksim basladi. Çok sasirdi; “Bu dini bir enstrüman degil mi? Dini müzik çaliyor. Burasi dindarlarin devâm ettigi bir
lokanta mi” diye sordu
. “Bosver” dedim, “takil”.
Neyden sonra ise –Neyzen’de adet oldugu üzre- aryalar okunmaya baslandi. Misafirim biraz daha sasirdi. “Sizde” dedi, “dinî müzik dinleyen, opera da dinliyor mu?”. “Sizde dinlemez mi” diye sordum, akli karisti.
[attachment=2]
Bu arada hayret içinde masaya yigilmaya baslayan mezelere, masalardan masalara yapilan raki-meze ikramlarina bakiyordu. “Burada herkes birbirini tanir mi”diye sordu, “yoo, yahu bosver, sen takilmana bak” dedim.
[attachment=3]
Aryalar bittiginde ise sira popüler sarkilara geldi. Benden sözlerini çevirmemi istedi. Bir-iki sarki sonra not defteri yeniden çikti ve deli gibi not tutmaya ve soru sormaya basladi.Alevi türküsü okununca, “burasi Alevilerin yeri mi?”, Dokuz sekiz çalinca, “buraya Çingeneler mi geliyor”, Ege türküsü okununca “buradakiler efeleri neden destekliyor?” diye sorular sordu durdu. Arada bir de “bu müziklerden birini dinleyen ötekileri de dinliyor mu” diye sordu, daha da neler neler;
-Su Urfa’nin etrafi dumanli daglar
- Buraya Urfalilar mi geliyor?
- Hayir.
[attachment=4]
- Lörke, lörke, lülülülü
- Burasi Kürtlerin mi?
- Hayir
Bunlara anlam vermeye çalisirken, önce “Çiao Bella” sonra da “Venseremos” çalinca birden ciddilesti.
-Bana istedigini söyle, ama ben bunun Sili Komünist Partisi marsi oldugunu biliyorum.
-Dogru, öyle zâten.
-Burasi Komünistlerin mi?
-Söyle bir çevrene bak, öyle mi görünüyor?
-…
[attachment=5]
Hayatinda peçetenin sadece agiz silmek için oldugunu zanneden ve çatal-kasik ile tabaga vurarak hiç bateri çalmamis bu arkadas, sandalyelere çikanlardan da önce biraz korktu. Sonra onun da içi gitti, fark ettim, ama bir sey söylemedim.