Ynt: Trenle Türkiye Turu
Seyhan nehri üstündeki köprüden Taş evlerin fotoğrafını çekeyım derken. Bir çocuk takılıyor gözüme.5-6 yaşlarında var yok, daha büyük değil belkı daha küçük. Sarı saçlı güleç bakışlı, beyaz bir tişörtü ve yine beyaz bir pantolonu var, pantolonu belinde durmuyor, bir eli cebinde pantolonu düşmesin diye yukarı doğru tutuyor.’’Sana buranın tarihini anlatayım mi’’ diyor, anlat diyorum.
Kendinden beklenmeyecek bir şekilde anlatmaya başlıyor.
Belki ablası/abisi bir metinden cümle cümle, tümce tümce ezberletmiş ona söylemesi gerekenleri. Cümleler arasında boşluklar bırakarak, virgülde duraklayıp, noktada susarak, bazen eliyle anlattığı yeri işaret ederek, daha önce onlarca kez anlatmış olduğunu belli eden bir alışkanlıkla anlatıyor.
O köprü üstünde altımızda Seyhan nehri akıp giderken, karşımızda yüzyıllar öncesine ait bu yapılar, gerçekle gerçeküstülük arasında dururken, güneş bir kere daha bu toprakların bu nehrin bu taş yapıların bu kalenin bu medeniyetin üstünden akıp giderken, ben HAsankeyfi bu küçük çocuktan, yani Muhammed’den dinlemenin güzelliğini bir kere daha yaşamak istiyor ve bir kere daha anlatır mısın diyorum.
Küçük Muhammed bir kere daha anlatıyor. İlk anlatışı gibi her kelimesi her noktası virgülü susuşu hep aynı. Aynı cümlenin sonuna doğru eliyle bir yeri işaret ediyor. Aynı cümlenin sonunda nefes alıyor. Hiç bitmeyecek bir çığıltıyla akarken tıp diye susuyor.ben şaşkın mutlu, Muhammed kazanmış mutlu .
Muhammedi geride bırakıp taş evlere doğu yürüyorum. Bir çocuk ‘’abi anlatyım mı’’ diyor. Gülen ve genizden gelen sesiyle.Sağol diyorum Muhammet anlattı bana. Olsun abi diyor, maksat hizmet olsun. Gülüşüyoruz. Erzurum’daki çocuklar gibi bunlarda. Kendileri gibi, taş evleri kale kapısını kapıdaki tılsımları, hala taş evde yaşayan aileyi, resterasyon çalışmalarını, ve daha birçok şeyi anlatıyor.
HAsankeyfe gidenlerin ilk rastladıkları işte bu rehber çocuklar. İstifade etmenizi tavsiye ederim.
Gülmeyi seviyorlar, anlatmayı konuşmayı….
Gün bitmeden, Midyat’a gitmek istiyorum. Hasankeyf ten geçiyor Midyat arabaları.. Hasankeyf Midyat arası 35-40 dakika.
Midyat ta gezmeye çok vaktim kalmıyor. Mardine gidecek dolmuşların kalktığı garajın hemen yanında eski evler yapılar. Uzaktan bakıyorum. Medeniyetlerin birleştiği yer diyor ya aynen öyle. Belki değişik etnik kimliklerden dinlerden insanlar yaşıyor burada ama hepimiz insanız dercesine bir benzerlik var ararlında. Yapılar hep aynı renk taştan topraktan. Bir minare yükseliyor huni şeklinde yine o sarı taşlardan az ötede aynı renk taşlardan yapılan bir kilisenin yükselen kulesi. Ve siz aynı görüş alanı içerisindeki bu iki yapıyı tek bir merkezde birleştirebiliyorsunuz. İnsan merkezinde.
Midyat tan Mardin’e giden son dolmuş 7 de kalkıyor.
Seyhan nehri üstündeki köprüden Taş evlerin fotoğrafını çekeyım derken. Bir çocuk takılıyor gözüme.5-6 yaşlarında var yok, daha büyük değil belkı daha küçük. Sarı saçlı güleç bakışlı, beyaz bir tişörtü ve yine beyaz bir pantolonu var, pantolonu belinde durmuyor, bir eli cebinde pantolonu düşmesin diye yukarı doğru tutuyor.’’Sana buranın tarihini anlatayım mi’’ diyor, anlat diyorum.
Kendinden beklenmeyecek bir şekilde anlatmaya başlıyor.
Belki ablası/abisi bir metinden cümle cümle, tümce tümce ezberletmiş ona söylemesi gerekenleri. Cümleler arasında boşluklar bırakarak, virgülde duraklayıp, noktada susarak, bazen eliyle anlattığı yeri işaret ederek, daha önce onlarca kez anlatmış olduğunu belli eden bir alışkanlıkla anlatıyor.
O köprü üstünde altımızda Seyhan nehri akıp giderken, karşımızda yüzyıllar öncesine ait bu yapılar, gerçekle gerçeküstülük arasında dururken, güneş bir kere daha bu toprakların bu nehrin bu taş yapıların bu kalenin bu medeniyetin üstünden akıp giderken, ben HAsankeyfi bu küçük çocuktan, yani Muhammed’den dinlemenin güzelliğini bir kere daha yaşamak istiyor ve bir kere daha anlatır mısın diyorum.
Küçük Muhammed bir kere daha anlatıyor. İlk anlatışı gibi her kelimesi her noktası virgülü susuşu hep aynı. Aynı cümlenin sonuna doğru eliyle bir yeri işaret ediyor. Aynı cümlenin sonunda nefes alıyor. Hiç bitmeyecek bir çığıltıyla akarken tıp diye susuyor.ben şaşkın mutlu, Muhammed kazanmış mutlu .
Muhammedi geride bırakıp taş evlere doğu yürüyorum. Bir çocuk ‘’abi anlatyım mı’’ diyor. Gülen ve genizden gelen sesiyle.Sağol diyorum Muhammet anlattı bana. Olsun abi diyor, maksat hizmet olsun. Gülüşüyoruz. Erzurum’daki çocuklar gibi bunlarda. Kendileri gibi, taş evleri kale kapısını kapıdaki tılsımları, hala taş evde yaşayan aileyi, resterasyon çalışmalarını, ve daha birçok şeyi anlatıyor.
HAsankeyfe gidenlerin ilk rastladıkları işte bu rehber çocuklar. İstifade etmenizi tavsiye ederim.
Gülmeyi seviyorlar, anlatmayı konuşmayı….
Gün bitmeden, Midyat’a gitmek istiyorum. Hasankeyf ten geçiyor Midyat arabaları.. Hasankeyf Midyat arası 35-40 dakika.
Midyat ta gezmeye çok vaktim kalmıyor. Mardine gidecek dolmuşların kalktığı garajın hemen yanında eski evler yapılar. Uzaktan bakıyorum. Medeniyetlerin birleştiği yer diyor ya aynen öyle. Belki değişik etnik kimliklerden dinlerden insanlar yaşıyor burada ama hepimiz insanız dercesine bir benzerlik var ararlında. Yapılar hep aynı renk taştan topraktan. Bir minare yükseliyor huni şeklinde yine o sarı taşlardan az ötede aynı renk taşlardan yapılan bir kilisenin yükselen kulesi. Ve siz aynı görüş alanı içerisindeki bu iki yapıyı tek bir merkezde birleştirebiliyorsunuz. İnsan merkezinde.
Midyat tan Mardin’e giden son dolmuş 7 de kalkıyor.