Trenle Türkiye Turu

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan adszzzz Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 26
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 11,442

adszzzz

Ana Kamp
Mesajlar
22
Tepkime Puanı
0
İzmit’ten saat 14,00 de kalkan Boğaziçi ekspresi ile yola çıktım.
3 nolu pulman 39 numaralı koltuk.Tren, temiz, serin ve rahat.
İzmit-Ankara arası herkesin bildiği yerler aslında.
Yeşillik içinde Sapanca ya varıyorsunuz. Sapanca, Haydarpaşa’dan kalkan trenler için bir mahzuniyeti giderme hediyesi gibi geliyor bana. Haydarpaşa’dan denizin mavi elini tutarak sefere başlayan her tren, İzmit’e kadar denizle yan yana kola kola göz göze geliyor. İzmit körfeziyle beraber mavilik bitince birden karasal bir hüzne düşmesinler diye tren ve yolcuları, ‘’ beni deniz gönderdi ,hadi yürüyelim bir müddet dercesine’’ Sapanca gölü çıkıyor karşılarına.. Anadolu’dan dönerken de ilk Sapanca gölü karşılar sizi, hoş geldin der, buyur deniz seni bekler .
Sapanca’dan sonra Sakarya nehri eşlik ediyor size, Sakarya Nehri coşkulu delibaş atlar gibi kah trenin önünden, kah arakasından kah altından akarak, etrafınızda koşuşarak, ağaçların gölgesine sığınarak el sallayıp gider gibi yapıp sonra tekrara yanı başınızda belirerek akıp gidiyor.
Eğer uzun yola gidiyorsanız
Kulak verin Sakarya’ya
Fırat’a selam Fırat’a selam dediğini duyacaksınız.

Pamukova-bilecik-bozüyük hattında ilerliyor tren.
Tiyatro izlerken ansızın sahneye çıkıp dikkat çeken heyecan uyandıran sonra birden kaybolan, bir yüz gibi. İstasyonlarda trene binen satıcılarda değişik bir tat katıyor trene Nerdeyse her istasyonda simitçi biniyor, İzmit’te pişmaniyeciler, İzmit’ten sonra, Eskişehir’e kadar kâh örme sepetinde kendi bahçesinin erikleri olan bir amca, kâh sepetinde dutlar olan bir başkası biniyor.Ankara civarlarında bir kavurmacı binmişti, ekmek arası kavurma . Ankara’dan sonra tren yolcularıyla baş başa kalıyor.
Eğer yolculuğunuzu benim gibi yalnız yapıyorsanız, etrafta size arkadaşlık edebilecek birçok insan bulabiliyorsunuz. Eskişehir’in bir ilçesinde imam olan genç ve gülen bir adam size usul susul hayatın sırlarına dair bir şeyler fısıldayabilir mesela, ya da Ankara’ya iş başvurusu için giden bir gençten heyecanlı ve geleceğe dair umut dolu sözler işitebilirsiniz. Yaşlı ve şirin bir Eskişehir köylüsüyle siyasi sohbetler yapabilir. Birbirine uymayan siyasi çizginize rağmen kucak dolusu ve yüzünüze sığmayan gülüşlerle vedalaşabilirisiniz.
Sincan’da iniyorum trenden, Etimesgut’a gidecek banliyöye binicem.
Banliyönün kaçta geleceğini sorduğum bir abi, az sonra gelir diyor bende ona binicem, gel otur. Bankta yanında gösterdiği boş yere oturuyorum. Serin bir Ankara akşamı, Abiyle koyu bir sohbete girişiyoruz. Demiryollarında yol işçisiymiş, ‘’hani sarı makinalar varya diyor işte onlarda çalışıyoruz’’. Memleketin halinden, trenlerden, tren yollarından, asker arkadaşlarının vefasızlığından konuşuyoruz. Etimesgut banliyösü geliyor biniyoruz, giderken küçük sarsıntılar geçirdikçe tren hafifçe dizime vuruyor, bak diyor biz işte yoldaki bu aksaklıkları gideriyoruz. Etimesgut’ta inince heyecanla uzakta karanlıklar içindeki o sarı makineyi gösteriyor, az sonra … ekspersi geçince yol boşalacak biz çıkıcaz, istersen gel müsaitsen bir çayımızı iç diyor.Vakit dar, ayrılmam lazım, teşekkür edip ayrılıyorum.Ankara da demir yollarında yol işçisi Bayram abiye buradan kucak dolusu selam ediyorum.
Ankara’da geceyi geçiriyorum, konaklamayı bir arkadaşımın evinde yapıyorum. Ertesi gün Bakanlıklar ve Kızılay civarında dolaşıyorum biraz. Meclsin fotoğrafını çekeyim diyorum ama önünde nöbet bekleyen asker, tepki gösteriyor. Tamamda bu meclis benim irademin yansınması değil mi ?Meclisi ve askerin tutumunu şu anki ülke yapısıyla örtüştüğü fark edip ayrılıyorum ordan.
Ankara hepimizin bildiği o sıcak ve soğuk Ankara
Saat 16-40 ta doğu ekspresi gelecek onunla devam edicem yola.

DSC 8068


DSC 8072


DSC 8082


DSC 8083


DSC 8102
 

Etiketler

Ynt: Trenle Türkiye Turu

Ankara Garı bir düğüm garı, tüm yollar orda çatallanıyor. Orda ayrılıyor.
Gara treni sorduğumuzda telefon numarasını veriyorlar garın, böyle bir yolculuğa çıktığınızda Anadolu’daki her garın telefon numarasına sahip oluyorsunuz. Çünkü tren tarifelerde yazan saatde gelmiyor hiçbir vakit, o yüzden siz trenin geliş saatini değil ne kadar gecikme yaptığını öğrenmek için garı arıyorsunuz mutlaka
Eskişehir gar danışma : 0222 225 55 55 Ankara : 0312 311 06 20 kayseri :0352 231 13 13 erzurum …..
Bir müddet sonra ceplerinizde nerdeyse devlet demiryollarına ait bütün istasyonların telefon numaraları birikiyor.
Hızlı tren bütün haşmetiyle ve çekiciliğiyle bekliyor garda, bizim bineceğimiz tren ise bu ülkenin en mütevazi olanı.
Bekleme salonundaki dijital ekranda gelen giden trenlerin akışı, bazen bir anons, …nolu … seferini yapmakta olan…ekspresi … nolu perona girmiştir.
16,40 da gelmesi gereken Doğu ekspresi 18,00 de geldi.
2 numaralı vagon 20 numaradaki koltuğuma yerleştim.
İlk durağım Sivas/Divriği.

Yanımda Elmadağ’a giden bir yolcu.Elmadağ’da bir camide bekçi olarak çalışıyormuş, oranın temizliğini de yapıyormuş, parası azmış yaptığı işin, söylüyormuş fakat artırmıyorlarmış. Birde evlenebilseymiş, bir kıza üç yıl gitmişler olmamış, kız razıymışta anası ayak diretmiş, Elmadağ’dan kız almamak lazımmış, zengin adam istiyorlarmış, kızı alınca birde ona hizmet edecek hizmetçi mi alacaklarmış, yok yok Elmadağ’dan kız alınmazmış.. :smiley:
Elmadağ istasyonun daha epey yol varken paketini aldı dikkatle izledi yolu. Geldik mı dedim. Yok gelmedik dedi, bir keresinde istasyonu kaçırmış ondan sonra akıllanmış, :smiley:

Önümde bir ana kız oturuyor, yanlarındaki tekli koltukta da babaları oturuyor. Tam teçhizatlı binmişler trene, poğaçalar, meşrubatlar, meyveler, çekirdek. Bulmacaya varana kadar almışlar. Hatta damla sakızı bile almayı unutmamışlar yanlarına. Benim yol azığım onlarınkine nazaran biraz mütevazı. Biraz su, biraz kraker. Elmağlı dan sonra, yanıma Melih oturuyor. Melih Kırıkkaleli, orta 1 e gidiyormuş sessiz mahcup bir çocuk.

Tren Kırıkkale yolunda ağır ağır ilerliyor, biz mi karanlıklara giriyoruz, karanlıklar mı üstümüze üstümüze geliyor, aydınlık bir kuyunun ağzından karanlık dibe doğru ilerliyoruz bilinmez. Bilinen o ki artıyor karanlıklar. Trenin camından uzak köylerin ışıkları görünüyor, nereye gittiğini bilmediğiniz, kıvrılıp giden bir yol, tren yolunda çalışan işçilerin dağ başına kurdukları çadır, çadırın kapısından görünen yorgun bir işçi yüzü, bazen siz daha iyi görmek için başınızı uzatıyorsunuz cama doğru bazen bir ağaç uzatıyor dalını, sizi görmek için.
Şehirlerde çocuklar, dağlarda ağaçlar hep merak ediyor trenin içini
Karanlık tam manasıyla çökünce, upuzun bir tünele giriyor sanki tren, camlar siyah perdeler çekiliyor da hiçbir şey göremiyorsunuz dışarıya dair. İşte böyle zamanlar için yanınızda bir iki kitap olmalı. Bir roman bir şiir kitabı almadan yola çıkmamalı insan. Bende açıyorum kitabımı okuyorum, bazen cama vuran aksime, dışarının belli belirsiz karaltılarına bakıp düşünüyorum, bazen kitabı başımın altına yastık yapıp yatıyorum, uyuyorum uyumuyorum kalkıp geziniyorum. İki vagon arasında sigara içenlerin sohbetine katılıyorum, bir öndeki vagona, bir sonrakine gidiyorum. Yer yer üç beş kişinin oluşturduğu sohbet grupları , bir yerde bir Erzurumlu amcayı çembere almışlar nüktelerine gülüyorlar, arada bir treni bir baştan bir başa kat eden kompartaman görevlisi, bazen çay servisi yapan artık yüzüne aşina olduğunuz görevli, bazen koltukların arsındaki çöpleri toplayan o görevli, hasılı o tren, trendeki yolcusu ve görevlisiyle herkesi o karanlık gecenin içindeki o ışıklı tren birbirine garip bir şekilde yaklaştırıyor.
Gece karanlıktan müteşekkil yekpare bir düzlem ve siz o düzlem üzerinde ışıklı bir çizgisiniz sanki, baştanbaşa o düzlemi kat eden.

Kırıkkale güzergâhındaki yol çalışması nedeniyle, tren nerdeyse 3-4 saat rötar yaptı. Kayseriye 12 de gelmemiz gerekirken, sabaha karşı 4 te ancak gelebildik. Çiğ bir aydınlığın yeni yeni peyda olduğu Kayseri garında tren durunca bizde biraz nefes almak için indik trenden. Uzaklarda aydınlığı giderek artan bir gök var, az önce raylarını ezerek geldiğimiz yön ise, fantastik bir hikâyenin o karanlık ülkesi sanki.
Hani filmlerdeki yorucu bir savaştan çıkan büyücülerle, canavarlarla, doğaüstü güçlerle savaşıp kazanan yorguın ve savaş alanı olan viran malikanende çıkınca gün ışığını görüp sevinen, kahramanlar gibi o gün ışığını görünce her şeyin yoluna girdiğini anlayıp derin bir oh çeken seyirciler gibi. Bizde en azından bende mutlu oluyorum doğudan önlenemn bvir şekilde yükslen aydınlığı görünce.

Kayseri de Treni bekleyen yolcular, ha geldi ha gelecek beklentisi ve gecenin verdiği yorgunlukla biniyorlar trene. Yanıma Erzurumlu bir amca oturuyor. Arkamdaki koltuğa bir turist kız.

DSC 8165


DSC 8184


DSC 8198


DSC 8194


DSC 8205
 


Ynt: Trenle Türkiye Turu

ben de gitmeyi düşündüğüm yerlerden biri divriği tabi ulu cami bakımsızlıktan yok olmadan duyduguma göre bakımsızmış ulu cami ama son durum nedir bilemiyorum sahip çıkmak lazıım sonuçta unesco kültür mirasına giren ilk eserimiz ama bakımsızlıktan da yok olursa şaşırmam burası türkiye
 



Ynt: Trenle Türkiye Turu

Güneş artık, tepelerin ardından yükselmeye başladı iyice, Trenin içinde gecenin mahmurluğu devam ediyor, vagonlardaki uykulu hava varlığını sürdürüyor hala. Kayseri tarlalarını izleye izleye ilerliyoruz, ekinler, sarı dolgun başaklar, erkeden tarlasının yolunu tutmuş köylüler. Bir tarla içinde tek başına bir ağaç.[attachment=1]
Yanıma oturan Erzurumlu amcanın adı ABdulkadir. Kayseriye bir vekalet vermek için gelmiş. O kadar anlattı ama yinede anlayamadım neyin vekâletini verdiğini. Bazen kelimeleri yuvarlayıp şiveli konuşmasından bazen, bir konuyu ortadan girmesinden, bazen Kayseri de kızdığı birilerine söylenmesinden, ya da sadece benden kaynaklı olan nedenlerden dolayı Abdülkadir dayının kime ne vekaleti verdiğini anlayamadım. Erzurum’un bir köyünden Abdulkadir Dayı, haliyle konuşmasıyla tipik bir Erzurum lu,

Ekin tarlalarına bakıp bakıp Maşallah diyor. Bazen bak şunlar şekerpancarı diyor bak şunlar yulaf şunlar şu, bunlar bu. Sonra toprağa bakıyor ekine, ota, tarlaya, kırlardaki hayvanlara bakıyor ‘’Maşallah’’ diyor, toprak insanı olmasının verdiği o hassasiyetle. Abdulkadir amcanın hesabı kitabı da kendi dünyasına has, Geçen sen oğlanı evlendirmiş beş tosuna mal olmuş. Telefonuna haksız bir fatura gelmiş 8 koyun satmış anca ödeyebilmiş faturayı bir daha da telefon kullanmamış . Büyük oğlanın Anakarada işleri iyi değilmiş, O kadar söyledim alalım şu kadar koyun şu kadar davar, dinletemedim diyor.
Araka koltuktaki turist kız, bildiğiniz o tipik turistlerden. Yolda görseniz bu kız turist dersiniz. Avrupalılar has bir çehre, sırtına büyükçe bir seyahat çantası, tulum, elinde harita.
Tulumunu açıp girdi içine ufacık kız zaten, uyuyup durdu, uyandı su içti bir şeyler yedi yine uyudu, kalktı saate baktı haritaya baktı yine uyudu.
Trene Kaysersiden binen yolcular o turist kız gibi hep uyudu.
Tren yolculuğu değişik insanlarla tanışmak için fırsatlar sunuyor insana
İnsanları birbirine yaklaştırıyor,
İkramlar oluyor sohbetler paylaşılıyor
Ten içinde gezinirken Lee ile tanışıyorum, İstanbul’da üniversite okuyan Çinli bir öğrenci Lee, Trenle Erzurum’a oradan, Gürcistan’a geçecekmiş, Oradan da tekrar İStanbula.
Bizim turist kıza da soruyorum nereden nereye diye, Hırvatistanlıymış, Çanakkale’yi ve Bati egeyi tarihi yererli gezmiş arkadaşlarıyla, Erzurum’da inecekmiş trenden, orda arkadaşıyla buluşacak beraber Van üstünden İran’a geçeceklermiş. İran’dan da Suriye üstünden tekrar ülkesine dönecekmiş.

Divriğ de inip Ulu Camiyi gezmeyi düşünüyorum, Sonra Divriğ’den aynı gün Erzurum’a gitmeyi planlıyorum. Sivas’a gelince Gardaki görevlilere Divriği’den Erzurum’a araba burumuyum diye soruyorum, bulursun diyorlar, ertesi günkü treni beklersem bir günüm gidecek, o yüzden aynı gün Divriği’den ayrılmalıyım.
Dağların arasından nehirlerin kıyısından kıvrılarak ilerliyor tren,
Divriği’ye yaklaştıkça yol bilgilerim netleşiyor. Trendeki görevliye soruyorum, sonra Divriğ’de inecek bir iki yolcuya. Erzurum’a araç olmazmış, saat beşe kadar Sivas’a giden dolmuşlar varmış. Eğer o geceyi Divriğ’de geçirisem sabaha karşı Erzincan’a giden posta treni varmış onunla gidebilirmişim. Bilgiler netleşiyor hedefe yaklaştıkça. Ulu camiyi gözden çıkaramıyorum o yüzden Divriğ’de inip, Saat beşe kadar camiyi gezicem beşte son dolmuşla Sivas ‘a dönücem.
Ama trenin bu aheste revan gidişiyle Divriğ’e zamanında gidebilir miyim onu bilmiyorum.
Kangal’ geçiyoruz. Saati kollayıp duruyorum, Divriğ’de inecek yolculardan gerekli bilgileri aldım. Divriğ’de iki saat geçirebilicem buda bana fazlasıyla yetiyor.
Tren usulca duruyor, önce camlardan bakıyoruz, sonra tedirgin, trenin hareket etmesinden korkarak, kapıları açıp etrafa bakınıyoruz. Bir iki derken tüm tren yolcuları dışarıdayız. Herkes ne olduğunu anlama çabası içinde. Makinistle konuşuyoruz. Yolda çalışma var en az iki saat buradayız diyor.
En az iki saat !!!
Kadını erkeği çoluğu çocuğu ile herkes iniyor trenden, iki yüksek tepe arasındayız yanı başımızda bir nehir akıyor, nehre paralel bir karayolu, Divriğe giden yol.
En az iki saat diyor makinist üç-dört saat de olabilir.
Bu duruştan istifade makinisten tren hakıında bilgiler alıyoruz,
Kontrol panelini, treni nasıl hareket ettirdiğini gsöteriyor.
Üç dört saat buradaysak Divriği Ulu Camii ye gidemeyecek miyim?

DSC 8224


DSC 8210


DSC 8227


DSC 8244


DSC 8357
 

Ynt: Trenle Türkiye Turu


Tren Divriği istasyonuna gelmeden yol çalışması nedeniyle zorunlu duruş yaptığında çekilen fotoğraflar.

[attachment=1][attachment=2][attachment=3][attachment=4][attachment=5]

DSC 8338


DSC 8337


DSC 8352


DSC 8350


DSC 8335
 


Ynt: Trenle Türkiye Turu

medford, divriğden öteye bir iki yere gittim.fırsat buldukça yazıyorum.
 

Ynt: Trenle Türkiye Turu

Divriğ’e arabayla on-onbeş dakikalık mesafedeyiz.Karayoluna çıkıp otostopla gitmeye karar veriyorum. Trenden çantamı alıp yola koyuluyorum. Biraz beklemeden sonra Divriğe gidecek bir araç geliyor. Divriğe ulaşıyorum.
Tren, Divriği İstasyonuna gelmeden, Ulu Cami’yi gezip tekrar aynı trene binmeyi hesaplıyorum.
Ulu Camii,
Evliya Çelebi bu caminin kapı duvar süslemeleri için
……methinde diller kısır, kalem kırıktır..." diyor.
Cami dikdörtgen bir planla yapılmış, avluya girdiğinizde dikdörtgenin uzun köşesindeki ilk kapı şifahane olarak kullanılan bölümün kapısı, burada bu camiyi yaptıran Mengücek Beyi Ahmet Şah , ve Şifahaneyi yaptıran Ahmet Şah'ın eşi Melike Turan ile aile efradının kabirleri var. Şifahanenin ortasında bir havuz var.burada Su sesiyle tedavi yapılıyormuş. Duvarlarda kainatın yaratılışını, genişlemesini, verilen emir gereği hareket etmesi zamanın geçtiği,her şeyin hareket halinde olduğu ve bir sonun yaklaştığı kıyametin kopacağı, ALLAH' ın vaadinin yerine geleceği, TEVHİD in yerini bulacağı konusu anlatılmakta.Anlatılmakta derken, bu anlatış yazıyla değil duvarlara işlenen tasvirlerle .Yani kainat kitabı burada taşa işlenmiştir, diyebiliriz.

Cami kapısı, şifahane kapısı gibi çok orijinal süslemelerle donatılmış.
Camiye giriyorum, dışarıda çil çil dökülen güneşle yorulan gözlerim içerideki loş ortamla dinleniyor adeta. Kapılardaki süslemeler içerde yok. Daha sade ve ibadetin aslına uygun bir şekilde içerisi. Mihraba yaklaşıyorum, dikkatle bakmayınca anlaşılmayacak motifler var mihrapta, birbirine bağlanmış ters kalpler, mihrabın en üst noktasında da ters işlenmiş bir lale, bir hilal ve Elif motifi var. Ebced hesabına göre Elif, lale ve hilal Allah demekmiş ve burada anlatılan da, bütün kalplerin Allah’a muhtaç olduğu, kalplerin O nu zikretmeden tatmin olamayacağı ve dönüşün yine Ona olacağıymış.
Harflere duvarlara taşa yüzyıllar öncesinde bu denli mana yüklenebilmesini derin bir suskunlukla idrak etmeye çalışıyorum..

Son kapı batı kapısı diye anılan kapı, eskiden caminin ana kapısı burasıymış fakat şu anda kullanılmıyor. Bu büyük kapıda da diğer kapılardaki gibi muazzam süslemeler var. Gözünüz bir motiften diğerine, sonra ondan bir başkasına ve bir başkasına ve bir başkasına kayıp duruyor.bir yaprak motifi, onun içine işlenen ince damarlar, yaprağın dalının bir başka motifle birleşmesi oradan yine bir başkasına, girintiler, çıkıntılar, motif üstüne motifler bir su sızıntısı şeklindeki dallar, birbirine bakan sivri uçlar, daire içinde daireler, o dairelerden gözünüz kaçırdığınız anda siz yakalayan kabartmalar, sonra ayetler, sonra nakışlar içinde sanki onu arıyormuşsunuz da nihayet bulmuşsunuz gibi karşınıza çıkan bir ‘’Allah’’ lafzı…. Sonra yorulan gözlerini indirişiniz, sonra o muazzam kapının önünde olduğunuzu hissedip, bir daha görmeyeceğiniz düşünüp, bir kere daha bir kere daha bakışınız, sonra parmaklarınızı o motifler, çizgiler, kabartmalar üstünde gezdirişiniz….. bir ara tüm bunların 1200 lü yıllarda yapılmış olamayacağını düşünmeniz, sonra o düşüncenizden utanıp o muazzam medeniyetin kapısı önünde bir daha ilk kez görüyorcasına sanki birkaç dakikadır ona bakmıyormuşçasına hayretle şaşkınlıkla bakmanız.

Camiden ayrılmadan önce son bir sürpriz bekliyor beni, caminin içine girdiğim kapıda oluşan bir gölge. Kıyam halinde namaz kılan bir insan gölgesi. Oradakilerden bilgi alıyorum, öğle sonrası güneşi kapı süslemelerinin girinti çıkıntılarının etkisiyle cami kapısında ilk önce kitap okuyan bir insan gölgesi oluşturuyor, güneş batıya doğru aktıkça kitap tutan insan namaz kılan bir insan gölgesi haline dönüşüyormuş.
Gölgelere bile boyun eğdirmişler.!!
Ulu Camiyi ve ona dair gördüğüm güzellikleri geride bırakıp istasyona doğru yol alıyorum
Trenin gelip gelmediğinden habersizim
Beklide gelip geçti
Tüm bunları istasyona gidince öğrenicem.
Tren geçtiyse Sivas’a giden son arabaya yetişmem lazım
Divriğ’de ne yana gideceği belirsiz bir garip seyyah.

DSC 8376


DSC 8418


DSC 8465


DSC 8506


DSC 8505
 




Ynt: Trenle Türkiye Turu

İstasyona geldiğimde trenin henüz geçmediğini öğreniyorum. Kısa bir bekleyişten sonra tren geliyor.
Şimdiki hedef Erzurum.
Fırat Nehri bize rehberlik yapıyor, dağların gölgesinden, dar boğazlardan, kayalıklara sürünerek ilerliyoruz. Fırat kıvrılıyor biz kıvrılıyoruz, nihayet döne dolaş sarp yolları aşınca Fırat artık buradan sonrasını gidersiniz diyor el edip vedalaşıyoruz.
Yüksek dağların zirvelerinde karlar görünüyor, yağmur başlıyor, uzak göklerde şimşekler çakıyor.Geride kalan sıcak günden sonra bu serinlik iyi oldu.

Bu serinlikle beraber, akşamüzeri yağmuru sonrası Erzincan garına giriyoruz.
Caterina (Turist kızımız,)
Haritasını açıyor soruyor nerdeyiz dercesine.
Erzincancı bulup gösteriyorum
Şaşkın bir ifadeyle bakıyor öylece, burası Türkiye :smiley:
Erzincan’dan sonra, gece karanlığının o bitmez tüneline giriyoruz yine, ara istasyonlarda durup kalkıyor, yolcuları bir bir dağıtıyoruz. Ankara’dan beri trende olanlara nerdeyse ahbap olduk. Herkesin herkese bir gülüşü, bir kelimesi bir ikramı var. Gece yarısından önce Erzurum’da olacağımızı düşünüyorum.
Ve Erzurum.
Gece saat 01,00 civarı Erzurum’dayız.
Bir gün önce saat 18,00 de bindiğim tren
Neredeyse tam 30 saatte, 8 saatlik rötarla Erzurum’a geldi.
Kalacak bir yer bulmak için istasyondan çıkarken. Cahterina nın taksicilere dert anlatmaya çalıştığını görüyorum. Taksiciye gitmek istediği otelin adını söylüyor, ne kadara gidebileceğini soruyor. Taksicide cevap yok, bakıyor sadece :smiley:
Yaklaşıyorum yanlarına
Taksiciye anlatıyorum
Taksimetreyi açarız diyor ne yazarsa o
Caterinaya bakıyorum
Elindeki kitaptan gitmek istediği oteli gösteriyor hemen
Bir sayfada Erzurum şehir merkezi krokisi,
Parmağını garın üstünde tutuyor, sonra gara dik inen cadde boyunca
Kaydırıyor parmağını kroki üstünde,
Çınar otel

Üzerinde bulunduğumuz caddenin sonunda bir otel.
Beraber gidelim diyorum
Bizde o taraf gidiyoruz.
Gülümsüyor gidelim diyor, yürüyoruz.
Üç yabancı yürüyoruz
Avrupalı bir turist kız, Caterina
Erzurum’un köylerinden bir dayı, Abdulkadir dayı
Ve bir seyyah, ben
Gece vakti sessiz Erzurum caddelerinde yan yana yürüyoruz
Hayat ne garip
Yan yana gelme ihtimali olmayan insanları
Bir Anadolu şehrinde
Gecenin bir vaktinde
Yan yana yürütüyor.

Caterinayı oteline bırakıp, bizde
Kalacak başka bir yer buluyoruz.

Erzurum,
Bu şehirde iki şey var yokluğunu hiç çekmeyeceğiniz
Çay ve su

Erzurum Bir su şehri adeta
Her cadde üstünde köşe başında gürül gürül akan çeşmeleri var.
Bazı camilerin şadırvanlarında dahi sular hiç durmadan akıyor.
Aynı zamanda Erzurum’da çok yoğun bir çay kültürü var
Sabahın erken saatlerinde açılıyor çay ocakları
Akşama kadar doluluklarını hiç yitirmiyorlar.
Ara sokaklarda, cami gölgelerinde, yol üstlerinde şehrin hemen her yerinde irili ufaklı
Çay ocakları var. Çayın yanında küçük bir limonda getiriyorlar, şekerlerde tabi ki kıtlama.
Yakutiye medresesi, Çifte minareli medrese, Erzurum kalesi, birbirine yakın yerlerde hep
Hepsi gezimlik görümlük yerler.
O günkü doğu ekspresi ile Karsa gidicem,
İstasyona gidip treni soruyorum,
Doğu ekspresinin geleceği saat belli değil.
Telefon Numarası veriyor
''Şu saatten sonra ara Kaçta geleceği belli olur'' diyor.

öğleden sonra gelecek tren , epey vaktim var gezip görmek için.
Ara sokaklarda ana caddelerde yürüyorum, Yakutiye medresesi önünde sakız/mendil satan çocuklarla sohbet ediyorum.Bu çocuklarda bir Anadolu rengi var, tam adını koyamadığım ama değerini rengini yitirmemiş bir şeyler var. Çifte minareli medresenin duvarlarında herkes gibi bende tarih öncesi birşeyelr arıyorum.Erzurum kalesine gidiyorum, kale istila edilmiş edilmiş çiçekler tarafından. Kaledeki minareye çıkıp baştan aşağı Erzurum’u izliyor, geze geze yorulunca bir sokak arası çay ocağında oturup çay içiyorum.
….
erzurum garında gece yarısı
bankların üstünde şimşekler konar
bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda
bazen bir melek saatler boyu
yakama ölümsüz çiçekler takar
diyor Nurullah genç Şehrayin şarkılar şiirinde
işte o garda
işte o banklar üstünde
treni bekliyorum,
hava kapalı
ara ara yağmur atıştırıyor,
yanımda bir nişanlı çift var,
kızın küçük erkek kardeşide yanlarında.
Utangaç mahçup alışık bir sessizlik içinde susuyorlar.
Peronun öte ucunda sessiz kasveti duruşuyla bir genç var,
Sağda solda treni bekleyen bir iki yolcu daha
İki güvenlik görevlisi ellerinde tüfeklerle boydan boya geçiyor peronu
Tren geldi
Hedefimiz Kars

Erzurum’dan sonra geniş arazilerin tarlaların arasından geçiyor tren. Dağlar gerilere çekilmiş.Tarlalar iç anadoludaki gibi sarı değil yeşil, sağda solda küçük çıplak tepecikler var.Sarıkamış civarında yoğun ormanlık varmış, fakat siz o ormanlığı hiç göremiyorsunuz. Çünkü çok büyük bir aksama olmazsa tren Sarıkamıştan daima akşam karanlığı çöktükten sonra geçiyor.
Erzurum’dan sonra trende pek kimse kalmıyor desek yeri var. Her vagonda ancak birkaç yolcu var.
Arkamdaki koltukta oturan bir abiyle sohbete koyuluyoruz.Demiryollarından aksaklıklardan, ülkedeki gidişattan, et fiyatlarının yüksekliğinden :smiley: konuşuyoruz.
Cümleler yolu kısaltıyor.
Peronda gördüğüm iki güvenlik
Tren içinde arada bir elerlindeki tüfekleriyle baştan aşağı gidip geliyorlar.
Karsa girmeden önce uzak karanlıklarda ışıklar çarpıyor önce gözünüze bu ışıklar sıra sıra sizle beraber akıyor Karsa kadar
Ve Kars

Bir aşığın delicesine sevdalandığı maşuğuna, bütün zorlukları, engelleri, sıkıntıları aşarak kavuşması gibi. Doğu ekspresi de bir ülkeyi baştan başa kat ederek, köprülerden, tünellerden, karanlık gecelerden geçerek, ulaşıyor özlediğine.
Biz, bütün yolcular aceleyle inip trenden şehre doğru yol alıyoruz.
Treni karanlık gece içinde sevdiğiyle baş başa bırakmak için.

DSC 8534


DSC 8540


DSC 8567


DSC 8604


DSC 8626
 



Ynt: Trenle Türkiye Turu

Karsta güne erken başlıyorum, amacım Ani harabelerine gitmek.
Nasıl gidebileceğimi soruyorum. Harabeler yakınındaki Ani köye giden dolmuşlar varmış, fakat günlerden Pazar olduğu için araba bulma imkanı pek yokmuş.emin olmak için birkaç kişiye daha soruyorum. Aldığım sonuç, bir ihtimal gidebilirmişim ama dönüş çok zor olurmuş. Ani harabelerinden vazgeçiyorum. (eğer giderseniz o günün Pazar olmamasına dikkat edin )
Doğu Beyazıt ishak paşa sarayı bu seferki hedefim,
Iğdır’a gidecek dolmuşları buluyorum. Bu dolmuşlar ıkı saatte bir kalkıyor. Bileti alıyorum, hareket saatine daha var. Karsı biraz geziyorum.
Hava kapalı, o yüzden bende kalan duygusuyla gri bir şehir Kars. İlk giden herkesin gözüne çarpan büyük Rus evleri, geniş taş döşeli caddeler, sokaklardaki tenhalık kahvelerdeki kalabalık, Camekanında büyük kaşar tekerlekleri bulunan dükkanlar.sanki her şey ağır çekimde yaşanıyor gibi. Zaman koyu bir kıvamda akıyor bu şehirde.
Dolmuştayım, yolculuk Iğdır’a, çıplak geniş arazilerin arasından akıp giden bir yol, yolun iki yanında sapsarı çiçekler.
Iğdır’da son durakta iniyorsunuz dolmuştan, indiğiniz yerden kalkıyor Doğubayazıt arabaları, iner inmez biniyorum diğer dolmuşa. Ağrı dağına doğru yol alıyorsunuz, köylerin toprak damlı evlerin yanından geçiyorsunuz ve Doğubayazıt.Zamanla yarışıyorum adeta, İshak paşa sarayına gidecek dolmuşu sorup buluyorum.bir buçuk iki saatlik vaktım var, belki de daha az.
İshak paşa sarayı.
Dedikleri gibi işte, dağlar yamacında kayalar gölgesinde bir kartal yuvası.
Tüm o yağmurlu göğün ardında, sarı taşlardan müteşekkil bir saray. Avlusu, mutfağı, konuk salonu, odaları, mahzenleri, ile ne çok büyük ne çok küçük bir yapı.
İlgi çekici olan zindanlar, avludan dik bir merdivenle aşağıya doğru iniyorsunuz, aşağıda iç içe yedi tane hücre, ilkinden geçmeden diğerine gidemiyorsunuz, dediklerine göre en dipteki hücrede en ağır suçlular kalıyormuş. Hücrelerde nerdeyse tavana yakın yerde küçük bir pencerecik. Oradan içerinin karanlığında kaybolup giden kör bir ışık giriyor.
Eskı doğu Beyazıt bu sarayın etrafında kuruluymuş zamanla aşağıya taşınmış. İshak paşa sarayının yakınında Hani BABa türbesi var, Bölgenin büyük dini önderlerinden. Türbenin etrafı bi mesire yeri insanlar buralara gelip piknık yapıyor,
Vaktım azalıyor
Doğubayazıt a iniyorum tekrar, Van’ a giden araç kalkmak üzere. Çıkmadan önce yerimi ayırtmıştım..
İshak paşaya giderseniz çıkmadan önce Van otobüsünde yerinizi ayırtın, son ana kalırsanız, yer bulmam ihtimaliniz olmayabilir .
Vanan giden son otobüs Doğubayazıt tan saat 4 te kalıyor.
Eğer aynı gün Kars Ani harabeleri ve Doğu Beyazıt İshak paşa sarayını gezerim diyorsanız. Bunu şimdiden unutun. Ben bunu düşünmüştüm. Aniye gidemedim gitseydim İshak paşaya aynı gün gidemeyecektim. Vaktınız varsa ikisini de ayrı günlerde gezebilirsiniz.
Van doğru yol almaya başlıyoruz
[attachment=3]

DSC 0137


DSC 0149


DSC 0167


DSC 0176


DSC 0266
 



Ynt: Trenle Türkiye Turu

Dolmuş tıka basa dolu, tüm koltuklar, koridorda tabureler üstünde insanlar, şoförün yanında, basamaklar da hep yolcular. Bir kaset dönüp duruyor dolmuşta, bir zamanların meşhurdur ya hani karışık şarkılar, öyle karışık bir kaset, içinde türk sanat müziği şarkıları, türküler ve Kürtçe şarkılar var. Tam bir mozaik.
Tendürek dağını tırmanıyoruz, sol yanımızda gözünü kırpmadan ardımızdan bakan birisi gibi Ağrı dağı var, zirvesi karlı, hep karlıymış daima karlı. Gözünüzü Ağrıdan alamıyorsunuz. Baştan aşağı ihtişam. Tüm göz önündeliği ile birlikte taşıdığı bir giz var sanki. O kadar yakın ve o kadar uzak. Ağrıyla bakışa bakışa Tendürek in zirvesine ulaşıyoruz, rakım 2644 Ağrı bu dağın ötesinde artık.Eski bir volkanik dağ Tendürek, ne zamanki hırçınlığından bilinmez zirveden itibaren eteklerine kadar tüm yamacı taşlaşmış lavlara dolu. İlginç bir manzara yolun sağ yanı olabildiğine taş ağaçsız otsuz çıplak yalın bir taş kütle, yekpare soğuk bir duruşu var. Tendürek ten Çaldıran Ovasına iniyor yol. Bu ova Yavuz Sultan Seim’in , Şah İsmail ile yaptığı Çaldıran savaşının yapıldığı yer.
Bir bıçak gibi bölüp geçiyoruz ovayı.
Van.
Akşama doğru indik Van’a, şehir merkezini geziyorum. Yoğun bir şehir Van, kalabalık, yoğun, hareketli.Vanda fazla kalmıyorum. Şehir merkezini Van gölünü kaleyi görüyorum.
Ertesi gün yola koyuluyorum hedefim, Hasankeyf.
Batman otobüsündeyim, Van gölünün güneyinden dolaşıyor. Maviyi özlemiş gözlerim. Van gölünün kıyıları yeşille donanmış, çok güzel yerler.
Van’da çıkmadan Jandarma kontrolünden geçiyoruz. Kontrol noktasında tüm erkekler iniyor aşağı. Kimlikler alınıyor . Aynı kontrol Batman girişinde bir daha yapılacak.İnsanlar alışmş bu kontrollere, pek yadırganmıyor.

Otobüs çıplak dağların yamacından derelerin kıyısından,evlerin köylerin, kasabaların içinden geçerek ulaşıyor Batman’a. Şehir merkezine ulaşıp Hasankeyf’e gidecek dolmuşa biniyorum.
35-40 dakikalık bir yolculuktan sonra.HaSankeyf teyim. Bindiğiniz dolmuş Seyhan nehrinin kıyısınca gidiyor, Seyhan’ın karşı yakasına geçip Hasankeyf’e giriyor.

DSC 0346


DSC 0367
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,420
Mesajlar
1,517,729
Kayıtlı Üye Sayımız
172,067
Kaydolan Son Üyemiz
Birkium

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst