Osmanlı Hanedanı ve Saray Kadınları

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan mete Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 84
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 24,080
Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Osman (genç)

II.Osmanın katlinden sonra aklı yerinde olmadığı için indirilen I.Mustafa tekrar taht'a çıkarılmıştı.
•Devşirme Davut Paşa, yeni padişah şuursuz bir zavallı olduğu için her işe karışıyor, Sultan Osman’ın elbiselerinden birini (kaftanını) giyip, mücevherli hançerini de beline takarak sarayda dolaşıyordu. Şehzadeleri de öldürme planı yapmışlar, durumlarından şüphelenen saray halkı takip ederek buna mani olmuştu.
Sultan Osman’ın katli bahanesiyle Erzurum valisi Abaza Mehmet Paşa ayaklanmış, bundan başka askere verilen cülus bahşişleri, atiyeler ve bunların her ayaklanmalarında teskin için sarf edilen paralarla ne dış ne de iç hazinede para kalmıştı. Vezir-i Azam, şeyhülislam ve Kazasker efendiler ve diğer devlet erkânı ile görüşüp bu hale bir çare olmak üzere bizzat işleri görmekten aciz olan Sultan Mustafa’nın yerine Sultan Ahmet’in en büyük şehzadesi olup, o sırada on bir buçuk yaşında bulunan IV. Murat’ın hükümdar olmasında ittifak ettiler.
 

Etiketler
Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Osman (genç)

Genç Osman faciası Murad döneminde başlayan sarayın yeniden ele geçirilmesi çalışmalarının ikincisidir. Saray; Harem, Devşirme Büroklar ve Yeniçeri güçlerince yönetilmeye başlanmış, bu odaklar Saray da her geçen gün güçlerini daha fazla hissettirmiş menfaatlerine uygun vezir ve padişahları göreve getirip kendileri için tehlikeli gördüklerini öldürmeye başlamışlardı. Bu bizans oyunlararı ile öldürülen Vezir ve şehzadelerin haddi hesabı yok ama Tahtta bulunan bir padişahın öldürülmesinde bu olay ikinci defa tekrar ediliyordu. (Tabi bu arada zehirlenerek öldürülenlerin sayısını bilemiyoruz.)
Buna karşı tedbir almak, devşirme egemenliğine direnmek isteyen, devleti ilk kurulduğu şekline getirip asli unsurları hakim kılmak isteyen saray içerisinde oyuncağa dönüşmüş bu padişahların zaman zaman direnişlerini bundan sonraki zamanlarda da göreceğiz ama hiçbiri artık geri dönüşü sağlayamamışlardı. Vahdettinin Devşirme Damat Ferit elinde nasıl oyuncak olduğunu düşündüğünüzde bu olayların ne zamana kadar devam ettiğini tesbit etmek zor olmaz.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; IV. Murad

17. IV. MURAT (1623–1640)
(Devşirmeler tarafından, 11,5 yaşında tahta çıkarıldı)

Annesi
ANASTASİA (Rum) Lakabı; Mahpeyker Kösem Sultan

Eşleri
KETİ Lakabı; Raziye Sultan
ANNA Lakabı; Atıfet Sultan
HELENA Lakabı; Cihannüma Sultan

On vezirinin tamamı devşirme

Ölüm Şekli
Sofra başında nedeni belirsiz sancılarla kıvranarak babası gibi 29 yaşında öldü. (Bu yaşta bu ölüm şekli insanın aklına zehirlenme ihtimalini getiriyor)

Devre özel olaylar
•IV. Murad on bir buçuk yaşında amcası Mustafa’nın ikinci defaki hal’inde hükümdar edilmiş işleri saraydan validesi Kösem(Mahpeyker) Sultan ile kızlar ağası Mustafa Ağa idare ediyordu.
•Sultan Murad taht’a çıkarıldığında dış ve iç hazineler bomboş olduğundan ocaklara cülus bahşişi verilmek mümkün değildi; bu darlık sebebiyle ocaklarda bahşiş almamağa söz vermişlerdi; fakat zabitlerin teşvikiyle sonra bu sözlerinden dönüp bahşiş isteriz dediler. Bunun üzerine Enderun da bulunan altın ve gümüş eşya darphaneye verilerek para kestirilip bu suretle cülus(tahta çıkma) bahşişi verildi.
•Genç Osman'ın öldürülmesi sebebiyle Anadoluda saraya ve yeniçerilere tepkiler büyüyordu Erzurum valisi Abaza Mehmet Paşa daha Osman’ın katlinden evvel-belki de gizli verilen bir emre istinaden- padişahın yeniçerileri azarlamasından cesaret almış, Erzurum kalesindeki yeniçerileri kaleden çıkarmış ve sekban askeri yazmaya başlamıştı.
Bundan başka Maraş Türkmenlerinden olan Trablus Şam valisi Seyfoğlu Yusuf Paşa, Sultan Osman’ın katlinden cesaret alarak o taraflardaki yeniçerileri tard ile kendi sekbanları ile adeta müstakil gibi yaşıyordu.
•Görüldüğü gibi Kaleler bile yeniçeri kontrolünde olduğu için Osman’ın sarayı Türkleştirme gayretleri Anadoluda’da etkisini göstermiş kale komutanları Yeniçerileri çıkararak yerine Türk askerler alıyorlardı.
•İstanbul’da iktidarı elinde tutmak isteyen iki gurup vardı biri padişah ve validesinin desteklediği Hafız Ahmet Paşa, diğeri de Boşnak Recep ve Hüsrev Paşa’nın mensup olduğu zümre.
Birçok defa bu gurupların hakimiyeti ele geçirmek amacı ile kışkırttığı yeniçeri isyanları oldu birkeresinde
“Padişaha sözümüz vardır” diye bağrışmaya başladılar. Sultan Murad Kapıya çıkıp ayak divanı yaptı “Kullarım muradınız nedir?” diye sordu. Onlar, listesi verilmiş olan on yedi kişinin paralanmak üzere kendilerine teslimini istediler. Yapılan nasihati ve verilen cevabı dinlemediler ve “Elbette verirsiz yoksa iş başka türlü olur” diye başka bir şehzadeyi hükümdar yapacaklarını ima ettiler ve padişahın oturduğu koltuğa kadar sokuldular.
Bu sırada yirmi yaşında olan Sultan Murad, asi askerin söz dinlemediklerini görünce:
-“Mademki cevaba kulak vermezsiz ve kabil-i hitap değilsiz, niçin beni taşra davet eylediniz?” diye bağırdı ve tahttan kalkarak Bab-üs-saade den içeri girdi; arkasından askerde girmek istediyse de kapı yüzlerine kapandı.
Bunun üzerine asiler bütün bütün galeyana gelip mademki bu on yedi kişiyi vermedin biz işimizi biliriz diye bir tehdit daha savurdular.
Hafız Paşa’nın hasmı olan isyan mürettibi Topal Recep Paşa, ağlayarak Sultan Murat’ın ayaklarına kapanmış ve:
-“Padişahım bu müfsitleri (ara bozucu) teskin (yatıştırmak) lazımdır, eğer ben kulunu da isterlerse ver ki kul efendisi yoluna feda ola gelmiştir; kul istediğini ala gelmiştir; birkaç bendeniz gitmekle nesne lazım gelmez; ama hak saklasın bunlar teskin olunmazsa ahval müşkül olur” bu sözüyle hal’e işaret etti.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; IV. Murad

Durum kötüye gidince Hafız Paşa geri çağrıldı. Hafız Ahmet Paşa, yarı yoldan döndürüldükten sonra neticenin vahametini anlamış olduğundan abdest almış akıbetini bekliyordu. Padişahın müşkül durumunu görünce Bab-üs saade den çıkarak Murat’ın yanına geldi ve ona:
-“Padişahım binlerce Hafız gibi kul’un yoluna feda olsun; ricam şudur ki beni sen katletmeyip bu zalimler haksız yere kanımı döküp beni şehit etsinler. Dedikten sonra besmele çekip dua ettikten sonra asi güruhunun içerisine daldı ve ilk defa üzerine hücum eden sipahinin suratına vurduğu bir yumruk ile onu yere yuvarladı. Diğer bir sipahi Hafız Paşa’nın başına bir hançer vurup kulağına kadar başını iki parça etti; birisi de göğsünden bir hançer vurduktan sonra yere yıkarak kılıç ve hançer vurup şehit ettiler; bir yeniçeri cesedin üzerine çıkıp boğazından kesti. Bundan sonrada listedeki diğer isimlerden bulduklarını öldürdüler.
•Hafız Paşa’nın katlinden sonra mührü hümayun Recep Paşa’ya verildi.
•Bu isyan Hüsrev Paşa’nın azli yüzünden Recep Paşa’nın tahriki üzerine yapılmış olduğundan Sultan Murad, Hüsrev Paşa’yı karar vermiş, fakat yapacağı işi Recep Paşa’dan gizli tutmuştu. Hüsrev Paşa’yı öldürmek üzere Murtaza Paşa Tokat’a gönderildi o da görevini yaparak Hüsrev Paşa’nın başını İstanbul’a gönderdi.
•Vezir-i azam Recep Paşa, Hüsrev Paşa’nın ölümü ve başının geldiğini haber alması üzerine ocaklıları yeniden tahrik etti. Bu yeni ayaklanmada ocaklı, Hüsrev Paşa’yı idam edenlerden intikam alınacağını söylediler ve saraya gelerek Sultan Murat’ı ayak divanına davet ettiler ve kendisine:
-“Padişahım sen niçin Hüsrev Paşa gibi yarar bir veziri katledip kendi devletine yara açtın; şimdi sen elbette bize Hasan Halife’yi, Musa Çelebi’yi, Defterdar Mustafa Paşa’yı ver paralayalım” dediler ve sonra daha ileri giderek:
-“Şehzadeler bizim efendimiz oğullarıdır, gayri sana itimadımız kalmadı; suçsuz yere Hüsrev Paşa’yı öldürdün; şehzadelere dahi kıyarsın; elbette şehzadeleri çıkarıp bize göster” diye ayak dirediler. Sultan Murad katlini istedikleri adamları vermek istemedi, bunun üzerine ocaklılar:
-“Bu dediklerimizi bize vermezsen sen bize padişahlık edemezsin” dediler. Şehzadeleri görmek istediler ve:
-“Bundan sonra biz sana inanmayız, elbette bunlara zarar etmeyeceğine bize kefil ver” diye yaygaraya başladılar. Recep Paşa ve Şeyhülislam Ahi Zade Hüseyin efendinin kefil olmaları üzerine yatıştılar. Yukarıda ismi geçen üç kişiyi saklandıkları yerde bularak öldürdüler.
•Recep Paşa bundan sonra hıyanetini gizleyemeyecek duruma düştü. Bir saltanat değişikliği ile vaziyetin düzelebileceğini anladı. Kendisiyle aynı fikirde olan zorba başılar buldu, edepsizlikleri haddi aşan sipah zorbaları Recep Paşa gibi düşünerek, yaptıklarının yanlarına kalmayacağını ve Sultan Murat’ın mutlak surette kendilerinden intikam alacağını düşünerek padişahı hal’ile şehzadelerden birisini hükümdar yapmağı kararlaştırıp, fikirlerini elebaşılar olan Rum Mehmet’e (Konyalı olduğu için bu şekilde anılıyor) açtılar. Rum Mehmet bunlara “Padişahı kandıranlardan istediğimiz tarzda intikam alındı; işi azıtırsak âlem ayak üzeredir, Allah saklasın devletin çöküşüne sebep oluruz” diye cevap verdi. Fakat onlar kararlarında ısrar ettiler ve bu işe yeniçeri ocaklarının da katılmasını istedilerse de padişahın durumu öğrenmesiyle iş son buldu ve padişah zahiren sipahileri affetmiş oldu.
•Osmanlı devletinin kuvvet ve şevketinin artmasında büyük hizmetleri olan tımarlı sipahi teşkilatı, Türklerden meydana gelen bir Ocaktı bu yüzden devletten dışlanmışlar ihmal edilmişlerdi. Kanuni zamanındaki önemini kaybetmiş, kanunları bozulup kendileri ihmal olunarak kale tamiri, nakliyat gibi geri hizmetlerde istihdam edilmeğe başlanmıştı. Bu mükemmel süvari teşkilatının ehemmiyeti azaltılarak levent ve sekban’lar gibi talim ve terbiyeden mahrum çapulcu bir sınıf vezir ve beylerbeyi maiyetlerinde istihdam edilir olmuştu. Sultan Murad bozulan bu teşkilatı yeniden düzene soktu.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; IV. Murad

İstanbulda içki yasağı ve kahvehanelerin kapatılması

•Vezir-i azamlık mührü yassı Mehmet Paşa’ya verilip zorbaların hakkından gelmesi emir olundu. İstanbul da bulunan sipah zorbaları birer birer elde edilip öldürüldü. Anadolu’dakiler de yakalandıkça temizlendi. Bu arada Sultan Murad Hafız Ahmet Paşa’nın katlinde alakaları olanlarla Hüsrev Paşa taraftarı olanları takip ederek öldürmüş ve ortalığı sindirmişti. Kahvehanelerde toplantılar başlayınca Sultan Murad bütün İstanbul kahvehanelerini yıktırmış ve Kadı zade’nin fetvasıyla, tütün içenleri öldüreceğini ilan etmişti. Bu yasak münasebetiyle padişah daimi surette ve bilhassa geceleri İstanbul’da bir kısım yerleri basıp bu suretle elde ettiği şüpheli adamları öldürterek İstanbul kabadayılarını sindirmiş ve böylece İstanbul’da temizlik yapılarak asayiş tamamen iade olunmuştur.

Temizlik hereketleri başlıyor

•Padişah İran seferine karar verdi. Hazırlık esnasında ihmali görülen dört veziri görevlerinden azlederek mallarını müsadere etti. Bursa’ya giderken İznik kadısı hakkında şikâyetler duyduğu için, İznik’e gelir gelmez kadı’yı yerinden aldırarak kale kapısına astırdı.
•İznik kadısının hiçbir soruşturma yapılmadan şikâyet üzerine asılmasından İstanbul’daki ulema müteessir olup söylenmeğe baladılar. Bunun üzerine Şeyhülislam Ahi zade Hüseyin Efendi, padişahın validesine bir tezkire göndererek ulemanın teessürünü ve ecdadının hürmet gösterdiği bu zümre hakkındaki muamelenin iyi olmadığını bildirip:
-“Kendilerini bedduadan sakınırız, memuldur ki siz kendilere nasihat buyurup ulema sınıfının hayır duasını alasınız; zira karışıklık yeni yeni sönmeğe yüz tutmuşken, Padişahımıza karşı yapılacak bir saygısızlıktan onu koruruz.” demiş.
Bu tezkireyi şeyhülislamın aleyhtarları, ulema ile birlikte şeyhülislamın padişahı hal ile tehdit ettiği şekline sokarak valide sultanı tahrik etmişler o da Ahi zade’nin tezkiresini bir mektupla oğluna yollayarak:
-“Benim aslanım acele üzere gelesiz, cülus tedbiri için sözler ve tedbirler olmaktadır” diyerek padişahı acele İstanbul’a davet etmiştir.
Telaşa düşen Sultan Murad acele İstanbul’a gelmiş ve ilk iş olarak Şeyhülislam Ahi zade Hüseyin Efendi ile İstanbul kadısı olan oğlunu birer gemi ile Kıbrıs’a sürgün edilmesini emreylemiştir. Sonrada şeyhülislamın arkasından adam göndererek boğazda yakalatıp boğdurdu.
•Revan seferi sırasında Anadolu da birçok eski zorbayı, kadı ve Paşa’yı katlederek yoluna devam etti. Zorbalıktan eyalet ve sancak idaresine getirilenlerin birer bahane ile öldürülmesini esas prensip yapmıştı. Sivas sahrasında iken bostancılardan birisinin padişahın yazısını taklit edip sancak beyi ve Beylerbeyileri sızdırdığı duyulması üzerine bostancı, padişahın huzuruna getirilerek derisi yüzülmek suretiyle öldürüldü. Konya kadısı Konya pazarında asıldı. Sivas beylerbeyi Bosnalı Osman Paşa’nın başı kesildi. Böylece yol üzerinde birçok baş kesmelerden sonra Revan önlerine gelindi. Revan kalesi alındı Revan’ın alınmasıyla ilgili şenlikler yapılırken kardeşlerinden büyük olanlardan ikisini doğdurdu. Ancak bir müddet sonra Revan kalesi tekrar İranlılar tarafından kuşatıldı kış şartlarından dolayı yardıma gidemeyen tabanı yassı Mehmet Paşa vezir-i azamlıktan alındı ve yerine Bayram Paşa vezir-i azam tayin edildi.
•Bağdat seferine çıkmadan önce yine yirmi beş yaşını dolduran üçüncü kardeşini de boğdurdu. Şehzadelerden sadece 23 yaşındaki İbrahim kaldı.
•Sultan Murad Bağdat’a hareketinden evvel halka hiçbir suretle zulüm edilmemesine ve adilane hareket olunmasına dair her tarafa şiddetli bir tamim yaptı.(adalet fermanı) Bu sefer sırasında da yine temizlik hareketi devam etti. Ilgın’da Sakarya şeyhi diye meşhur olan Ahmet güya mehdilik iddia ederek başına yedi sekiz bin kişi toplamıştı. Yakalanarak Konya’da bulunan Sultan Murat’ın yanına getirildi. Sakarya şeyhi bazı suallerden sonra cellât Kara Ali tarafından pek feci surette mafsalları, burnu, kulağı, el ve ayakları kesilmek suretiyle öldürülmüştür. Halep’e gelindiğinde Ohri sancak beyi Piri paşa orduya geç geldiği için öldürüldü. Bu sırada hekim başı Emir Çelebi’nin afyon kullandığı padişaha arz edildiğinden padişah Emir Çelebi’yi getirterek cebindeki afyonu bulup kendisine yutturduktan sonra oturtup satranç oynatmış ve takatsizliğini gördükten sonra izin vermiş. Zavallı hekimbaşı çadırına bitkin bir halde gelmiş talebeleri kendisine ilaç tertip etmek istedilerse de istemeyip bir müddet sonra ölmüştür.
•Bağdat’tan dönüşünde Diyarbakır’a gelmiş Rumi ye Şeyhi diye tanınan Nakşibendî şeyhi Mahmut’u manevi nüfuzu ve müritlerinin çokluğu sebebiyle, şeyhlikten şahlığa çıkmak istemesi ihtimaline binaen asesbaşı ile cellât Kara Ali’yi gönderip şeyhi boğdurmuştur.
•Sultan IV. Murad Bağdat dönüşünde hastalanmış iyileşir gibi olunca Silahtar Mustafa Paşa’nın sarayında verilen bir ziyafete katıldı ve dönüşünde yatağa düşerek 29 yaşında öldü.
 



Ynt: Osmanlı Hanedanı; I. İbrahim

18. I. İBRAHİM (1640–1648)
(Devşirme ve kadınların oyunu ile 25 yaşında tahta çıktı)

Annesi
ANASTASİA (Rum) Lakabı; Mahpeyker Kösem Sultan

Eşleri
NADYA (Rus) Lakabı; Hatice Turhan Sultan
KATRİN (Sırp) Lakabı; Saliha Dilaşup Sultan
EVA (Polonyalı Yahudi) Lakabı; Hatice Muazzez Sultan
MARYAM (Ermeni) Lakabı; Hümaşah Sultan (Şekerpare) Halk Telli Haseki adını taktı.

Ölüm Şekli
Annesi Kösem Sultan ve vezir Sofu Mehmet Paşa tarafından tahtan indirildi, on gün sonra kapatıldığı hücrede 6 yaşındaki oğlunun fermanı ile Nizam-ı Âlem için 32 yaşında boğduruldu

Devre Özel Olaylar
•Vezir-i Azam kafes hayatında bulunan şehzade İbrahim’i taziyet ile saltanatını müjdeledi ise de diğer kardeşleri gibi biraderi tarafından öldürüleceğinden korkan İbrahim kafesten çıkmak istemedi, annesinin yeminleriyle dışarı çıkarılarak Murat’ın ölüsünü gördükten sonra tahta oturup tebrikleri kabul etti.
•Sultan İbrahim, Osmanlı hanedanından hayatta kalmış tek şehzade idi. Sultan Murat’ın dört oğlu olduysa da hepsi küçük yaşta ölmüşlerdi.
•Padişahın geçirmekte olduğu bir buhranı okumakla iyi eden medrese sofularından Safranbolulu Hüseyin Efendi daha dersten mülazım olmadan hariç müderrisliğine tayini Şeyhülislam Yahya Efendi’ye emrolunmuş ise de o kanun değildir diye itiraz eylediğinden hatt-ı hümayun ile defaten sahn müderrisi yani profesör tayin edilivermişti. Bu delice tayin yetmiyor gibi arkasından Sahan-ı Süleymaniye müderrisliği ve onu takiben Galata kadılığı ile padişah hocalığı verilmiş ve bu suretle cahil bir padişaha cahil bir hoca tayin olunmuştur.
•Vezir-i azam Kemankeş Kara Mustafa Paşa cinci hoca ve Yusuf Paşa’dan kurtulmak için kendisinin mahremi olan kul kethüdası Hüseyin ağa ile görüşüp yeniçerilerin tahriki ile buna muvaffak olacağını ümit etmişti. Kul kethüdası, bu iş hakkında ocak zabitleri ile görüştü ise de onlar bu teklifi derhal kabul etmeyip işi ocağın akıl hocası olan Koca Muslihuddin ağa’ya açtılar. Muslihuddin Ağa:
-“Aman sakının, asla doğru değil; Sultan Murat’ın nice bin nüfusu öldürmek suretiyle söndürdüğü fitne ateşini uyandırmayın” diye işi önledi. Ve durum Padişaha anlattı:
-“Ya ben şimdi lalamı katletsem kullarım bana incinirler mi?” diye soran İbrahim’e Muslihuddin Ağa: -“Haşa padişahım, belki cümlesi hazzederler ve padişahıma hayır dua ederler” diye mukabele eylemiştir. Bunun üzerine Kara Mustafa Paşa vezir-i azamlık’tan azledilmiş saklandığı yerde bulunarak öldürülmüştü. Yerine Sultan zade Mehmet Paşa tayin edildi.
•Yusuf Paşa ve Cinci Hoca Hüseyin efendinin ısrarları ile Venediklilerle harbe karar verdi.
•Kemankeş Kara Mustafa Paşa, açık sözlü, ciddi, çalışkan değerli bir vezir olduğundan ve padişahın her emrine baş eğmediğinden dolayı İbrahim, gelişi güzel her iradesini devlet işlerine tesir ettiremiyordu. Kemankeş’in katlinden sonra yerine gelen “Civan Kapıcıbaşı” lakaplı Sultan zade Mehmet Paşa, kibar, adamına göre davranan, ciddiyetsiz olduğundan Sultan İbrahim ne derse ferman efendimizindir diye küçük bir itiraz veya fikir ileri sürmeden onu yapıyor ve bundan başka her hafta padişaha para, eşya ve birçok hediyeler takdim etmek suretiyle mevkiini muhafaza etmeye çalışıyor ve yaptığı masrafları çıkarmak için de rüşvet alıyor, sık sık memuriyetler değiştirerek, yeni tayinlerden gelir temin ediyordu.
•Yusuf Paşa’yı haksız yere öldürdükten sonra ölüsünü huzuruna getiren sultan İbrahim yaptığına pişman olarak:
-“Ne güzel, kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık oldu, kıydım demiştir.
•Medrese talebeliğinden kısa sürede Anadolu kazaskerliğine gelen Cinci hoca Hüseyin Efendi, padişaha mensubiyeti sebebiyle devlet işlerinde müdahale ederek söylediklerini yaptırmış, hile ve rüşvetle kendisi gibi ehliyetsizleri kadı, müderris tayin ettirmiş, vezir-i azam ve şeyhülislam ve diğer ileri gelen devlet erkânı hoca efendiyi gücendirmemek için seslerini çıkaramaz olmuşlardı. Hoca rüşvet almakta ve kadıları değiştirmekte o kadar ileri gitmişti ki Anadolu kadılıkları kısa bir zamanda satılmak suretiyle kendisine mühim para gelmekte idi; kim fazla verirse kadılık onda kalıyor, azledilen henüz verdiğini çıkaramadığı için alınan paranın bir kısmının geri verilmesini istiyor ve bu yüzden kendisine hakaret ediliyordu.
Kadılıkları satmakta ve sık sık kadı değiştirmekte bu kadar ileri gitmiş olan bu gözü doymaz adam, tutulamayacak bir hale gelmişti. Günün birinde yine bu yüzden çıkan bir gürültünün padişaha kadar aksetmesi üzerine kazaskerlikten azlolunmuştu.
•Tahtan indirilen İbrahim bir gusülhane(banyo) ve bir abdesthane(helâ) ile iki küçük oda ile bacası gökyüzüne bakan bir ocağı ve bir yemek tabağı sığacak kadar bir pencere yeri olan, hücreye kapatılarak, yanına iki cariye verildikten sonra kapısı örüldü.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; IV. Mehmet (Avcı)

19. IV. MEHMET (Avcı)(1648–1687)
(Ulema tarafından, 6 yaşında tahta çıktı)

Annesi
NADYA (Rus) Lakabı; Hatice Turhan Sultan

Eşleri
EVEMİA (Rum) Lakabı; Emetullah Gülnüş Sultan
BELLA (Korsikalı) Lakabı; Afife Sultan
CESİKA (Romanyalı) Lakabı; Güner Sultan
FLORA (Ermeni- Gürcü Melezi) Lakabı; Gülbeyaz Sultan
HELEN (Rum) Lakabı; Hatice Sultan


11 vezirin tamamı devşirme

Devre Özel Olaylar
Tahta çıktığı anda babasının ölüm fermenını verdi.(tabiki etrafındakilerin düşüncesi idi)
•Padişahın küçük yaşta olması sebebiyle sarayı büyük valide sultan idare edecek ve hükümet işleri saltanat naibi olan vezir-i azam tarafından görülecekti, ama böyle olmadı. Çünkü ocak ağaları da işe karışmışlardı. Bu hal, sekiz sene devletin iç ve dış işlerinde büyük zararlara sebep oldu.
•IV. Mehmet tahta çıkışından on dört ay sonra kardeşleri Süleyman, Selim ve Ahmet ile birlikte sünnet olmuşlardı padişahı, vezir-i azam kucağına aldı.
•Cülus (tahta çıkma) bahşişi çok para tutuyordu, hâlbuki hazinede para yok denecek kadar azdı. Cinci Hoca’dan iki yüz kese akçe istendi ise de vermedi, kanunsuz yollardan az zaman içinde büyük bir servet elde ettiği biliniyordu. İstenilen parayı vermeyince çavuş başı ile divan çavuşları gönderildi, dayakla, hakaretle kendisini alıp vezir-i azamın yanına getirdiler yinede para yok dedi evine adam gönderilerek arattırıldı. Nihayet meşhur cellât Kara Ali’ye teslim edileceğini anlayınca, on iki güğüm çil akçe ve yetmiş bin kuruşluk nakdi, merdiven altından çıkardı. Bu para ile cülus bahşişi dağıtıldı. Sakladığı çil çil akçeleri, Cinci akçesi diye elden ele gezerken meşhur oldu.
•Kethüda Bey’in yönlendirmesi ile bazen Kara Murad Paşa’ya tehdit hatt-ı hümayunları geliyordu. Böyle bir hatt-ı hümayunda:
-“Ben seni bağ ve bahçelerde eğlenesin diye mi vezir eyledim? Memleket meseleleri ile ilgilen, bir daha ayyaşlığın işitmeyeyim, yoksa senin başını keserim” denilmişti. Murad Paşa’nın buna canı sıkılıp, padişaha okuma yazma öğreten muhasip Beşir Ağa’yı çağırarak hatt-ı hümayunu gösterip:
-“Böyle yazı usulünü küçük padişah bilmez, bunu kim yaptı” diye sormuş. O da bilmediğini söylemişti.
•Nihayet Kara Murad Paşa rahat çalışamadığı için ocak ağalarının baskılarından bıkıp istifa etti.
•Aslen Rum olan Kösem Valide sultan, kocası Sultan Ahmet’in devrinden beri otuz yıl devlet işlerinde etkili olmuş şimdide, küçük valide sultandan kurtulmak istiyordu. Turhan sultan ile adamlarını bertaraf etmek için bir plan tertip etti, bu plan gereğince ocak ağalarını tahrik edip Sultan Mehmet’i aradan kaldırdıktan sonra onun validesi Turhan Sultan’ı eski saraya göndererek, annesi saf ve birazda aklı eksik olan, ikinci şehzade Süleyman’ı tahta çıkaracaktı. Plana göre, Kösem Sultan kapılardan birini açtıracak, gece bu kapılardan girecek olan ocak ağaları Turhan Sultan ve taraftarlarını etkisiz hale getirdikten sonra, Süleyman Tahta çıkarılacak ve Mehmet zehirli şerbetle öldürülecekti.
•Kösem sultanın planından bir cariye vasıtası ile haberdar olan Turhan Sultan bir karşı plan yaparak Kösem Sultan ve taraftarlarını öldürttü.
•IV. Mehmet on üç yaşına basmıştı. Bayramdan bir gün evvel Sinan Paşa köşkünde Enderunlu sanat ve hüner sahiplerinin muhtelif oyunlarını ve Arslanhane denilen hayvanat bahçesindeki hayvanları seyrettikten sonra, ecdadı zamanında olduğu gibi, Enderun ağalarının adet üzere sabaha kadar gösterdikleri muhtelif oyun ve eğlenceleri seyretmek istemiş ve Hasoda’ya gelmişti. Fakat Hasoda da sohbetlerin uzaması halinde, buradan ahbaplar edineceği endişesi ile padişaha hükmeden hadım ağalar, kendisini odada tutmak istememişlerdi. Yatsı namazından sonra IV. Mehmet taht üzerine oturup Enderunluların oyunlarını seyrederken, Dar-üs sade Ağası içeri girerek tahtın yanında durup, içeriye girmesini hatırlatmıştı. Oyunları seyretmek isteyen genç hükümdar Dar-üs sade ağasına;
-“Ağa lala! Atalarımızın bayram geceleri Hasoda da eğlenmeleri, ağaların bu hünerlerini görmek için imiş, eğleniyoruz, epeyce zaman uykumuz gelmez” demiş.
Bu söz ağayı kıskandırdığından hiddetle dışarı çıkmış, Harem dairesine gidip durumu valide sultana söylemiş ve “Padişahın Hasoda da kalmasının manası nedir? İç oğlanları bilmez misiniz? Sohbet hoşuna gider, olur olmaz dost edinir” deyince valide sultan;
-“Behey ağa, bu bayram gecesidir; aslanım dahi serbesttir bu gece ağaların marifetlerini seyretmek usuldendir. Gece yarısından sonraya dek eğlensinler, sonra yerlerine gelsinler” diye cevap vermiş. Kara hadım bu sözden fırsat bularak tekrar Hasoda’ya gelmiş yer öperek “Padişahım içeri buyurun” demiş Sultan Mehmet;
-“Bu gece burada eğleniriz demişse de Arap hiddetle;
-“Valide hazretleri istiyor, buyurmalısınız” diye zavallıyı yerinden kaldırıp götürmüştür.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; IV. Mehmet (Avcı)

IV.Mehmet'in Av sevdası

•Üç yıl süren Avusturya seferinden bir netice çıkmayınca bizzat padişah veya vezir-i azamın sefere katılması için baskılar artıyordu. Kayıpların artması üzerine padişahın da hazır bulunduğu bir toplantı yapıldı, mecliste:
Padişah’ın sefere gitmesi lazım, eğer gitmeyecekse, Edirne de kalmayıp İstanbul’a geçmesi gerekir. Çünkü kaç senedir Edirne halkı, padişahın masraflarını karşılamaktan fakir düştüler, bir zaman rahat olsunlar” diye oy birliği ile karar verildi. Bu felaketli zamanlarda av peşinden ayrılmayan Avcı Mehmet’in yerine vezir-i azam’ın gitmesine karar verildi.
•Uzun süren seferler, başarısız komutan ve vezirler buna karşı hiçbir şey olmamış gibi avlanmaya devam eden bir padişah, artık etrafta dedikodular ve tepkiler hayli artmıştı halk, asker ve ulema tarafından:
-“Memleket elden gitti, halktan utanmazsa, Allah’tan da mı korkmaz avdan neden vazgeçmez? Bu daha ne kadar sürecek? Kırk yıldır avlandı, vatandaşa zulüm etmekten başka ne fayda gördü? Bu çekilen şeyler hep av sebebiyle değil mi? gibi sözlerle Sultan Mehmet ayıplanıyor ve bu tarzdaki sözler her yerde korkmadan söyleniyordu.
Bir gün Avcı Sultan Mehmet, Hacı Evhad tekkesi şeyhi Hacı Hüseyin Efendi’yi avlanmak üzere Davutpaşa’da bulunduğu sırada vaaz için Davutpaşa camiine davet ettiyse de Hüseyin Efendi:
-“Vaaz isteyen İstanbul’a gelip diğerleri gibi camide meclisimizde hazır olurlar, buraya gelsünler, benim söyleyeceğim, avdan vazgeç, gelip tahtında otur, ibadetle meşgul ol, vilayetler harap oldu, halkı gör gözet demekten ibarettir” sözleriyle padişahın gönderdiği adamı geri çevirdi; padişah bu sözlere kırıldı. Bunun üzerine Himmet-zade Abdullah Efendi’yi davet etti; Himmet-zade daveti reddetmeyerek Davutpaşa’ya gitti; camide pek acı sözlerle halkı hüngür hüngür ağlatacak bir vaazda bulundu özetle:
-“Ümmet’i Muhammet, devlet sahipsiz kaldı, şehir ve kaleler düşman eline düşüp cami ve mescitler kilise oldu, hareketlerinizi değiştirin, günahınıza tövbe edin; şimdiden sonra bize lazım olan gözümüz yaşından çimen bitinceye kadar başımızı yerden kaldırmamaktır” dedikten sonra padişaha tariz ile:
-“Nedir bu inip binme, bu hay huy ve nefsinize uymalar? Nasıl bir gaflet uykusundasınız? Gerçi padişahlar eskiden beri ava gider, ancak şimdi zamanı değil, her zamanın bir icabı var” dedi. Fakat bu sözler padişahın kulağına girmediği gibi şeyh efendi vaaz ederken o binip ava gitti ve ava gittiği yerlerin camilerinde vaaz edilmesini yasakladı.
•Şeyhülislam ve Yeniçerilerin baskısı ile bir gün ava gitmeyip camiye gitmişti. Bu sırada Rumeli’nin en mühim hudut kalesi olup bir buçuk asırdan beri eyalet merkezi olan Budin’in düşmesi haberi gelince halk birbirine girdi; padişah vaziyetin görüşülmesi için şeyhülislam’ı davet ettiyse de Ali Efendi:
-“Bizim gelmemize ulemanın müsaadesi yoktur; emirleri ne ise bildirsinler” diye haber gönderdi. Bu hal Sultan Mehmet’in bütün memlekette nüfuz ve itibarının ne kadar kırık ve halkın kendisine ne derece küskün olduğunu gösteriyordu.
Padişahın davetine icabet etmeyen şeyhülislam görevinden alındı.
•Yeni şeyhülislam padişahı birazda isyanı ima ederek korkutup bir müddet ava gitmemesi için ikna etti. Ancak bir ay kadar ava gidemeyen Avcı Mehmet geceleri uyku uyuyamaz oldu, bu haline acıyan devlet ricali Davutpaşa’dan öte geçmemek şartıyla ava çıkmasına müsaade etti.
IV. Mehmet avcılık sevdasından dolayı yeniçerilerin kendisine kırgın olduklarını düşünerek işi parayla yatıştırmaya çalışıyordu. Kendisini padişahlıktan indirmek istediklerini öğrenememişti.
Padişah artık büsbütün Yenisaray’a (Topkapı sarayına) nakledip avcılıktan tamamen el çekerek tevbe etmiş, av tazılarını elden çıkarmış, tayinatlarını kesmiş ve yattıkları yerleri yıktırmıştı. Kendi şahsı için yüz at alıkoyan padişah, geriye kalan iç oğlanı atlarından ve hizmetkâr bineklerinden bin kadar atı ucuz fiyatla at pazarında sattırdığı gibi beş yüzünü de atsız olan kapıkulu süvarisine verdi; sarayın iç ve dış masraflarını azaltarak harem-i hümayundan beş yüz kadar cariyeyi dışarı çıkarttırdı.
Padişah bu hareketleriyle Kapıkulu ocaklarının kendisine karşı olan düşmanlığını önlemek istiyordu. Fakat iş işten geçmişti.
•Tahttan indirilen IV. Mehmet iki oğlu Mustafa ve Ahmet’le beraber, kardeşi Sultan Süleyman’ın kırk senedir oturduğu Şimşirlik dairesine götürüldüler.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Süleyman

20. II. SÜLEYMAN (1687–1691)
(Yeniçeriler tarafından, 46 yaşında tahta çıkarıldı)

Annesi
EVA (Polonyalı Yahudi) Lakabı; Hatice Muazzez Sultan

Eşleri
Çocuğu olmayan bu padişahın 7 karısı olduğu kayıtlarda geçmektedir.

Ölüm Şekli
Tahta çıktıktan 3 yıl 7 ay sonra ağır hasta olup eli yüzü şişerek 51 yaşında öldü

Devre Özel Olaylar
•Sultan İbrahim’in ikinci şehzadesi olan Süleyman’ı kafesten (oturmağa mecbur olduğu yerden) alarak getirmesi söylendiğinde Dar-üs sade ağası Ali Ağa, Şehzade Süleyman’ı Şimşirlik denilen daireden çıkarmak üzere gitti ve durumu anlattı. Şehzade, öldüreceklerini zannederek çıkmadı. Çünkü Sultan Mehmet, erkek çocuğu olduktan sonra saltanatı ona temin için kardeşlerini öldürmek istemişse de validesi Turhan Sultan, oğlunun bu hareketini şiddetle önlemiş olduğundan şehzade Süleyman bu defa bir felakete uğrayacağını zannetmişti. Bunun üzerine kızlar ağası:
-“Benim şevketlû padişahım, korkmayın vallah ve billâh zarar maksadına gelmedim, cümle vezirler ve ulema ve ocaklı kulların sizi padişah edip gelmenizi bekliyorlar” dedi ise de yine emin olmayıp:
-“Öldürülmem emir olundu ise söyle, iki rekât namaz kılayım, ondan sonra emri yerine getir, çocukluğumdan beri kırk yıldır hapis çekerim, her gün ölmekten ise bir gün evvel ölmek yeğdir, bir can için ne bu çektiğimiz korku” diye ağlamaya başlamıştı. Ağa tekrar ayağını öpüp:
-“Estağfurullah hâşâ ki size bir kast ola, taht kurulmuş, cümle kulların size bakar” deyince yanında bulunan küçük biraderi Şehzade Ahmet (İkinci Sultan Ahmet) de kendisine cesaret vererek:
-“Buyurun, korkmayın; ağa yalan söylemez” demesi üzerine dışarı çıktı, fakat perişan bir halde olup üzerinde bir şey yoktu. Kızlar ağası kendi kürklerinden bir samur erkân kürk getirip, sırtındaki kırmızı atlas entari üzerine giydirdi ve arz odasında başına sorguç takıldıktan sonra akağalar haricine konan tahta cülus edip kendisine biat olundu.
•Yeni hükümdar tarafından kabul edilen Siyavüş Paşa’ya bizzat padişah, sadaret mührünü vererek bu münasebetle:
-“Seni kendime vezir-i azam ve vekil-i mutlak tayin ettim, şer’i şerif üzere hareket edip karşı gelmekten sakın. Allah’ın rızasında olalım, kırk yıldır bir karanlık yerde mahpus ve hayattan bıkmış iken yeniden dünyaya gelip gözüm açtım ve âlemi karmaşa içinde buldum iki eteğimizi belimize çalıp din ve dünyamıza hayırlı olan işlerde bulunup gereği gibi halk’a hizmet edelim. Eşkıya def’ine (yani bu ocaklı isyanına) çare görüp dağıtmak gereksin” dedi.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Süleyman

•İstanbul’a giren Ocaklılardan yeniçeriler odalarına girip sipah zorbaları Sultan Ahmet meydanındaki İbrahim paşa Sarayı’nı işgal ve bunlara mensup bölüklerde han ve kervansaraylara yerleştirildi; verilen sözün aksine bunlar İstanbul’da edepsizliğe başladılar, şehrin asayişi bozuldu. Yeniçeriler Cülus bahşişi yerine zamlı maaşı önce kabul edip aldılar sonrada cülus bahşişi isteriz diye ayaklandılar. Yeniçerilerin İstanbul’a gelişine henüz yirmi üç gün olmuştu ama bu ayaklanma dördüncü ayaklanma idi.
İstanbul’un o günlerdeki durumunu olaylara şahit olan Fındıklılı Mehmet Halife şöyle anlatıyor:
“Sokaklarda öyle bir karmaşa oldu ki tarif edilemez; şehirde oğlan, avrat, namuslu insan dışarı çıkmaz oldu, ticaret bozuldu halk bir derde düştü ki hayal bile edilemez. Mesela çarşı pazarda halkı zorla soymağa ve birçoğunu öldürmeğe başladılar. Disiplin bozuldu subaylarını dinlemez ve sözlerini tutmaz, karşı söyleyenleri öldürür oldular. Mesela beş on serseri ellerinde birer testi şarap aralarında birisini bir eşeğe bindirip sairleri etrafını alıp halka karşı şarap içerek çarşı, Pazar gezerler ve namuslu adamı tutup zorla iç şu şarabı diye teklif ederlerdi. Hangi birisin yazalım, âlem haraba varıp kargaşa çıktı özetle, asker eşkıyası, vezir-i azam sarayına dolup nara vurdular, defterdar bu kadar gündür ulufe ve bahşişimizi tahsil edip vermedi istemeziz diye bağrıştılar. Meğer bu fitneye bahis Kifri Ahmet Efendi imiş; el altından ocaklıya akçeler verip, beni defterdar edin, üç güne dek cümle ulufe ve bahşişinizi vereyim deyu vaat eylemiş.
•Bütün bunlar olurken, önünde durduracak kuvvet bulmayan Avusturya ordusu kaleleri işgal ede ede Belgrat’a doğru pervasızca ilerlemekte idi.

II.Süleyman dönemide yine zorbalar ve yeniçeri isyanları ile geçti. Sefere giden Yeniçeriler savaşmak istemedi savaşlar kaybedildi.
 



Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Ahmet

21. II. AHMET (1691–1695)
(II. Süleyman'ın kardeşi Ulema ve vüzeranın oy birliği ile 50 yaşında tahta çıkarıldı)

Annesi
EVA (Polonyalı Yahudi) Lakabı; Hatice Muazzez Sultan

Eşleri
YEREMİYE (Rum) Lakabı; Rabia Sultan
DİYANA (Moralı) Lakabı; Şayeste Sultan

Vezirleri
Köprülü Fazıl Mustafa Paşa (Arnavut, Cephede ileri atılarak alnından kurşunla vurularak öldü)
Ali Paşa (Hırvat, Asıl mesleği arabacılık)
Çalık Ali Paşa (Arnavut)
Mustafa Paşa (Ermeni)
Sürmeli Ali Paşa (Bulgar)

Ölüm Şekli
Üç sene, sekiz ay yirmi beş gün hükümdarlık etmiş olan II. Ahmet, ölümünde elli dört yaşını henüz geçmişti.

Devre Özel Olaylar
•Tahta Edirne de çıkarıldı
•Vezir-i âzam şehit Fazıl Mustafa Paşa'dan sonra mührü hümâyun, sadaret kaymakamı Kadı Ali Paşa'ya verilerek sefere serdar olduysa da, ne yapıp yaparak cephelere asker ve cephane ve erzak yetiştirmek üzere geçici olarak merkezde kalıp Avusturya cephesine Koca Halil Paşa'yı serdar tayin ettirmişti (1691 Eylül) Padişah II. Sultan Ahmet, vezir-i azam’ın bizzat ordunun başında bulunmasını istediği için onun cepheye gitmesinde ısrar ederek:
-"Nice özür ve bahane edersin, kalkıp git, aksi taktir de hakkından gelirim" dedikçe:
-"Hazine yok, tahsili imkânsız, asker dağıldı, cephane ve mühimmat düşmana kaldı, kolumuz, kanadımız kırık, vakit geçip kasım geldi, bu kış burada kışlayıp ilkbaharda gideriz" diye müsaade aldı, serdar olan Halil Paşa'ya da geniş yetki verildi. Ancak daha sonra yalancılığı ve düşmanca tavırları sebebiyle görevden alındı.
•Bozoklu Mustafa Paşa, seferden döndükten sonra gelecek baharda Avusturya üzerine tekrar serdar olduğu halde, ordu hazırlığıyla meşgul olmayıp, avcılıkla vakit geçirdiği için azlolunarak yerine, Şam Trablus’u beylerbeğisi sabık Defterdar Sürmeli Ali Paşa tayin olunup, gelir gelmez serdar-ı ekremlikle cepheye memur edilmişti (14 Mart 1694)
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Mustafa

22. II. MUSTAFA (1695–1703)
(32 yaşında Tahta Çıktı) Avcı Mehmet’in oğlu

Annesi
EVEMİA (Rum) Lakabı; Emetullah Gülnüş Sultan

Eşleri
VERA (Rus) Lakabı; Mahfiruze
MARİ (Sırp) Lakabı; Hafize
ALEKSANDRA (Rum) Lakabı; Saliha


Ölüm Şekli
Ayaklanan yeniçeriler tarafından tahtan indirildi ve zindana kapatıldıktan birkaç ay sonra 41 yaşında öldü.

Devre Özel Olaylar
•7 Şubat 1695 pazar günü vezir-i âzam divan işleriyle meşgul bulunduğu sırada, bir müddetten beri hasta bulunan II. Ahmet’in vefat ettiği Dar-üs-saâde Ağası İshak Ağa tarafından gizlice bildirildiğinden Vezir-i âzam Ali Paşa, vaziyeti belli etmeden divanı dağıtmış ve emre intizarda bulunmuştu.
•Genç hükümdar, amcaları zamanındaki vaziyetten ve onların zaaf ve tereddütlerinden üzüntü duyuyor ve aynı zamanda bir an evvel hükümdar olma ihtirası ile devlet idaresini ele alarak bizzat çalışmak istiyordu. II. Ahmet’in ölümünü duyar duymaz hiç bir davete ve merasime riayet etmeden hemen koşup tahta oturmuştu. Hükümdarlığının üçüncü günü vezir-i azama gönderdiği hatt-ı hümayunda:
•"Padişahların herhangisi zevk u safa ve rahata düşmüşse tebaasının rahat yüzü görmediğini ve babası zamanından kendi hükümdarlığına kadar gelen pâdişâhların zevk ve safa ile işteki ihmalleri sebebiyle düşmanların dört taraftan hücuma geçtiklerini ve bundan dolayı zevk-ve safa ve rahatı kendisine haram edip, büyük ceddi Kanunî Sultan Süleyman gibi bizzat ordusunun başında sefere gitmeğe azmettiğini, fakat bizzat sefere gitmesi mi, yoksa Edirne'de kalması mı uygun olacağının iyice görüşülerek, Allah rızası için doğrusunun bildirilmesini" yazmıştı.
Bu hatt-ı hümayun vezir, kazaskerler ve devlet erkânı huzurlarında okunarak üç gün mütemadi görüşüldükten sonra, padişahın bizzat sefere gitmesi büyük masrafı mucip olduğundan, kendisinin bu sene Edirne'de oturup vezir-i azamın serdar-ı ekrem tayini hususuna karar verilip arz edildi ise de II. Mustafa:
-"Bana ağırlık ve hazine lâzım değil, mahallinde kuru ekmek yerim, vücudumu din uğruna feda ederim, her ne şekilde zorluk olursa olsun sabır ve tahammül ederim. Halka hizmet tamama ermeyince seferden dönmem, elbette kendim giderim" diye kat'î cevap vermesi üzerine sefer hazırlığına başlandı. Askerin vaktiyle yetişmesi ve Kapıkulu süvarilerinin mutlak surette ocaklarda bulunmaları için her tarafa fermanlar ve memurlar gönderildi. Bundan başka bir müddet sonra vezir-i azama gönderilen diğer bir hatt-ı hümâyunda da Kapıkulu ocaklarının ve bilhassa yeniçeri, cebeci ve topçuların muntazam ve işe yarar bir halde yola çıkmaları kaydedilmekte idi.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; II. Mustafa


Bu dönemde de yeniçeri isyanları, saray entrikaları devam etmiş. Sistemi kurtarmaya çalışan padişah yalnız kalmış ve neticede ayaklanan yeniçeriler tarafından tahtından indirilmişti.

•Karlofça anlaşması ile neticelenen ve dört cephede ve bilhassa Avusturya ve Venedik cephelerinde en kıymetli toprakların terkine sebep olan muharebe, Osmanlı ordusunun bundan böyle yeniden düzenlenmesi, yeni usullere göre harp etmesini icap ettiriyordu. Karlofça anlaşması, Osmanlıların askeri kudretinin mühim surette zaafa uğradığını meydana koymuş ve asırlarca süren düşman üzerindeki Türk kudret ve satvetini (zorlu, sindirici güç) silmiştir.
Karlofça barışından sonra diğer ıslahat gibi yeniçeri ocağının da yoluna konması lüzumundan dolayı (1701 Temmuz) tarihli bir fermanla işe başlanmıştır. Bu fermanda yeniçerilerin eskiden devam ede gelmiş olan hizmetleri zikredildikten sonra, muharebeler dolayısıyla ocağa hariçten alınmış olan şehirli ve köylülerin ocak nizamını bozdukları beyan olunarak bundan sonra bu gibilerin alınmaları yasaklanmış ve bundan başka ocağa kayıtlı olup da hudut kalelerinde hizmet etmemiş olanlar da yeniçerilikten çıkarılmış ve daha bazı emeklilik ile yeniçeri ocağı temizlenerek mevcudu azaltılmıştır. Bu ferman yayınlandığı zaman ocağın mevcudu yetmiş binden fazla iken, fermanın yayınlanmasından sonraki düzenlemeler ile bu miktar yarıya, yani otuz dört bine indirilmiştir ki devlet hazinesi için de mühim bir tasarruf temin ediyordu. Yeniçeri ocağındaki düzenlemeden sonra Kapıkulu Topçu ocağının top atıcıları (Tophanede top îmal edenler değil) Karlofça muahe¬desine kadar altı bine yaklaşmışken, düzenlemeden sonra bin iki yüz elliye ve Cebecilerin miktarı da iki bin dört yüze indirilmiştir. Ocakların mevcutlarının azaltılması esnasında kapıkulu süvari bölükleri de, esaslı surette azaltılmış ve bu suretle bütün kapıkulu ocaklarının düzenlenmesi devlet hazinesine epeyce fayda temin etmiştir.
Tımarlı süvarinin, harplerin uzun sürmesi, devletin esaslı süvari düzenleme ve ıslahı, kuvvetli olan tımarlı veya topraklı süvari teşkilâtını da altüst etmiştir, bunun başlıca sebebi hükümetin yarım asırdan beri bu mühim sınıfı ihmal etmesi ve birde muharebeler esnasında bu süvarilerin zabitleri olan alay beylerinin rüşvet, aç gözlülük ve düşmanlık dolayısıyla ve hatta bazen de küçük vesilelerle tımarları boş kabul edip başkalarına vermiş olmalarıdır.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; III. Ahmet

23. III. AHMET (1703–1730)
( Asiler tarafından, 31 yaşında tahta çıkarıldı) Avcı Mehmet’in oğlu

Annesi
EVEMİA (Rum) Lakabı; Emetullah Gülnüş Sultan

Eşleri
MARGRET (Rum) Lakabı; Emetullah Sultan (Anasının adını verdi)
JANET (Fransız) Lakabı; Mihrişah Sultan
İDA (Fransız) Lakabı; Rabia Sultan

Okuyanları sıkmamak adına genelde vezirler hakkında detaylı bilgi vermiyorum ama bu dönem vezirlerini diğer dönemlerdekilere örnek teşkil etmesi için yazdım. Vezirlerle ilgili kısa bilgilere göz gezdirirken damat paşaların ve veziri azamlığa getirilen insanların konumu saraydaki entrikaların boyutları hakkında daha sağlıklı neticelere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.

Vezirleri
Damat(Enişte) Hasan Paşa (Moralı, IV. Mehmet’in kızı Hatice Sultan’ın eşi)
Kavanoz Ahmet Paşa (Rus, Şişman ve kısa boylu olduğu için bu lakabı almıştır)
Moralı Enişte Hasan Paşa(Enderunlu, IV. Mehmet’in kızı Hatice Sultanla evli “?” )
Kalaylıkoz Ahmet Paşa (Devşirme, Eskisaray baltacılar ocağından yetişme)
Baltacı Mehmet Paşa (Ermeni, Padişah tarafından verilen bir cariye ile evli)
Çorlulu Ali Paşa (Enderunlu, II. Mustafa’nın kızı Emine Sultan’la evlendi. Ruslardan rüşvet aldığı için öldürüldü)
Köprülü Zade Numan Paşa (Arnavut, II. Mustafa’nın kızı Ayşe Sultanla evli)
Yusuf Paşa (Gürcü) (Yeniçeri ocağından yetişme Baltacının ikinci sadrazamlığından sonra göreve getirildi. Azlolunduktan sonra kafası kesildi)
Silahtar Süleyman Paşa (Abaza, Yusuf ağa’nın kölesi idi. Azlolunduktan sonra kafası kesildi)
Hoca İbrahim Paşa (Serezli, bostancı ocağından kaçıp kayıkçılık yaparken III. Ahmet denizde tebdil gezerken bunun kayığında gezer ve sohbetinden hoşlanırmış önce kaptanıderyalığa kadar yükseltti sonrada bu göreve getirildi. Azlolunduktan sonra boğduruldu)
Silahtar Ali Paşa (Arnavut, Padişahın 5 yaşındaki kızı Fatma Sultan ile evlendirildi. Petro Varadin muharebesinde alnından vurularak şehit oldu)
Halil Paşa (Ali Paşa şehit olunca serdarı ekrem oldu padişahta mührü hümayunu gönderdi bir sonraki yıl Belgrat önünde mağlup olunca görevden alındı. Bütün malı müsadere edildi katline karar verildi ise de kaçtı daha sonrada affedilerek çeşitli görevler verildi en son görev yeri Girit valiliğinde iken seken yaşında vefat etti.)
Nişancı Mehmet Paşa (Ermeni)
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (Rum, 12 yaşında dul kalan Fatma Sultan bu defa 50 yaşındaki bu şahısla evlendirildi. İsyancılar tarafından parçalanarak öldürüldü.)
Silahtar Mehmet Paşa (Arnavut, III. Ahmet’in 9 yaşındaki kızı ile nişanlandı)

Ölüm Şekli
İsyancılar tarafından indirildikten sonra kapatıldığı yerde 6 yıl daha yaşadıktan sonra öldü.
 

Ynt: Osmanlı Hanedanı; III. Ahmet

•Lale Devri denen rezaletler dönemi başladı.

İbrahim Paşa’nın sadareti müddetince yaz geceleri lâle eğlenceleri ve kışın helva sohbetleri ile vakit geçiriliyordu. İstanbul halkının mühim bir kısmı da bunları taklit yollu kendilerine göre eğlenceler tertip ettiklerinden İstanbul ahenk içinde idi. Pâdişâh kendi sarayındaki eğlencelerden başka, zaman zaman bu lâle ve helva sohbetlerine iştirak ediyordu. Saraydaki eğlencelere de vezir-i âzam ve damatlarından başka şeyhülislâm ve ileri gelen ulemayı da davet etmekte idi. Anadoluya görevlendirelen Paşa Vali ler bu eğlenceleri kaçırmamak için yerlerine vekil bırakıp İstanbula dönüyorlardı.

Damat İbrahim Paşa, pâdişâh’ın Şehit Ali Paşa’nın ölümüyle henüz zifaf olmadan kocasız kalan Fatma Sultan ismindeki kızıyla evlenmiş ve kendisinin ilk ailesinden olan iki kızından Fatma hanımı Kaymak Mustafa Paşa’ya ve Hibetullah Hanımı da kethüdası beylerbeyi rütbesindeki Mehmet Paşa'ya vermiş ve henüz küçük olan oğlu Mehmet beye de 1724 de Atike Sultan verilerek bu suretle baba, oğul padişaha damat olmuşlardır.

Patrona Halil isyanı neticesin de tahtan çekilen paidşah saltanatı kardeşi II. Mustafanın oğluna bırakmak mecburiyetinde kaldı.

Asilerin teminatı geldikten sonra III. Ahmet, 2 Ekim 1730 biraderi II. Mustafa'nın büyük oğlu Şehzade Mahmut’u Mabeyin kapısı yanına kendi oturduğu yere getirip, alnından öpmüş ve Mahmut da amcasının elini öptükten sonra hayır dua ederek evvela kendisi ve arkasından şehzadeleri bîat etmişlerdir. Sultan Ahmet saltanatı yeğeni Mahmut’a teslim ederken:
— " Vezirine teslim olma, daima durumunu kontrol et ve beş on sene birini vezarette tam yetkili olarak bulundurma ve katiplerine asla itimat etme, merhamet sahibi ol ve sahaveti(cömertlik) elden bırakma, gayet tasarruf üzere ol, halen hazinelerde olan malı zayi etme, işi kendin gör, ele itimat eyleme. İşte benim durumum sana nasihat için kâfidir. Oğlum; devlet işlerini baban Feyzullah Efendi'ye ve ben vezir-i azama bıraktığımızdan bu haller başımıza geldi. Sen bizzat idareyi ele al" diye vasiyette bulunmuştur.
 



Ynt: Osmanlı Hanedanı; I. Mahmud

24. I. MAHMUT (1730–1754)
(İsyancılar tarafından, 35 yaşında tahta çıkarıldı)
II. Mustafa’nın büyük oğlu

Annesi
ALEKSANDRA (Rum) Lakabı; Saliha Sultan

Eşleri
… (Bulgar) Lakabı; Ayşe
JULİEN (Fransız) Lakabı; Hatem
LİLİ (Sicilyalı) Lakabı; Raziye
MAGGİ (Macar) Lakabı; Tiryal
OLGA (Rus) Lakabı; Verdinaz


...Adı sayılamayacak kadar çok devşirme vezir geldi geçti.

Ölüm Şekli
Midesinden rahatsız olmasına rağmen Cuma namazına gitmiş dönüşte at üzerinde 60 yaşında ölmüş.

Devre Özel Olaylar

Kocası İbrahim’in ölümünden sorumlu tuttuğu Padişaha karşı bu defada Fatma Sultan Saray Arnavutlarını isyan ettirdiyse de başarılı olamadı ve boğdurularak denize atıldı
Sadabad ismi verilen Kağıthane alemleri halkın gözüne batmış ve İbrahim Paşa’nın kadınlara karşı fazlaca eğilimi, abartılı dedikodulara sebep olmuş olduğundan, Kâğıthane, ve Alibey köyü ve Karaağaç taraflarındaki eğlencelere karşı bir düşmanlık belirmişti, işte bu sebeple Üçüncü Ahmet’in saltanattan çekilerek I, Mahmut’un hükümdar olması üzerine bu mevkilere karşı kinlerini meydana koyan Patronacılar ve avam sınıfı İstanbul kadısı divane-meşrep İbrahim Efendi'nin teşvikiyle yüz yirmiden fazla yalı ve köşkün yakılmasını istemişlerse de genç pâdişâh bu işin önlenmesine çare olmadığını görerek:
"Yakılmasına razı değilim, düşmanlarımıza ve Hıristiyan âlemine karşı gülünç oluruz. Ancak yıkılmasına müsaade ettim" diye hatt-ı hümâyun göndermek suretiyle yakılmasına müsaade etmemiştir. Bunun üzerine pâdişâh’ın Eyüp’te kılıç kuşanma esnasında:
"Sadâbâd’da köşkü olanlar bilsinler, bugünden sonra üç güne kadar köşk sahipleri köşklerini yıksınlar" diye köşklerin yıkılması tellâllarla ilân edildi. Fakat köşk sahiplerinden evvel ayak takımı hücum ederek ne kadar bina varsa hepsini yıktıkları gibi, yetişmiş ağaçları bile keserek üç gün içinde o cennet gibi yerleri harabe haline getirdiler. İstanbul kadısı divane İbrahim Efendi de bu suretle icraatta bulunmuş oldu.

Saray bir müddet isyancıların hakimiyetinde kalmış, Patrona Halil ve isyancı arkadaşları saraya davet edilmiş tuzağa düşürülerek 18 isyancı lider bir gecede boğdurulmuştu.

Bu olay üzerine geride kalan asi liderler ikinci ve daha büyük bir isyan tertip etmişler ancak asilerden birinin Sancağı Şerif'e ateş etmesi sonucu isyanın şekli değişmiş ve çok sayıda asi öldürüldükten sonra isyan bastırılmıştı.

Humbaracı Ahmet Paşa (aslen Fransız olan Kont Bonneval 54 yaşında Osmanlı devletine gelerek görev istemişti Müslüman olup Ahmet ismini almış ve beylerbeyliği unvanı ile görev verilmişti) vasıtasıyla maaşlı humbaracı ocağı kuruldu.

I. Mahmut, uzağı görür bir hükümdar olup İran, Rusya ve Avusturya muharebelerindeki muvaffakiyetsizliğin sebebini anlayarak Avrupa orduları tarzında bir ordu teşkiline katî lüzum olduğunu takdir ederek ilkönce humbaracı ocağı teşkili ile işe başlamış ise de isyandan korktuğu için, asıl Islahı lâzım gelen kapıkulu ocaklarına ve bilhassa yeniçeri ocağına dokunamamıştır.

I.Mahmut 25 yıllık saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç dışarı çıkmadı.

Öldüğünde hazinede bol para vardı.

Hiç çocuğu olmadı
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,441
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

SON KONULAR



Geri
Üst