Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan SEVAL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 13
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 8,950

SEVAL

www.sevalduban.com
Mesajlar
3,866
Tepkime Puanı
39
Web
www.sevalduban.com
Değerli bir dostum; yaz geldi, teknesi ile açıldı ve bana 19 Mayıs akşamı bir e-mektup gönderdi...
“Martılar neden denizin üzerinde uçuyor anladım. Denizlerin derdini anlatmak için martı olmak lazım” diye başlayan mektup küçük bir öykü ile noktalanıyor...
Öykü şöyle;
Deniz aşr-ı ülkede bir kral ve bir de kızı varmış. Prenses dünyalar kadar güzelmiş. Kral ona bakılmasını yasaklamış. Prenses şehirde dolaşacağı zaman halk eğilip gözlerini kapatır ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ise ölümle cezalanmakmış.
Günlerden bir gün, prenses yine dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü delikanlı her şeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze gelmişler...
Delikanlı o an prensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş.
Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de ona tutulmuş, onun zarar
görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan delikanlı, her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler, gelmişler ama muhafızlara yakalanmışlar. Kralın karşısına çıkarılanca, delikanlı öleceğini bile bile aşkını dile getirmiş.
Kral tam ölüm emrini vereceği anda prenses yalvarmış. Kızının yalvarışına
dayanamayan Kral da, delikanlıyı ıssız adada yalnız yaşamaya mahkum etmiş...
Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Ve martılar
mektupları prensese götürür olmuşlar...
Zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları getiren martılar aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş.
Ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin
odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine
kadar.
Kral, martıların bile aracı olduğu böylesine büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış, delikanlının kızıyla evlenmesine izin vermiş.
Bunu duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup yazmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da, tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş. Buna çok sevinen martı, mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış.
Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...
Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde
uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu armaya devam ediyorlarmış...
Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun
için yanına gelmediğini sanan delikanlı, fenerden kayaların üzerine atlayarak intihar etmiş. Kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile
karşılaşmışlar...
İşte o gün, bu gündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o
inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi düzelteceklerine,
inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlarmış...
Hikaye böyle....
Hikayeyi okurken Hürriyet Gazetesi’nin usta yazarı Yılmaz Özdil’in köşesine takıldım. Hep yazmak istediğim bir yazıyı orada görünce hayıflandım.
Ben martı gibi çırpınıp dururken; ne güzel de ifade etmiş dedim.
Kim martı?
Kim fakir delikanlı?
Kim kral?
Kim prenses?
Karar veremedim...
Kararı siz verin diye; değerli yazarın köşesinden bir bölümü tekrarlamakta fayda gördüm....
Şöyle diyor, Yılmaz Özdil...
Bandırma vapuru nerede?
Hurdacıya satıldı.
Yavuz nerede?
Jilet oldu.
Midilli?
Battı.
Savarona nerede?
Kiraladık.
Nusret mayın gemisi?
Karada!

(O da batmıştı, kiloyla hurdacıya satılırken, Tarsus Belediyesi aldı, restore etti, limana bağlayacağına, getirip şehir merkezindeki parka koydu!)

***

Türk tarihinin en önemli beş gemisinin hali bu... Üç tarafımız denizlerle çevrili bu arada... Kendimize ait ’’Türk havuzu’’ denilen, bir denizimiz, iki de boğazımız var!

***

Bandırma, maket.
Yavuz, jilet.
Midilli, dipte.
Savarona, sosyete oyuncağı.
Nusret, süs.

***

Hadi hep beraber...
Parmaklar yapışık.
Sağ kol yukarı...
Vücuda 180 derece.
Sol kol 90 derece...
Yana doğru.
Bacaklar bitişik.
Son söz: Martılar uçmayın, mektup sahibine ulaştı......

Celal Pir
 

Etiketler



Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

Çok güzel..2 sefer okudum..ve güne tebessümle başladım :smiley: sağol.
 





Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

SEVAL' Alıntı:
Değerli bir dostum; yaz geldi, teknesi ile açıldı ve bana 19 Mayıs akşamı bir e-mektup gönderdi...
“Martılar neden denizin üzerinde uçuyor anladım. Denizlerin derdini anlatmak için martı olmak lazım” diye başlayan mektup küçük bir öykü ile noktalanıyor...
Öykü şöyle;
Deniz aşr-ı ülkede bir kral ve bir de kızı varmış. Prenses dünyalar kadar güzelmiş. Kral ona bakılmasını yasaklamış. Prenses şehirde dolaşacağı zaman halk eğilip gözlerini kapatır ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ise ölümle cezalanmakmış.
Günlerden bir gün, prenses yine dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü delikanlı her şeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze gelmişler...
Delikanlı o an prensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş.
Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de ona tutulmuş, onun zarar
görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan delikanlı, her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler, gelmişler ama muhafızlara yakalanmışlar. Kralın karşısına çıkarılanca, delikanlı öleceğini bile bile aşkını dile getirmiş.
Kral tam ölüm emrini vereceği anda prenses yalvarmış. Kızının yalvarışına
dayanamayan Kral da, delikanlıyı ıssız adada yalnız yaşamaya mahkum etmiş...
Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Ve martılar
mektupları prensese götürür olmuşlar...
Zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları getiren martılar aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş.
Ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin
odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine
kadar.
Kral, martıların bile aracı olduğu böylesine büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış, delikanlının kızıyla evlenmesine izin vermiş.
Bunu duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup yazmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da, tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş. Buna çok sevinen martı, mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış.
Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...
Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde
uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu armaya devam ediyorlarmış...
Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun
için yanına gelmediğini sanan delikanlı, fenerden kayaların üzerine atlayarak intihar etmiş. Kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile
karşılaşmışlar...
İşte o gün, bu gündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o
inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi düzelteceklerine,
inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlarmış...
Hikaye böyle....
Hikayeyi okurken Hürriyet Gazetesi’nin usta yazarı Yılmaz Özdil’in köşesine takıldım. Hep yazmak istediğim bir yazıyı orada görünce hayıflandım.
Ben martı gibi çırpınıp dururken; ne güzel de ifade etmiş dedim.
Kim martı?
Kim fakir delikanlı?
Kim kral?
Kim prenses?
Karar veremedim...
Kararı siz verin diye; değerli yazarın köşesinden bir bölümü tekrarlamakta fayda gördüm....
Şöyle diyor, Yılmaz Özdil...
Bandırma vapuru nerede?
Hurdacıya satıldı.
Yavuz nerede?
Jilet oldu.
Midilli?
Battı.
Savarona nerede?
Kiraladık.
Nusret mayın gemisi?
Karada!

(O da batmıştı, kiloyla hurdacıya satılırken, Tarsus Belediyesi aldı, restore etti, limana bağlayacağına, getirip şehir merkezindeki parka koydu!)

***

Türk tarihinin en önemli beş gemisinin hali bu... Üç tarafımız denizlerle çevrili bu arada... Kendimize ait ’’Türk havuzu’’ denilen, bir denizimiz, iki de boğazımız var!

***

Bandırma, maket.
Yavuz, jilet.
Midilli, dipte.
Savarona, sosyete oyuncağı.
Nusret, süs.

***

Hadi hep beraber...
Parmaklar yapışık.
Sağ kol yukarı...
Vücuda 180 derece.
Sol kol 90 derece...
Yana doğru.
Bacaklar bitişik.
Son söz: Martılar uçmayın, mektup sahibine ulaştı......

Celal Pir

Söylenecek fazla söz bırakmamışsın....Öyle yetiştirildik biz...Kollar ileri...-rahat..hazırol....tekrar rahat.....-hazırol....kışla gibi...baştan say...1,2,3...derse değil eğitime girer gibi....o zamanlar öyleydik...ya şimdi? farklımı? Hala iştima alınmıyormu? Liseli gençler derse değilde askeri eğitime alınıyormuş gibi davranılmıyormu?
 

Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

birincisi hikaye gerçekten çok güzel,...ikincisi geleneksel türk vurdumduymazlıgı böyle giderse elimizde birşey kalmayacak.medreseler ,külliyeler ,bar ,,tuvalet,depo kiliseler tinerci dergahı olduktan sonra....
 




Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

daywallker' Alıntı:
tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur ATATÜK
ATAMIZI DİNLEMİYORUZ MAALESEF

Elbetteki tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdur...Buna kültürünü bilmeyen milletlerde dahildir.

Tarihimizi hele yakın tarihimizi ne kadar biliyoruz? Kaçımız okulda Menderes ten,Fatin Rüştü den ya da 6-7 Eylül olaylarından haberdar olabildik? Varlık vergisi,evlerimizdeki radyolara denetim ya da sokaklarda iki kişiden fazla beraber olunamayacağı zamanları hatırlıyormuyuz?

Tarih dediğimiz şey yarın olduğunda artık bugündür....
 

güzel hikaye ve güzel cevap

sayın SEVAL size yazmışolduğunuz güzel hikaye için sayın AYNA sizede vermiş olduğunuz güzel cevap için teşekkür ediyorum saygılar.
 

Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

Merhaba,
Teşekkür ederim, yanlız hikayeyi ben yazmadım, sadece paylaştım.
Yazan kişi Celal Pir.
 

Ynt: Martılar Neden Denizin Üzerinde Uçuyor Anladım

Deniz dedinizde;
Deniz çok tehlikelidir!Maazallah boğulursunuz!Bi fırtına çıkar batarsınız.Sonra zinhar yüzmeyin oran buran görünür günahtır!sonracıma bide tuzludur yakar kavurur!Hem bi de yassahtır SG botu ensene biner 3mt.polyestere tonalito felan sorar eğer olta filanda sarkıttıysan cezayıda yapıştırır!cin çarpmışa dönersin!Deniz sizin neyinize evinizde oturun kardeşim!
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,425
Mesajlar
1,517,790
Kayıtlı Üye Sayımız
172,070
Kaydolan Son Üyemiz
cipokko

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst