Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Tifa Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 158
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 114,622
Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

dogan124' Alıntı:
Fatih Bey,

Hem keyifli hem de bilgilendirici bir bölüm oluşuyor burada. Anlatımınız da çok güzel. Benim ilk karavan kullanım tecrübelerim gözümün önüne geliyor okurken. Karavan yapım hikayesi de bizde yaşananlara çok benziyor.

Elinize sağlık, merakla taklip ediyorum.

Doğan
Doğan Bey,
Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim. Çekili karavanlar konusundaki tecrübeniz ve bilgi birikiminizle Kuddusi’nin hikayesine yapacağınız katkı ve değerlendirmeleriniz bizler için çok faydalı olacaktır.
Katkılarınız için şimdiden teşekkürler.
Fatih
 

Etiketler
Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
IX

Karavan almadan önce hep hayalini kurduğu karavanla yapacağı Avrupa turunu artık gerçekleştirebilirdi ve bunun için önünde 2 aylık bir zamanı vardı. Bu sürecide karavanı tanıyıp hazırlık yapmakla geçirdi. Karavana alışmak ve onu iyice tanımak için hafta sonlarını iple çekiyordu. İşten çıkar çıkmaz ailesiyle birlikte hemen kampinge gidip, tüm hafta sonlarını karavanda geçiriyorlardı. Hatta zaman zaman hafta ortasında da gidip kaldıkları oluyordu.
Bu arada karavanda kaldıkları daha ilk haftasonu Karısı Şambali’nin aman Kuddüm yetiş seslenmesiyle karavanın içine girdiğinde Şambali Hanım, bir yerlerden su geliyor diyerek sağa sola bakınıyordu.
Mutfak dolaplarının bulunduğu tarafın ıslak olduğunu gören Kuddusi Bey dolapların içerisine baktığında ortalığın su içinde olduğunu gördü.
Yaza girmek üzere olan İran’da sıcaklar başlamış, güney kıyılarına da yaklaşık 1 aydır tek damla yağmur düşmemişti. Güneş karavanın tepesinde pırıl pırıl parladığından dolayı bu suyun dışsal olmayıp içsel bir kaynaktan geldiği kesindi.
Ön yatağın altında olan 150 litrelik su deposundan 12 voltluk ufak bir pompa vasıtasıyla su, naylon hortumlar yardımıyla mutfak ve banyodaki armatürlere gidiyordu. Suyu kullanacakları zaman hemen mutfak tezgâhının alt köşesindeki bir düğme yardımıyla hidroforu çalıştırıyorlar, işleri bitince de hidroforun devamlı çalışır halde kalarak sisteme su pompalayıp borularda basınç yaratmaması, dolayısıyla naylon boruların devamlı basınç altında kalmaması için hidroforu kapatıyorlardı.
Kuddusi Bey, lavabonun tam altına gelen dolabı boşaltıp hortumları ve armatür bağlantılarını incelediğinde bir sıra dışılık fark edemedi. Fakat hidroforu çalıştırdığı anda, naylon borunun armatüre bağlantı yerinden suyun sızdığını gördü. Buradaki kelepçe mutfak tüplerinin hortumlarını da sıkmakta kullanılan kelepçelerin aynısı idi. Kelepçeyi sıkan vida altıgen başlı olmasının yanında tornavida ile de sıkılmaya uygun üzerinde tornavidanın oturacağı yuvası olan bir yapıya sahipti. Ustalar, monte esnasında tornavida ile sıkıp kontrolünü de yapmadıkları için bu noktada bir problem olup olmadığını anlayamamışlardı. Kuddusi Bey’de tornavidayla yaptığı sıkma çalışmalarının hüsranla sonuçlanması üzerine alet çantasından aldığı anahtarla vidayı sıkıştırdığında sızıntının kesildiğini gördü. Problem halledilmişti ama, suyu fark edene kadar geçen zamanda suyu emen suntalara yapacak bir şey yoktu. Bir hafta sonra geldiklerinde dolabın ön tarafa doğru olan köşesinde alttan 2-3 santimlik kısmının şişerek deforme olduğunu gördüler. Henüz 15 günlük karavanda ilk mobilya deformasyonu karşılarında duruyordu.
Karavanın gölgeliğini, daha sonra gölgeliğinin destek ayaklarını yaptırmak, karavan için bir alet- edevat çantası oluşturmak gibi kendince keyifli işlerle uğraştığından zamanı, iş-kamping-sanayi sitesi arasında geçiyordu. Bu süreçte üretim esnasında yapılmayan emniyet telini de malzemelerini alarak kendisi monte etti.
Bu esnada karavanın kafasında 12-13 cm uzunluğunda metal bir kol dikkatini çekti. Asıldığında karavanın kafasına yapışıp bıraktığında 2-3 cm açılan yaylı mekanizmalı bu kola bir anlam veremedi. Karavanı teslim alırken de bu kolla ilgili herhangi bir şey söylememişlerdi. Komşusu olan eski karavancılara sorayım derken onlara da sormayı unuttu.
Karavanın sağını solunu incelerken lastiklere de baktı. 155x80x13 değerlerindeki lastiklerin üzerinde maksimum 44 psi hava basılacağı ile maksimum 437 kg yük taşıyabileceği yazıyordu. Demekki bu lastikler en fazla 874 kilogram ağırlığındaki bir karavanı taşıyabilirlerdi.
Aslında yolda gelirken lastikler, sanki karavanda çok yük varmış gibi bir görüntü veriyorlardı. Herhalde havasını az basmışlar diye düşündü ama girdiği bir benzin istasyonunda hava saati çalışmıyordu, bir diğerinde ise hava saati biraz köşedeydi. Henüz çok acemi olduğu için oraya yanaşmaya çekinmiş, bir diğer benzin istasyonunda ise uygun yanaşamadığından, hava saatinin hortumu saat tarafındaki tekerleğe yetişmesine rağmen öbür tekerleğe yetişmemiş, dolayısıyla tekerleğin birisine hava basılıp diğerine basılamayacağından dolayı Kuddusi Bey burada da hava basma işini becerememişti. Sonunda lastiklere hava basmaktan vazgeçip kampinge kadar o şekilde geldi.
Avrupa seyahati için yola çıktığımızda bir benzin istasyonuna girer lastikleri şişiririm diye düşündü.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
X

Karavanı ilk aldıklarından itibaren yaklaşık 2 ay geçmişti. Bu zaman diliminde kampingden hiçbir yere hareket etmemişlerdi ve şimdi Abadan’dan Berlin’e kadar sürecek binlerce kilometrelik bir yolculuğa çıkıyorlardı.
Tabii yine tanıdıkların %90’ı bu konuyu iyi düşünüp düşünmediğini, henüz çok acemi olduğunu, önce İran’da gezip, bu seyahati 3-5 yıl sonra yapmasının daha iyi olabileceğini, İran’ın Avrupa’dan daha güzel olduğunu, bu ekonomik kriz ortamında şimdi seyahate para harcamanın hiç akıllı işi olmayacağı gibi onu teşvik edici ve yüreklendirici beyanlarda bulundular!
Hele yaşlı akrabalar, bütün kazandıkları paralarını gezip tozmaya harcayarak çar-çur ettiklerini, para biriktirmeleri için bu seyahat işini artık bırakmaları gerektiğini söylüyorlardı.
İlk seyahate başladığı günden itibaren duymaya alıştığı bu beyanlar onun seyahat şevkini kırmıyor aksine daha da kamçılıyordu.
Kuddusi Bey, kampingde kaldıkları bu 2 aylık sürede artık birçoğu sabit yazlıkçı konumuna dönüşen karavancıların anılarını dinledi. Dinlemeyi seven birisi olarak ta bundan büyük keyif alıyordu. Çünkü tecrübenin ve yaşanmış deneyimlerin hiç de yabana atılmayacak bir birikim olduğunun farkındaydı.
Daha önce dolaşmalarına karşın artık yerleşik düzene geçen komşularının arasında üç tanede emekli albay bulunuyordu. Albayların anılarını dinlerken pilot olanının;
Yolda giderken dikkat et karavanı devirirsin demesiyle şaşırdı.
Karavanın devrilmiş bir hali varmı diye çaktırmadan albayın karavanının sağına soluna göz gezdirip yamuk yumuk ararken, albayın eşinin:
-Tabii karavanı da jet gibi kullanırsan devirirsin,
- Kuddusi Bey öldürecekti bizi az daha, demesiyle şaşkınlığı bir kat daha arttı.
Emekli Pilot dinle deyip anlatmaya başladı:
Şimdikinden daha dar ve yüksek şasili bir karavanım vardı. Kış bitmiş ve tatil için güneye doğru iniyordum. Bir tepeyi tırmanıp aşağıya doğru inmeye başladım. Gidiş geliş tek şeritli olan yol boştu. Yokuş aşağıya doğru araç hızlandı, 90-100 kilometre civarı bir hızla gitmeye başladı. Yol boş ve ilerisini de görebildiğim için vites küçültüp hız kesme teşebbüsünde de bulunmadım. Yolun sola dönüş yaptığı noktaya yaklaşırken asfaltın da kötülüğünden dolayı önce karavan kafa sallamaya başladı. Tam bu sırada yolun dönüş kurpuna da girmiştim. Bu sırada kafa sallama yalpalamaya dönüştü ve beni merkezkaç kuvvetin de etkisiyle yolun sağına doğru savurdu. Fakat büyük şans bu sırada karavan kafası ( kaplin) çeki demirinden ayrıldı ve karavan iki-üç takla atarak yol kenarındaki tarlanın içerisine düştü. Kafa arabadan ayrılmasa karavanla birlikte bizde takla atacaktık. Çok şanslıymışız dedi.
Kuddusi Bey bu hikâyeyi dinleyince hız konusunun çekili karavanlar için ciddi bir tehlike olduğunu düşündü.
Bu arada ön bagaj su alıyordu. Karavanı Abadan’a getirirken yolda yakalandığı yağmur sonucu bagajın içi yamyaş olmuştu. Kampingde kalırken ön tarafı suyla yıkadığında içerisi yine ıslanmıştı. Bir türlü suyun nereden girdiğini çözemiyordu. Bagaj kapağının altında, gövde üzerinde monte edilmiş halde çepeçevre kalın koruyucu lastik şerit mevcuttu. Kapak kapandığı takdirde lastik hiç boşluk kalmayacak şekilde kapağa yapışıyordu ama su nereden giriyordu? Kendisi işin içinden çıkamayınca komşusundan yardım istedi. Komşusu gelip baktığında gülerek lastiğin ek yerini işaret etti. Kuddusi Bey baktığında, koruyucu lastiğin altta olması gereken ek yerinin üst tarafta ve tam ortada olduğunu gördü. Lastiği sökerek tam tersi şekilde ek yeri alt tarafta ve ortaya gelecek şekilde tekrar monte ettiler. Üst taraftan giren sular artık lastiğin kenarlarından sızarak alt taraftan süzülüp gidiyordu. Dikkatsizce yapılan basit ama önemli bir montaj hatası daha halledilmişti.
Karavanla ilk tanışıp kaynaşma dönemi bitmiş Temmuz ayının ortalarına gelinmişti. Artık yıllardır hayallerini süsleyen karavanlarıyla seyahate çıkma zamanıydı. Hazırlık aşamasında mutfak malzemesi olarak ağırlık yapmayacak plastik ve melamin malzemeleri seçtiler. 12 kilogramlık mutfak tüpünü alarak ön bagajdaki yerine yerleştirdiler. Yaz olduğu için gardroblarını elden geldiğince az ve hafif giysilerden oluşturdular. Karavanda ağırlığın önemini biliyor ve onun kilosunu arttırmamaya büyük özen gösteriyordu. Karavanın şasisindeki marka etiketi üzerinde yüklü ağırlığının 750 kg olduğu yazıyordu ama Kuddusi Bey karavanın karşısına geçip şöyle karavana baktığında lastiklerin de eksik havalı görüntüleriyle sanki karavan daha ağırmış gibi geliyordu.
Bu arada ufak bir problem vardı. Aradan 2 ay geçmesine ve telefonla hatırlatılmasına rağmen portatif tuvaletleri bir türlü kendilerine ulaşamamıştı. Kuddusi Bey bunu da dert etmedi, nasılsa Almanya’ya, bir anlamda karavancılığın merkezine gidiyordu, orada rahatlıkla bir tuvalet bulup satın alabilirdi.
 


Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XI

Hazırlıklarını yapıp Abadan’dan Berlin’e kadar yaklaşık 1 ay sürecek seyahatlerine başladılar.
Sabah erkenden İstavrit kampingden çıkıp Kuddusi Beyin doğum yeri olan Amagreb’e doğru yola koyuldular. Artık yolda biraz daha rahattılar. O ilk kullanımdaki gerginlikleri yoktu. Yaklaşık bir 50-60 kilometre gittikten sonra hem lastiklere hava basmak hem de karavanın içini kontrol etmek için durdular ve ilk şaşkınlıklarını yaşadılar. Kuddusi Bey karavanın kapısını açıp içeriye şöyle bir baktığında içerisinin harb meydanı gibi olduğunu gördü. Mutfak çekmecelerinin ikisi de yerdeydi. Karavanı sipariş verirken, Mottaki Beyin oğlu çekmecelerin mıknatıslı kilitlerinin düzgün çalışacağını herhangi bir sorun çıkarmayacağını söylemiş, boş halde Abadan’a gelirken de hiçbir çekmece ve dolap kapağında sorun çıkmamıştı. Ancak şimdi çekmecelerin içerisine çatal-bıçak tarzı mutfak malzemelerinin konmasıyla bir miktar ağırlaşan çekmecelerin mıknatıslı kilitleri yoldaki sallantılar esnasında işlevlerini yerine getirememişlerdi. Kuddusi Bey yere dağılan çatal-kaşığı toplayıp çekmeceleri de şimdilik yatağın üzerine koydu. Bereket kırılan dökülen bir şey yoktu. Artık lastiklere hava basabilirlerdi.
Karavan lastiklerinin havasının normal araba lastiklerinden bir miktar daha fazla olması gerektiğini bir yerlerde okumuştu. Bu nedenle kendi aracının lastiklerinde 32-33 psi hava olduğu için saati 34 psi yaptı ve hava tabancasını siboba dayadı. Ancak hava saati tık bile demedi. Allah Allah demekki şu inik haliyle bile lastiklerde 34 psi’den daha fazla hava vardı. Saati 36’ya getirdi bir şey yok, 38’e getirdi, yine hareket yok. 40 yaptığında ilk dınk, dınk sesini duydu, ama bir-iki dınk dınk’tan sonra saat tekrar durdu. Bunun üzerine lastikte yazan maksimum değer olan 44 psi değerine çıkarak lastiklere hava bastı. Fakat ilginç olan lastiklerin hala kendilerini toparlayamamış oluşuydu. Karşıdan bakıldığında lastikler hala havaya ihtiyaçları olduğu görüntüsü veriyorlardı ama yapacak bir şey de yoktu. Lastiklerde, üzerlerinde yazan maksimum basınç değerinde hava vardı. Bu karavanın içerisinde ne vardı böyle yahu? Ağırlık olmasın diye mutfak malzemelerini bile plastik ve melaminden seçmişti ama bu işte bir terslik vardı.
Bu lastiklerin havaya ihtiyaç duyar görüntüsüne rağmen onlara hava basamaması hep kafasını kurcaladı. Hatta Macaristan’da bir mola yerinde Danimarkalı bir karavancı yanına gelerek lastiklerinin havasının az olduğu konusunda kendisini uyarmasına rağmen adamcağıza lastiklerin maksimum hava değerlerinde olduğu, bu nedenle daha fazla hava basamadığını söyleyemeyip sağol varol, şimdi basacağım tarzı laflarla adamcağızı göndermişti.
Tekrar yola koyuldu, şimdi önlerindeki ilk mola noktası yol üzerindeki Nehirli şehriydi. Kardeşi burada doktordu ve karavanı merak edip görmek istiyordu. Şehir trafiği içerisine girip evlerinin olduğu yere gidemeyeceği için kardeşiyle ana yol üzerinde bir yerde buluşmak üzere sözleştiler. Yol üzerinde durduğunda nerede bulunduğunu söyleyecek, kardeşi de oraya gelecekti. Öğleden sonra üç gibi Nehirli’ye geldiğinde şehrin çok içerisine girmeden ana yol üzerinde genişçe bir boşlukta durdu. Arabadan inip buluşma noktasını telefonla tarif etmek için sağına soluna bakarken Belediye Kantarının önünde durduğunu gördü. Telefonla yeri tarif edip kardeşinin gelmesini beklerken sakin olan kantarda karavanı tarttırıp tarttıramayacağını merak etti. Ufak kantar kulübesinde sıcaktan bitap vaziyetteki genç görevliye şu yol kenarında duran karavanı tartıp tartamayacağını sorduğunda genç çocuk lafı bile olmayacağını hemen karavanı kapıp getirmesini söyledi. Kuddusi Bey karavanın ağırlığını kendi gözleriyle göreceği için sevinçle bir koşu karavanı kapıp getirdi.
Görevli genç karavanı tartının üzerine gelecek şekilde aracı yanaştırarak gelmesini söyledi. Kuddusi Bey, karavan tartının üzerinde, araçtan inip kulübeye doğru yürürken bir yandan da heyecanla kaç kilo diye seslendi.
 



Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Geri bırakılmış ülkelerde imalattan kaynaklanan bu tür hataların olabileceği ve ''iyi ki İran'da değil de Türkiye'de yaşadığımız konusunda'' kendimi kandırmak istiyorum. Ama sanırım bu konu ülkenin az gelişmişliğiyle ya da teknik imkansızlıklarıyla değil, doğrudan üreticinin bireysel sorumsuzluğuyla ilgili...
Teknik olanaklar ne kadar yetersiz olursa ve ne kadar ''geri bırakılmış'' ülkede olursa olsun doğrudan can güvenliğine kasdedecek bu tür uygulamalar kabul edilebilecek gibi değil...
Bakalım daha neler göreceğiz?
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XII

Delikanlının söylediği rakamı duyunca önce kulaklarına, bilgisayar çıktısını aldıktan sonra da gözlerine inanamadı.
Karavan tamı tamına 1320 kilogramdı!
Kardeşi geldiğinde hala şoku atlatamamış haldeydi. Karavanın fabrikadan çıkış halinin üzerine yalnızca mutfak malzemesi, 12 kg’lık tüp, avadanlık ve giysileri eklenmişti. Yani 50-60 kilo civarında bir ağırlık ya gelmiş ya gelmemişti. Yolda ağırlık yapmaması için su depolarını da boşaltmıştı. Demekki en iyi ihtimalle karavanın fabrikadan çıkış ağırlığı 1250 kilogram civarlarındaydı.
Şaside yazan yüklü ağırlık 750 kilo gerçek ağırlık 1320 kilo!
570 kilo fark ne ola ki, fındık fıstık.
Kendi aracı 1179 kilo ağırlığındaydı ve okuduğu bütün bilgilerde güvenlik kriterleri açısından karavanın ağırlığının çekici aracın ağırlığından daha az olması gerektiği yazılıyordu.
Araç-karavan çekiş kriterleri ve değerlendirmeleri yapan internet sitelerinde 750 kg üzerinden yaptığı değerlendirmelerde ideale yakın ve yeşil renkle çıkan sonuçlar artık kıpkırmızı sayfalar halinde önüne geliyordu.
Şimdi gariban lastiklerin maksimum hava basıncına rağmen niçin kendisini toparlayamadığı açığa çıkıyordu. 874 kilo ağırlık taşıyabilecek lastikler 1320 kilo ağırlık altında eziliyorlardı. Lastikler 446 kilo fazla yük taşıyorlardı.
İşin kötüsü yola çıkmış ve hiçbir şeye müdahale edemeyecek durumdaydı. Yıllık izinler, buna bağlı olarak vizeler alınmış yola çıkılmıştı ve yıllardır hayali kurulan bu seyahatin ertelenmesi bu saatten sonra mümkün değildi.
Zaten bu noktaya kadar karavanın atölyeden çıkışından beri yaklaşık 1500 kilometre yol yapmışlardı ve bir şeyçik te olmamıştı. Eh Allahın izniyle bundan sonra da olmaz şeklinde oryantalizan bir düşünce geliştirdi.
Fakat şimdi kafasına başka bir şey takılmıştı. Amagreb’e giderken yolda hep bunu düşünüyordu. 750 kiloyu geçen karavanların trafiğe tescil edilerek ayrı bir plaka alması ve kendisinin de Tır şoförlerinin de kullandığı ehliyet grubu olan D sınıfı ehliyete sahip olması gerekiyordu.
Haydi İran’da kontroller çok sıkı değildi ama İran’da kalmayacaktı ki. Türkiye’den geçip kuzey Avrupa’ya doğru devam edecekti. Türkiye ve güney Avrupa ülkelerinde bir sorunla karşılaşılmadığını gezi bloglarında okumuştu ama kuzeye çıkınca işin şekli değişiyordu. Özellikle Alman Polisinin yaptığı kontrollerde hemen orada elektronik tartılarla karavanın ağırlığını ölçtüklerini ve limitin üzerinde ağırlık varsa limit değerlerine inilmesini istediklerini okumuştu. Okuduğu blogda yazan kişi temiz su deposundaki suyu boşaltarak ağırlığı tutturduğunu yazıyordu.
Hani 50-100 kilo bir fazlalık olsa haydi suyu boşalt, olmadı mutfak eşyaları ve giyecekleri arabaya aktar, oda olmadı yaşam aküsü ve tüpü çöpe at, ağırlığı tuttur. Ama 570 kilo ağırlık nasıl atılır, herhalde karavanın yarısını kesmesi gerekecekti. Amagreb’e kadar kafasında 40 tilki dolanıyordu üstüne üstlük hepsinin de kuyrukları birbirine düğüm olmuş vaziyette.
Yakalandığı takdirde Alman Polisiyle nasıl konuşacağının egzersizini yaparken birden ayrı bir felaket senaryosu aklına geldi. Çok titiz olduğu için hem aracı hemde katar halindeyken karavanı kasko sigortası yaptırmıştı. Ancak bir kaza ya da olumsuzlukla karşılaştığında para ödememek için 40 takla atıp bahaneler uyduran sigorta şirketleri için, bundan daha güzel bir bahane herhalde aransa bulunamazdı.
Hem bunları düşünüyor hem de bu sıkıntı ve keyifsizliğini karısı Şambali ve kızı Nazlı’ya yansıtmamaya çalışıyordu.
Bu arada aracı bilgisayar kontrollü olduğu için yakıt sarfiyatına da bakıyordu. Normal şartlarda şehirlerarası yollarda 100 kilometrede 90 kilometre hızla gittiği takdirde 4.5 litre mazot yakan aracı karavanı alıp Abadan’a gelirken 9.5 litre mazot yakmaya başlamıştı. Ancak şimdi lastiklere 44 psi hava bastıktan sonra ortalama yakıt tüketimi 9 litreye düşmüştü. Yine de yakıt tüketiminin %100 artması ona biraz fazla gelmişti.
Bu düşüncelerle Amagreb’e yaklaştığında artık hava kararmıştı ve ileride yol kontrolü yapan trafik polislerini gördüğünde ilk kez Kuddusi Beyin kalbi sıkıştı. Bütün evrakları tam ve hayatında hiç ceza yememiş olan Kuddusi Beyin bu durumlara düşmesi olacak şey değildi.
Ya polis trafik kanunlarına çok hakim biriyse ve karavanın ağırlığını sorgularsa, Alman polislerinin yaptığı gibi polis arabasının bagajından şimdi portatif tartı aletini çıkarırsa ne yapardı.
Bereket korktuğu başına gelmedi, ehliyet ve ruhsatı isteyen polis arabanın farlarının ışığı altında ruhsatın sayfalarını karıştırmaya başladığında Kuddusi Bey polisin neyi aradığını anladı ve rahatladı.
O, daha çeki demirini ruhsata karavanı almadan üç ay önce işletmişti.
Çeki demirinin ruhsatta işli olduğunu gören Trafik polisi iyi yolculuklar dileyerek evrakları Kuddusi Beye iade etti. İlk trafik kontrolünü kazasız belasız atlatmışlardı.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XIII

Amagreb’e ulaştılar ve Kuddusi Beyin çocukluğunda önemli bir yeri olan ancak şimdi çalışmayan o eski kamping alanının yanına yeni açılmış olan karavan kampingine yerleştiler. İran-Irak savaşı bitmiş bu nedenle Avrupalı karavancılar tekrar piyasada görülür olmuşlardı. Bu nedenle kamping bayağı doluydu. İtalyan ve Alman karavancıların yanında birde İranlı bir çekme karavan vardı. Amagreb’te kalacakları 3 gün süresince karavanda konaklamayıp, Kuddusi Beyin annesinin evinde kalacakları için karavanı kampingin dip tarafında bir noktaya bıraktılar. Bu sırada İranlı karavancı yanlarına gelerek yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sordu ve çekme karavan konusunda çok şey öğrendiği Bilgetzade Bey ile böyle tanıştı. O gece karavanı kampingde bırakıp ayrıldılar.
Ertesi gün akşamüzeri kampinge uğradığında Bilgetzade Bey oradaydı ve onunla daha rahat bir ortamda konuşma şansı bulmuştu. O yokken Bilgetzade Bey karavanını incelemiş hatta ölçüp biçmişti bile. Kuddusi Beye şasinin yerden sadece 13 santim yüksekliğinde olduğunu karavanın Japon arabaları gibi asfalt karavanı olduğunu bu nedenle kampinglere girip çıkarken ya da asfalt harici yollarda çok dikkat etmesi gerektiğini söyledi.
Bu sırada karavanın yanındaydılar, birden karavan kafasında duran metal kolu göstererek bunun ne olduğunu biliyormusun? dedi.
Hayır, Kuddusi Bey ne olduğunu bilmiyordu. İstavrit Kampingdeyken 12-13 santim uzunluğundaki bu kolu görmüş ama ne işe yaradığı konusunda bir anlam verememiş, kampingdeki eski karavancılara da sormayı unutmuştu.
Bilgetzade Bey sen hiç geri geri gitmedinmi? diye sordu.
Hayır, şimdiye kadar hiç geri geri gitmemişti.
Karavanı atölyeden aldığında doğru İstavrit Kampinge gelmiş, orada da karavanı araçtan ayırıp el yardımıyla komşuları yerine yerleştirmişlerdi. Şimdide İstavrit’ten hareket edip buraya gelmişti. Burada da geri manevraya gerek olmadan karavanı park etmişti. Açıkçası acemi olduğundan geri manevra yapmaktan da özellikle kaçınıyordu.
Bilgetzade Bey’in şanslıymışsın, sen istesende geri geri gidemezmişsin demesiyle şaşkınlığı bir kat daha arttı.
Sevgili dostlar Bilgetzade Beyin Kuddusi Beye, onun da bana aktardığı bu metal kolun ne işe yaradığını bende size aktarayım.
Türkiye’de olmaz ama, yinede ne olur ne olmaz, karavan satın alırken ilgililerin dalgınlıklarına gelip anlatamamış olurlarsa karavan kullanımında can alıcı noktalardan birisi olan bu “Geri Manevra Destek Kolunun” ne işe yaradığını siz benden öğrenmiş olun!
Çekili karavanlar mekanik fren tertibatıyla çalışmaktadırlar. Aracınızla katar halinde yolda giderken fren yaptığınızda karavan tüm yüküyle önce çeki demiri topuzuna yüklenmekte, hareketli olan karavan kafası bu yüklenme üzerine yaklaşık 5-6 santim geriye giderek mekanik fren bağlantı çubuklarını tetiklemekte, çubuklarda yayları gerip kampanaları harekete geçirerek frenlemeyi başlatmaktadırlar. Yani ilk hareket olan karavan kafasının geriye gitmesi nihai olarak kampanaların açılmasına ve frenlemeye sebep olmaktadırlar. İleriye hareket halinde karavan kafası devamlı boşta olduğu için bir sıkıntı olmamakta ancak geri gitmek istediğiniz takdirde aracın hareketiyle birlikte karavan kafası geriye gitmektedir. Sistem sanki fren yapıyormuş algılamasına kapılıp çalışmaya başlamakta aracınız fren yapmadığı halde karavan fren yapmaktadır. Siz gaza bastığınız halde karavanın geriye doğru yerinden kıpırdamadığını göreceksiniz.
İşte Kuddusi Beyin bir türlü çözemediği metal kol burada devreye girmektedir.
Şasi üzerinde monteli olan bu kolu karavan kafasına doğru asılarak hafif geriye ittirip kafanın üzerinde çıkıntılı olarak bulunan yuvaya yerleştirdiğiniz takdirde karavan kafasının geriye doğru yaptığı hareketi engellemiş olursunuz. Bu şekilde mekanik fren tertibatı devreden çıkarak sizin hareketinizi engellemez.
Ancak burada en önemli ve can alıcı nokta geri manevrayı tamamladığınız takdirde bu kolu hemen boşa çıkartmak olmalıdır.
Kolu, o an çıkartmayıp unuttuğunuz ve bu şekilde de yola çıktığınız takdirde karavanınızın mekanik fren tertibatının çalışmaması ve karavanınızın frensiz kalması demektir ki şehirlerarası bir yolda yüksek hızlarda yapacağınız bir frende aracınızın karavana hakim olması mümkün olmayarak bir kazayla karşılaşabilirsiniz.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XIV

Şimdi tekrar Kuddusi Bey’e dönersek;
Peki, tekerlekleri kontrol ettinmi? sorusuna
Kuddusi Beyin nesini? karşı sorusuyla verdiği cevaba Bilgetzade Beyin; dönüp dönmediğini demesiyle bir şaşkınlık daha yaşadı. Allah Allah, tekerlekler nasıl dönmezdi yahu! Basbayağı dönüyorlardı işte buraya kadar neredeyse 1500 kilometre yapmıştı.
Bilgetzade Bey, onu demiyorum, rahat dönüyorlar mı diyorum demişti. İşte onu bilmiyordu. Bilgetzade Bey genellikle tekerlek iç aksamlarının iyi olmadığını, göbek rulmanlarını da yeteri kadar yağlamadıklarını bu nedenle tekerleklerin iyi çalışamadığından bahsederek bunu kontrol etmesi gerektiğini söyledi.
Bunun için; park halinde, denge ayakları indirilmiş ve el freni çekilmiş karavanın, hangi tekerleği kontrol edilmek isteniyorsa aksi taraftaki denge ayaklarının tamamen kapatıldıktan sonra, kontrol edilecek tekerlek tarafındaki denge ayaklarının tekerlek yerden kesilinceye kadar kaldırılması gerektiğini, tekerlek yerden kesildikten sonra (el frenini indirip) döndürerek rahat dönüp dönmediğine bakmasını ve göbeğini açarak rulmanları bol gres yağıyla yağlaması gerektiğini belirtti.
Ayrıca tekerlek patladığında normal otomobil krikosuyla karavanı kaldırmanın neredeyse imkânsız olduğunu karavanı ancak bu yöntemle kaldırabileceğini söyledi. Ya da güdük boylu hidrolik kamyoncu krikosu satın almalıydı.
Kuddusi Bey bu tekerlek patlaması işini hiç aklına getirmemeye çalıştı eğer, tekerlek patlasa değiştirecek karavanın yedek lastiği yoktu. Karavan kendisine yalnızca üzerindeki 2 lastikle teslim edilmişti. Çünkü bu İran karavanlarının lastikleri patlamaz cinstendi!
Ertesi gün yola çıkacakları için tekerlek kontrolünü yapamadı, galiba biraz da bunun abartıldığını düşündü. Nihayetinde 2 aylık neredeyse sıfır karavandı.
Bu arada pencerenin yolda giderken kendi kendine açıldığından da bahsedince Bilgetzade Bey sen o işi bana bırak deyip alet çantasını kapıp geldi. Kilit mekanizmalarını sökerek altlarını besledi, bu şekilde plastik dil ile yuva kapalı konumda birbirlerine daha bir oturur konuma geldiler. Bu seni idare eder ama madem Almanya’ya gidiyorsun oradan sert esnemeyen mekanizmalardan alarak bunlarla değiştir demeyi de ihmal etmedi.
Bu arada Amagreb’teki yapı marketten mutfak çekmeceleri için lastik kilitler almıştı. Normalde ufak çocukların emniyeti için imal edilen ve dolap kapaklarını açmamaları için kullanılan bu kilitlerden üç tane aldı. İkisini mutfak çekmecelerini sabitlemek için kullanırken birisini de buzdolabının kapağına monte etti.
Memleketteki üç günlük dinlenme ve enerji toplama molasından sonra yola çıkma vakti gelmişti.
Ancak, ilk zorlu etap şimdi önlerinde kendilerini bekliyordu: Ördek Dağları.
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XV

İran’ın batısında yer alan bu dağ grubu tek şeritli gidiş-geliş karayolu olup, özellikle dar ve yüksek eğime sahip yollarıyla Kuddusi Beyin gözünde büyüyordu.
Ve üç günlük dinlenmeden sonra dördüncü günün sabahı yola çıktılar. Sorunsuz ve yavaş yavaş Ördek Dağları eteklerine kadar geldiler. Kuddusi Beyin karşısında dağların silueti şimdi heyula gibi duruyordu. Bu dağ geçişinde karavan çekerken hararetin çok yükselebildiğini, tırmanma esnasında kalorifer açıldığı takdirde hararetin düştüğünü daha önce bu geçişi yapanların anılarında okumuştu.
Kuddusi Bey, 1422 cc hacimli ve 75 beygir gücünde, 1179 kilo ağırlığındaki aracıyla, arkasındaki 1320 kilo karavanla dik ve dar yola 40 derece sıcak altında kaloriferi çalışır ve arabanın bütün pencereleri açık halde tırmanmaya başladı. Araç daha ilk metrelerde 2. vitese düşmüştü bile. Bir miktar daha ilerleyince önünde konvoy halinde giden bir kamyon grubunun arkasında artık 1. viteste ve 15-20 kilometre hızla tırmanmaya devam ediyordu. Ancak önünde giden trafiğin durmaması için de dua edip duruyordu, içinde sanki bu dik yokuşlarda bir durursa bir daha kalkamayacakmış gibi bir his vardı. Önündeki hiçbir aracı sollayamadan ve neredeyse çıkışın tümü 1. viteste olmak üzere gözünde çok büyüyen Ördek Dağlarını bitirdi. Ancak daha yolun bu kısmında bile dizel bir araca sahip olmasının onun için büyük bir şans olduğunu anladı. 1422 cc ve 3 silindirli 75 beygir gücündeki TDİ ( Turbo Dizel İnjeksiyon ) aracı 2200 devir/dakika da ürettiği 195 Nm tork değeriyle kendisinden ağır karavanı çekmiş ve bu esnada hararet normal değerinden kıpırdamamıştı bile.
Aracının 5 yaşında olmasına rağmen 195x55x15 ölçülerindeki yeni lastikleri ve hiç ihmal edilmemiş periyodik bakımlarının da bu çekişe yaptığı olumlu katkısı yadsınamazdı.
Akşamüzeri Kil Kampinge ulaşıp yerleştiklerinde üzerlerindeki bütün stres kalkmış ve rahatlamış bir haldeydiler. Yolun zorlu süreçlerinden birisi bitmişti.
Ancak hesapta olmayan bir problemle daha karşılaştılar. Karavan anlaşmasını yaparlarken Mottaki Beyin oğlu, yaşam aküsünün 3 gün buzdolabını çalıştıracağını söylemişti. Amagreb’ten ayrılırken buzdolabını ihtiyaçları olacak gıdalarla doldurmuşlar ve inverter’i devreye alarak çalıştırmışlardı. Fakat Mottaki Beyin oğlunun buzdolabını 3 gün idare eder dediği yaşam aküsü yaklaşık 3 saat sonra inverterin ciyaklamasıyla benim enerjim azalıyor demiş yaklaşık 5 saat sonra da sen sağ ben selamet, taş bitti inşaat paydos konumuna gelmişti.
Acaba buzdolabının soğutma ayarı mı çok yüksek deyip, Kuddusi Bey ayarı en düşük konumuna getirmesine rağmen çalışma süresinde 6 saati geçememişti. Demeki bu tatil süresince eğer buzdolaplarında bozulacak yiyecekleri varsa bir kampingden hareket ettiğinde 6 saat sonra diğer bir kampinge girerek 220 volt elektrik almak zorundaydı. Aküde bir problem mi var, suyu mu eksik diye kontrol ederken de, adını ilk kez duyduğu akünün sözleşmede belirtildiği gibi 150 amper değil 135 amper olduğunu görmüştü.
Eh ne yapalım yolda giderken bizde buzdolabına çabuk bozulacak yiyecekler koymayız diye düşündü!
 




Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Yok, yok pek o kadar da değil, Kuddusi Berlin’de bana; Mottaki Bey ve oğlunun aslında sevimli kişiler olduğunu hatta başına gelen bu sıkıntılara rağmen onlara kızamadığından bahsetmişti.
Bence problem olaylara ve yaşama oryantalist bakış açısından kaynaklanıyor.
Alıcı ve satıcı arasındaki ilişkilerde 15000 liralık karavana 5000 liralık fatura keselim daha az kdv ödersiniz denildiğinde ve bu kabul edildiğinde başlayan niteliksiz ilişki sonuna kadar devam ediyor.
Biraz da farklı üreticilerin, dolayısıyla rekabetin olmaması, kontrol mekanizmasının güçlü şekilde çalışmaması ve ürüne en az fiyatla nasıl sahip olunabileceğine ilişkin kaygılarda olayı bu noktaya getiriyor diye düşünüyorum.
Bilemiyorum siz ve diğer karavan dostları bu konuda ne düşünür?
 


Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

Fatih bey sonuçta pazarlığa açık bir alışveriş yapıyorsanız ,kabul edilen fiata en güzeli yapılması gerekir.Arkasından konuşturmak istemeyen esnaf zaten kalitesinden ödün vermemek için yapılacak teklifi kabul etmez.Bir sohbetimizde kuddusi beyin size ,aslında mottaki beyin babasının almanyada bir karavan fabrikasında çalışıp ülkesine döndüğünde karavan imalatına başladığı ,çocuklarının ayrı isimler altında imalat yapmalarına rağmen babalarının kalitesine ulaşamadıklarını itiraf ettiklerini söylemiştiniz. Yanılıyormuyum?
 

Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

enverdede' Alıntı:
Fatih bey sonuçta pazarlığa açık bir alışveriş yapıyorsanız ,kabul edilen fiata en güzeli yapılması gerekir.Arkasından konuşturmak istemeyen esnaf zaten kalitesinden ödün vermemek için yapılacak teklifi kabul etmez.Bir sohbetimizde kuddusi beyin size ,aslında mottaki beyin babasının almanyada bir karavan fabrikasında çalışıp ülkesine döndüğünde karavan imalatına başladığı ,çocuklarının ayrı isimler altında imalat yapmalarına rağmen babalarının kalitesine ulaşamadıklarını itiraf ettiklerini söylemiştiniz. Yanılıyormuyum?
Sevgili Enver Abi,
Kuddusi Beyin bana dediğiniz şekilde bir aktarım yaptığını hatırlamıyorum. Galiba ufak bir karışıklık var.
Selamlar
 



Ynt: Kuddusi Kurbanzade ve Karavanı

KUDDUSİ KURBANZADE VE KARAVANI
XVI

Kil Kampingde bir gün kalıp tekrar yola koyuldular. Türkiye’yi geçip Yunanistan’a girdikten sonra Kavala yakınlarında, Nea Karvali’de bir gece konakladılar. Ertesi sabah kampingden hareket ettikten birkaç saat sonra yol üzerinde gördükleri bir markette alışveriş için durdular.
Şambali Hanım ve Nazlı markete gittiklerinde Kuddusi Bey karavanın yanında onların gelmesini beklerken karavanın sağına soluna bakınarak vakit geçirmeye çalışıyordu. Aklına nereden geldiyse jantlara da eliyle dokundu. Sol jant normal haldeyken sağ janta sıcaktan el değmiyordu. Tekerlekte sürtünmeden dolayı ciddi bir problem olduğu belliydi. Aklına hemen balatanın boşalmayıp sıkılı kaldığı geldi. Arabayı hareket ettirip 5-10 metre sonra sert bir frenle durarak balatayı boşaltmayı denedi. Arka arkaya 2-3 sefer bunu yaptı. Yola çıktıktan 8-10 kilometre sonra durup kontrol ettiğinde aynı sıcaklığın devam ettiğini gördü. Demek ki balatalar boşalmamıştı, ya da rulmanlarda bir problem vardı. Sürtünme devam ediyordu. Daha seyahatin başlangıcındaydılar ve bu şekilde tamamlamalarına imkân yoktu İran’a da geri dönemezlerdi. Eşi ve kızı şimdi buralarda ne yaparız diye paniklemeye başladılar. Bereket Kuddusi Bey Yunanistan’da daha önce birçok kez bulunduğundan önlerindeki Asprovalta Kasabasının girişinde tamirciler olduğunu biliyordu ve yapılacak en akıllıca şey çok geç kalmadan Asprovalta’ya kapağı atmaya çalışmaktı.
Saat 2 gibi Asprovalta girişinde ilk gördüğü tamirciye girdiler. Oldukça sakin olan tamircide yalnızca bir tane araç vardı. Servise girip ustaya durumu anlattı. Andon Usta karavanı servisin yan tarafında bir ağaç gölgesine denk gelecek şekilde park ettikten sonra çırağı Dimitri’ye Yunanca emirler vererek içerideki arabanın başına gitti.
16-17 yaşlarında olan Dimitri karavanı krikoyla kaldırıp tekerleği sökmeye başladı. Yunanca’dan başka dil bilmeyen Dimitri’ye problemin ne olduğunu sorduğunda birçok Yunanca kelimenin arasından “problem” ve “rulman” kelimelerini anladı. Demekki Andon Ustanın tekerlek sökülmeden önceki ilk izlenimi rulman sorunu olduğuydu. Tekerleği çıkardıktan sonra Dimitri göbeği ve rulmanı çıkarıp Andon Ustaya seslendi. Andon Usta gelip baktığında rulman da bir sorun bulamadı. Bunun üzerine balataların olduğu iç aksamı açtılar. Kapak açılınca Kuddusi Beyin ilk gördüğü sanki 15-20 senedir bir depoda durup, oradan alınarak karavana takılmış paslı küflü bir balata mekanizmasıydı. Balata çalışmıyordu. Fren teli balatayı geriyor ancak tel gevşemesine rağmen balata kendini salmıyordu.
Andon Usta ve Dimitri neredeyse 1 saatten fazla uğraşmalarına rağmen sistemi çalışır hale getiremeyince Kuddusi Beye dönerek Selanik’te büyük magaza var oraya gidip yeni mekanizma almak lazım deyince Kuddusi Beyin başından aşağıya kaynar sular döküldü.
Aman etme eyleme Andon Usta, etme eyleme Dimitri,
Böyle giderse tatilin yarısı yollarda tamircilerde geçecek diye düşünürken birden aklına geldi, yahu sizde sprey yağ, mağ bir şeyler yokmu?
“Endaksi vre” diyen Dimitri bir koşu içeri gidip elinde kırmızı koca bir yağdanlık ve sprey kutusuyla çıkageldi. Önce bütün hareketli aksamı spreyleyip, arkasından balataya gelen tellerin içinden geçtiği hortumun içerisine yağdanlıktan yağı boca etti. Bir iki alıştırma hareketinden sonra sistem şakır şakır çalışmaya başlamıştı bile. Dünyalar onun oldu. Artık rahatlamıştı. Dimitri öbür tekerleği de kontrol ederek onu da yağladı balladı. Tamir esnasında canı hiçbir şey içmek istemeyen Kuddusi Beyler artık ikram edilen frapeleri geri çevirmiyorlardı.
İş tamamlanmış, sıra hesabı kapatmaya gelmişti. Ücreti ödemek için yazıhaneye geçtiklerinde Melina ile karşılaştılar ve dünyanın gerçekten küçük olduğuna bir kez daha inandılar.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,438
Mesajlar
1,517,944
Kayıtlı Üye Sayımız
172,090
Kaydolan Son Üyemiz
senarif1

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst