Karasu'dan Maden Deresine Doğru... Bisiklet Ile :)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan hk41tr Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 1,539

hk41tr

Yeni Üye
Mesajlar
9
Tepkime Puanı
32
Yer
Kocaeli
Maden deresine doğru,
Benim yaren dün geceden başladı güzelleşmeye. Cuma günleri olunca kurtlanıyor, heyecan yapıyor. Yarın gezmeye gideceğiz diye. Tekerleklerinin havası, yağı iyi, sele yumuşak, gidon doğru, sağa sola yamuk değil.
Gidonun yamuk olması aynı şehla insanın bakışına benzer.
Gidon sağ tarafı gösterir, bisiklet sol tarafa gider.
Güney Afrika’nın Durban limanında gördüm vallahi. Sabaha kadar içki içmiş bir dudağı yerde, bir dudağı gökte kardeşimin gözlerinin biri sağa bakıyor, diğeri de sola bakıyordu. Nereye gideceğini şaşırmış bisiklet gidonu gibiydi.
Sabah erkenden gelmiş beni dürtüklüyor,
-Hadi kalk gideceğiz, ben hazırım, diyor.
-İyi lan, daha kargalar kahvaltı yapmadı. Kalkacağım, ne itekleyip duruyorsun.
O zaman çekildi kenara, ben de kendime bir kahvaltı hazırladım. Aç karnına yollara düşülmez, yakın da değil, 22 km. gidiş, 22 km. de geliş 44 km yol yapacağız. Gerçi yanıma yolluk akşamdan hazırlamıştım.
Haşlanmış yumurta, beyaz peynir, zeytin falan. 1.5 litre ayran, 2 şişe maden suyu, domates. Eh! Bu kadar malzemeyi kim yiyecekti.
Neyse, bindim bizim yarenin sırtına, önce mahalle aralarından gittik. Hep doğuya doğru gidecektik. Oradan, buradan derken yol bizi anayola getirdi.
Benim yarene dedim,
-Hiç mızmızlanma, çıkacağız yola başka çaresi yok. Zaten başka yol da yok. sıkacaksın dişini beş kilometre bu şekilde gideceğiz. Ondan sonra banket bitiyor, duble yol gibi asfalttan gideceğiz beraber.
Görüyor musun, etle tırnak gibi, bir de donla göt gibi olduk seninle.
-Biliyorum zaten! Donunun altındakini, biz hep beraberiz onunla zaten.
Yola dikkatlice çıktık, aslında o da korkuyor, ben de korkuyorum.
Yanımdan hızla geçen arabaları gördükçe! Hele de o çimento kamyonları.
Kiralık katil gibi. Çarpmasını bırak, yanımdan geçerken değse, düştün arka tekerin altında. Acil servis çalışanları gelirken berberden tıraş takımı ile beraber gelirler, yoldan kazımak için.
Acil doktoru kaldırmış yerden adamın yüreğini,
-Ee, bu güp, güp atıyordu. Ama bağlantı parçaları yok bunun. Sadece bunu buldum yol kenarında. Hemşire hanım sen şu jiletleri al, başla yolu tıraşlamaya, bakalım ne bulacaksın.
Oofff, ki ne of.
Vallahi benim aklımdan bunlar geçiyor da, yarenin aklından neler geçiyor bilemem.
Arka tekerlek sekiz olmuş, sele arka taraftan gitmiş, gidonun üstüne oturmuş. Akordion gibi birbirine girmiş. Giderken yolda bana yalvarıyor,
-Aman abi, ne olur! Düzgün git. Bak tam alıştık birbirimize, boktan bi şekilde gitmeyelim, ayrılmayalım birbirimizden.
-Ayıp ettin şimdi. Senin güvenliğin, benim güvenliğim demektir.
O zaman rahatladı o da.
İlk on kilometrelik etabı bitirdik. Camiden içeri girdik.
Gidonu çevirdi, bana ters, ters bakıyor.
-Hayırdır abi! Sen biliyor muydun bu yolları?
-Napayım lan, senin yükün hafiflesin diye balast basacağım.
Üç çay bardağı balast attım, sonra kahvehaneye gidip iki bardak daha aldım.
O aldığım çay balastı tanka inene kadar beni bir saat idare ederdi yollarda.
Neyse, biz kaldığımız yerden yine yollara vurduk kendimizi. Önümüzde bi on kilometre daha vardı.
Sonradan olacakları daha aklıma getirmiyorum.
Yavaş, yavaş hava iyice ısınmaya başladı. Saçlarım uzun olduğundan ensemi kapatıyor, güneşten koruyordu.
Bu arada su kaynatmaya başladım. Gideceğim çalı dibine ama öyle müsait bir yer de yok. Oflaya, puflaya kısa bir yokuştan sonra köprüye geldik.
Azıcık düzlük yer bulan hemen, gözleme yapılır, sucuk ekmek, çay, meşrubat.
Dağ başında acıkmayacaksın. Acıkırsan da kumanyanı yanında getireceksin. Bak, ben nasıl sırtımda taşıyorum.
Dur, yine aklıma geldi. Yine çalı dibi bakınırken bu sefer gördüm. Kocaman harflerle WC yazmışlar, ok gösteriyor. Hani düz ayak olsa neyse, merdivenlerden aşağıya ineceğiz.
Mühendislik harikası merdivenler. Basamaklar neredeyse yerin eğimine uygun, eşit aralıklı olmayan tahta basamaklar, en son basamak yerine oynar başlıklı tuğla. O tuğlaya ayağını denk getirip, basabilirsen ne ala.
Basamazsan zaten, koyver gitsin. O halde, helaya kadar bile gidemezsin.
Biraz daha balast attım, önümüzde var daha beş kilometre.
Arada, Yuvacık off-road olayında yaptığım gibi, duruyorum, şırıl, şırıl akan dereye, ağaçlara bakıyorum, etrafta ötüşen kuş sesleri ile insan gerçekten mutlu oluyor.
Benim yarenin bastıkça pedalına hız yapıyor. Ama en çok da bayır aşağı inişleri seviyor. İttiren, kaktıran, zorlayan yok ya.
Hani ben dizginlemesem var ya, dokuz oturak çıkacağız bir yerlere.
Son yokuştan aşağıya bıraktım bunu serbest, nerden buluyor, nerden biliyor yerleri, Maden deresi tesislerini buldu. Daha önce ben gelmiştim buralara, bu sefer sağdan değil de, ilk defa doğru iş yapayım diye sol tarafa saptım. Ohh, ne güzel piknik masaları, insanlar kargalardan önce gelmişler kahvaltı yapmaya. Herkeste bir telaşe, gölge bir yerde masa kapmak için.
Ben devam ettim, benim derdim şelaleyi görmekti.
Bu arada çok susadım, hemen en kolay yerde ayran vardı. Henüz ısınmamış, daha soğuktu.
Bir dikişte yarısı gitti. Hani birde yüküm hafiflesin diye içiyorum. Sırtımdaki yük azaldı ama, içimdeki yük ne olacak. Çantadan aldım, mideye gönderdim. Tez zamanda bir çalı dibi bulana kadar taşıdığım yük miktarı değişmeyecekti.
Daha önceleri girişi serbest olan yeri kapatmışlar, ben hiç kimseye bakmadan gidiyorum. Benim ve yarenin geçebileceği kadar açıklık vardı.
Biri seslendi,
-Orası kapalı ağabeycim!
-Şelaleye gidecektim!
-Öbür taraftan gideceksin!
Neyse, benim yaren kafayı çevirdi geriye,
-Hadi atla sırtıma da gidelim.
Onu hiç bu kadar istekli görmemiştim. O da hiç hayatında şelale görmemiş.
Yolun öbür tarafına geçtik, alabalık lokantasının önüne geldim. Doğru yoldan geldiğime emin olmak için köylü teyzeme bir sorayım dedim.
-Şelaleye buradan mı gidiliyor?
-Evet, bu yolu takip edeceksin!
Ama bu arada bana baktı, bisiklete baktı.
-Cık cık, cık. Bununla mı gideceksin?
Etrafa bakındım, benden ve bisikletten başka kimse yok etrafımda. Az ileride avlu içinde dolanan tavuklar var bir de.
-He, he… sen bu yolu takip et!
Hadi hayırlısı dedim kendi kendime, kadının bu sorgulamasından sonra yine bir şeyler çıkacak karşıma, bakalım.
Patikadan ilerliyorum, arada sırada kocaman taşlar yolumuza çıksa da, sağından solundan geçip gidiyoruz.
Yine yol bitti anasını satayım yaa. O sırada çevreyi gezmeye gelen bir aile grubu ile karşılaştım.
Genç arkadaş,
-Abi, bu bisikletle gidemezsin. Yollarda kocaman, kocaman taşlar var.
-Olsun, yapacak başka bir şey yok, taşıyacağım, dedim.
Dere içinden gidiyoruz. Bu arada benim ayran şişesi sen tut benim yedek giysimin üzerine ak. Elimi bir attım, parmaklarım süzme yoğurta bulandı. Önce parmaklarımı güzelce yaladım. Çantadan giysiyi çıkarttım, güzelce dere suyunda taşlara vura, vura yıkadım. Ben derede çamaşır yıkarken benim yaren girmiş suyun içinde bana poz veriyor.
-Hadi çeksene, diyor. Yüzsüzlüğün bu kadarına da pes doğrusu!
Fotoğraf çekilecek zaman mı, yer mi?
Yol bitti, dere içinde kocaman taşların üzerinden nasıl gideceğini düşünmüyor, fotoğraf çektirmek istiyor.
Bu arada ayrana en büyük cezayı verdim. Hadi bakalım sıkıysa tekrar dökül çantamın içine.
İki dikişte bitti gitti. Ama ben de tef gibi gerildim. Önümde yol olduğu için onu boşalta, boşalta giderim, en sonunda şelaleye geldiğimde hafiflerdim.
Benim kafamda bunlar var, bizimki utanmasa teker, teker üstüne atacak
-Bir de yandan çek, diyecek.
Azarladım hemen, fazla şımardın falan diye. Gidonun kolları aşağıya doğru sarktı. Toparlandı.
Sırf ben onu el aleme emanet etmeyeyim diye, engel tanımadan dereyi geçerken kah sırtıma, kah kucağıma aldım. Küçük taşlı yerlere gelince de,
-Hadi bakalım, biraz yürü, dedim.
Suratı asılsa da ben de insanım canım.
İki tane kocaman ağaç dibinden kırılmış, patikayı kapatmışlar. Ne yapacağım, benim yareni orada bırakamazdım, kurda kuşa yem olmasını istemezdim.
Sırtladım, koydum koca kütüğün üzerine, bir taraftan onu devrilmesin diye tutmaya çalışıyorum, diğer taraftan da ben aradan geçip, yareni öbür tarafa almaya çalışıyorum. Ama azmetmiştim, onu da aldım öbür tarafa.
-Ah ulan ah, diyorum. Bu gidişin bir de dönüşü var.
Kütüklerden kurtuluyoruz, hop bu sefer taşlar denk geliyor.
Hani bana birisi dese ki,
-Hadi, bisikletleri sırtlayacağız, dere içinden çok güzel bir yerde mangal yapıp rakı içeceğiz.
Herkes atlar böyle bir davete, rakı mangal lafını duyan beleşçiler başta olmak üzere. Artık taşıya, taşıya neresini tutacağımı da buldum. Hiç olmazsa başı kıçı, öne arkaya sarkmıyor. Adam gibi kendisini dengede tutuyor o.
-Gel lan kucağıma, diyorum. Hemen tarif ediyor nereden tutacağımı.
Alıştı namussuz.
-Senin kıçını koyduğun yer var ya, onun altında elini avucunu dolduracak kadar bir yay var. Oramdan tutarsan beni daha rahat taşırsın.
-Nasıl yani lan! dediğimde.
-Abi, düşün şimdi, bisikleti insan gibi düşün. Kıçının hemen altından, diye başladı anlatmaya. Lafı nereye getirmek istediğini anladım, seleye bir şaplak vurdum.
-Fazla konuşma lan, terbiyesiz, dedim.
Hem kendisini bana taşıttırıyor, hem de nasıl, neresinden tutacağımı tarif ediyor.
Kucağımdan indiği zamanlarda hemen su başına gidip, tekerleklerini sokuyor suyun içine,
-Hadi şuradan çek, hadi bir de buradan çek!
Keşke bıraksaydım seni o lokantada, bak bakalım görürdün Hanya’yı, Konya’yı. Kimler binerdi tepene.
Öyle bir yere geldim ki, önümde betondan yapılmış bir set var. Ben zor çıkacağım. Bu dingili nasıl atlatacağım oradan.
Karşıdan kumrular gibi bir çift geliyor. Taşların üzerinde kayıp düşmemek için birbirlerine yardım ederek bana doğru ilerliyorlar.
Ben bisikleti koydum kenara, şöyle dere içinde test yürüyüşü yapayım dedim.
Bastığım taşın üzerinden ayağım bir kaydı, yarı belime kadar buz gibi suya girdim. Karşıdan gelenleri de kesiyorum.
Bakalım nereden geçecekler diye. Eğer çok ıslanmadan geçebilirlerse ben de onların geldikleri yolu takip edecektim.
Bana soruyorlar,
-Orası nasıl abi, geçilebilir mi oradan?
-Valla, şu çukurlara düşmeden geçebilirseniz, iyi burası!
Demiyorum ki, düşerseniz, görürsünüz gününüzü, yarı belinize kadar suya batarsınız.
Onların da gözü yemedi orasını, setin üstüne geldiler, hop atladılar geçtiler.
Onların atladığı yerden ben yukarıya nasıl çıkarım diye hesap kitap yapıyorum.
Birde buradan bisikleti geçireceğim. Allah bana akıl fikir versin.
-Abi, sen nasıl geldin buraya kadar bisikletle yahu!
-Fotoğraf çekiyoruz, suya giriyoruz, eğlene, eğlene geldik ama, bu hep kendini bana taşıttırdı. Bundan sonra zor giderim. Her halde buradan döneceğim.
-Abi, bırak onu burada. Buraya kadar gelmişsin, şelaleyi görmeden dönme bari.
-Çok var mı daha?
-Yok abi, hemen 15 dakika sonra oradasın.
Baktım benimkine,
-Hiç boynunu bükme. Burada adam gibi duracaksın. Ben gidip döneceğim. Senin yüzünden orayı görmeden dönemem, dedim.
Kaderine razı bir şekilde, kısa bir süre için de olsa ayrıldık.
Ortalık bir yere bıraktım. Ben gidip de dönene kadar kimse alamazdı her halde.
Alsa bile yolda yakalardım. Fazla hızlı gidemezlerdi nasıl olsa.
Neyse, o setin üzerinden geçtim. Yola devam ediyorum.
Gürül, gürül akan suyun su sesi iyice çoğalmıştı. Derenin içinden geçtim.
Patika yukarı doğru çıkıyor, devam ettim. Şelalenin oradan bağırışlar geliyor. Herhalde gençler eğleniyor diye düşündüm.
Patika yol bitti, genişçe bir alana geldim. Dere yine gürül, gürül akıyor ama yan tarafına set gibi bir şey yapmışlar, onu da yandan açık bırakıp gelen suyu oradan aşağıya düşürmüşler. Ehh, bayağı yüksekten düşen suların sesi karşı tarafta yankılanıyor.
Göreceğimi gördüm, sular yüksekten düşüyor. Benim hayatımın gidişatına aykırı bir şey. Hareket olacak, olmalı zaten. Yani içimdeki heves bitti, gitti.
Umulmadık anlarda, umulmadık durumlar ile karşılaşıp, onlara çözüm bulabilmek. Benim hareket tarzım bu.
-Şelaleyi gördün mü?
-Gördüm!
Nesini anlatayım şelalenin.
Bu sefer geri dönüş yolculuğu başladı. Hani birisi bisikleti aldı mı diye merak ta etmiyorum değil hani. Alsa, fazla ilerleyemeden zaten yakalardım.
Baktım, uzaktan benim bıraktığım yerde duruyor. O da beni gördü.
Küsmüş gibi yaptı, kafasını öbür tarafa çevirdi. Ama çabuk anlaştık,
-Gel gel, asma suratını, ileride, dere içinde yine fotoğrafını çekeceğim senin, deyince gevşedi.
Yine birbirimize yaslanarak kah taşların üstünden, kah suyun içinden gidiyoruz.
O kocaman ağaçların oraya gelince inat etti.
-Şu kütüklerin üzerinde bir fotoğrafımı çekmezsen şeyimi gör.
-Terbiyesiz!
-Tekerleklerin dingilini gör, dedi.
Yattı ağaçların üzerine, boylu boyunca uzandı.
-Şuradan şuraya bir tekerlek atmam valla, dedi.
-Bıktırıyorsun bazen beni. Tamam çekeceğim, sen de artık kendine bir çeki düzen ver.
Neyse anlaştık, benden başka kimsesi yok ki. Ben ona yardım etmesem, kalacak oralarda.
Her tarafı pas tutacak. Kimsecikler yüzüne bakmayacak. Toprağı bol olsun diyeni bile olmayacak.
Neyse sonunda balık lokantasına ulaştık.
-Açayım şu küçük bacağını da dinleneyim biraz, senin de suların süzülsün. Önümüzde 23 kilometre daha var.
Gelirken küçücük itlerden bir tanesi havlamaya başlayınca etrafta ne kadar köpek varsa hepsi birden beni kovaladılar. Allah’tan bayır aşağıya gidiyordum da hızıma yetişemediler.
Neymiş efendim, niye onların evlerinin önünden geçiyormuşum. Ulan yol orası. Siz orada duruyorsunuz diye havadan mı atlayacağız.
Dönüş yolunda bu itler yine oralarda ise, kaçacak yerim de yok anasını satayım.
Bir tarafımı ısırtmadan geçebilirsem ne ala. Neyse bisikletin arkasında dururum. Bir şey yapamazlar diye düşünüyorum.
Bayır yukarı bisikletle yan yana çıkıyoruz.
-Atarım valla seni köpeklerin önüne, görürsün gününü, diyorum. Bu sefer o da başlıyor yan, yan gitmeye.
Eve yaklaştıkça, aha çıktı, çıkacaklar diyorum.
Her halde öğle yemeğini fazla kaçırdılar, uyukluyorlar ses seda çıkmadan oradan geçtik.
Zaten oradan anayola çıktıktan sonra, beraberce şarkı söyleyerek geldik.
 

Etiketler
Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,425
Mesajlar
1,517,790
Kayıtlı Üye Sayımız
172,071
Kaydolan Son Üyemiz
kalenbuk

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst