Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan REMZİ YOL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 12
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 3,098

REMZİ YOL

Gezenbilir Fotoğraf Grubu
Mesajlar
110
Tepkime Puanı
0
Yer
istanbul - kağıthane
elimde okuduğum kitapta aklımı karıştıran bazı satırlar okudum. bir de netten bir araştırayım dedim, tamda okuduklarımı teyit eden bir yazı okudum. bakalım siz ne dersiniz bu satırlara.
ayrıca kadınların seçme ve seçilme haklarını aldıklarından bir sene sonra Türk Kadınlar Birliği’nin kendi kendini fesih olayı var ki .. bak kafam yine karıştı.


Kadınlara hakları verildi mi, aldılar mı?

Cumhuriyet Türkiyesi’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını armağan ettiği hep söylenir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün üzerinden birkaç gün geçmişken bu iddianın ne derece doğru olduğunu araştırmakta fayda var.

SORU neresinden baksanız kışkırtıcı: Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlara, erkeklerin sahip olduğu siyasi hakların tanınması bir lütuf mudur yoksa aşağıdan, yani sivil mücadele sonucunda elde edilmiş bir kazanım mıdır?

Cumhuriyet tarihiyle ilgili yaygın anlatı, kadın haklarının bir lütuf olduğunu ısrarla vurgulasa da, dönemin birinci el kaynakları bunun hiç de tepeden inme bir şekilde gerçekleşmediğini, doğal olarak Osmanlı dönemine bağlandığını, yani başlangıcı İkinci Meşrutiyet yıllarına dayanan Türk Kadınlar Birliği’nin yaklaşık olarak 10 yıllık mücadelesinin bir uzantısı olduğunu doğruluyor.

Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi meselesinin 1920’lerin sonları ile 1930’ların başlarında kamuoyunu ve idarecileri ziyadesiyle meşgul ettiği bir gerçek. Yine aynı yıllarda üretilen ve zorunlu olan şeyi bir erdemmiş gibi takdim etme kurnazlığının eseri olarak Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının ‘dünyadaki pek çok gelişmiş ülkeden önce verildiği’ iddiası da bir efsane olarak bugüne kadar yaşamıştır. Oysa somut verilerin ışığında baktığınızda Yeni Zelanda’dan Moğolistan’a kadar tam 28 ülkenin, kadınlarına seçme ve seçilme hakkını Türkiye’den önce tanımış olduğunu görürsünüz. İşin ilginç yanı, bu ülkelere muz cumhuriyetleri de dahildir!

Türkiye’de kadınlara siyasi hakların tanınması da zannedildiği gibi bol keseden verilen bir bahşiş olmamıştır. Türk Kadınlar Birliği, Meşrutiyet’in özgürlük ortamında filizlenmiş olup iktidarların dikkatlerini bu meseleye çekmek için ciddi çabalar sarf etmekte ve Cumhuriyet’in ilanından bile önce, savaştan çıkmış yeni rejimi sıkıştırmaktadır. Fakat her seferinde atlatılmakta, talepleri sürekli olarak ertelenmektedir. Birkaç defa bizzat Atatürk’e anlatmayı denerler meseleyi; ancak kuru nasihatten başka bir şey alamazlar.

KIZLARI DA ALALIM ASKERE

Atatürk’e göre kadınların talep ettikleri siyasi haklar karşılığında erkekler gibi bir bedel ödemeleri gerekir ki, bu bedel zorunlu askerliktir. Eğer kadınlar seçme ve seçilme haklarına kavuşmak istiyorlarsa, askerlik gibi erkeklerin aleyhine eşitliği bozan bir göreve de razı olmalıdırlar. Atatürk’ün gözünde vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir. 1 Şubat 1931 günü yaptığı konuşmada şöyle demiştir:

‘Türk kadınları... milletin vatandaşlara tahmil ettiği [yüklediği] vazifelerin hiçbirinden kendilerinin uzak bırakılamayacağını düşünmezler. Çünkü vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir.’

30 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde ‘Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?’ diye biraz da kızgınlıkla sorar. Kasım 1934’de Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine de, ‘Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız’ demek zorunda kalır.

Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın en büyük vazifesidir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece, yarım vatandaş olarak kalmaya mahkûm kalacaklardır. Onun kafasındaki formül şudur: Askerlik varsa mebusluk var! Nitekim káğıt üzerinde de olsa, kadınlara da askerliği zorunlu kılan yasal değişiklikler yapılmış, hatta bazı yerlerde kadınlar göstermelik olarak eğitime dahi çıkmışlardır.

Bu yıllarda Atatürk’le görüşmeye giden kadın heyetleri hep aynı nasihati alıp dönmektedirler: Köylere gidip kadınları eğitmek milletvekilliğinden daha öncelikli bir görevdir.

Ne var ki, Birlik üyeleri kararlıdır. Nitekim 1934 yılı sonlarında Ankara’da Türk Kadınlar Birliği’nin ılımlı kanadı kalabalık bir toplantı düzenler. Türk Ocağı şubesinde düzenlenen toplantı kadınların tam bir gövde gösterisi şeklinde geçer. Hararetli konuşmalarla ortamın zaman zaman sertleştiği görülür. Heyecanın dozu, alabildiğine yükselmiştir.

Nihayet toplantı sonunda kadınlar hep beraber TBMM’ne kadar izinsiz bir gösteri yürüyüşü yaparlar. Meclis’in önünde slogan atarak Atatürk’ün gelip kendilerini dinlemesini isterler ve ‘Atatürk bizimle görüşmeden buradan bir yere ayrılmayız’ diye haber gönderirler. O gün, Atatürk, Türk Kadınlar Birliği yöneticilerini kabul eder. Taleplerini bu defa olumlu karşılamıştır; kadınlara, haklı olduklarını ifade ederek yaklaşan milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarının tanınacağına dair söz verir.

SÖKE SÖKE ALINAN HAKLAR

İşte sivil kadınların bu uzun direnişinden sonradır ki, Atatürk, Başbakan İnönü ve arkadaşlarına kanunu çıkarmalarını emreder ve İnönü ve 191 arkadaşının teklifleriyle 5 Aralık 1934’de kadınların seçme ve seçilme hakkı kanunlaşır. Şubat 1935 seçimlerinden sonra TBMM, 18 kadın milletvekiliyle toplanacaktır.

Yukarıdan bahşedildiği söylenen hakların kadınlar tarafından nasıl zorlu bir uğraştan sonra elde edilebildiğini, bir nevi söke söke alındığını bize nedense anlatmazlar. Neden hakikaten? Kadınların bir özne olmadıklarını ve olamayacaklarını zihnimize kazımak için kuşkusuz.

Ne var ki, kadınlar cephesindeki bu tehlikeli kalkışmanın rövanşı ağır olacaktır. Meşrutiyet’in Cumhuriyet dönemindeki son iki sivil kalıntısından Türk Kadınlar Birliği (öbürü Mason localarıydı ki onlar da aynı günlerde kapatılmıştır), haklarını alıp görevini tamamladığı gerekçesiyle 18-24 Nisan 1935 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nden sonra hükümetin emriyle kendini feshetmek zorunda kalır. Kadınların sivil ve bağımsız bir teşkilat olarak eski güçlerine kavuşabilmeleri için 1980’leri beklemesi gerekecektir.

ERKEKLER ASKERLİK YAPIYOR, YA SİZ?

Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ziyaretlerden birinde hazır bulunan devrin önde gelen kadın figürlerinden İffet Halim Oruz hatıralarında Atatürk’ün tavrını şöyle yansıtır:

‘Atamız, her zamanki nezaketi ile bizleri karşıladı, kendisine dileklerimizi bildirdik. Türk kadınına tüm siyasi hakların verilmesini istedik. Gazi bizlere bazı sorunlar üzerinde durmamızı işaret etti. Başlıca uyarısı da köylü kadınlarımızı eğitmek için yetiştirici çalışmaların yapılması gerekli olduğunu işaret etmekti. O sırada genç ve ateşli bir dava savunucusu olarak kendisine dedim ki:

‘Gazi Hazretleri, erkekler, köylü, kentli seçme ve seçilme hakkına sahip değil midir, kadınlarımızı neden ayırt edeceğiz, niçin onlar bu haklara sahip olmasın?’

Kendisinin bize verdiği cevabın özeti şöyledir:

‘Erkekler asker ocağında vazife görüyor, orada talim ve terbiyeden geçiyor, kadınlarımızı yetiştirmemiz lázımdır...’ Bu realist ve mantıklı cevaba verecek söz kalmamıştı.

‘Emredersiniz, köylü ninelerimizi yetiştirmek için Türk Kadınlar Birliği teşkilátı vazifesini yapacaktır Paşa hazretleri’ dedim.’
mustafa armağan
 

Etiketler
Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Mustafa Kemal'in daha bir Osmanlı paşası iken kadın hakları konusundaki sohbetleri bulunmaktadır buna ilave olarak 1925 yılında Kastamonuda ki konuşmalarıda bu konuda ne kadar ısrarcı olduğunu göstermektedir. Kadınların askerlik mevzuunda da olaya farklı yaklaşmak lazımdır. Malumdurki Türk Kadını 10000 yıllık tarihimiz boyunca zaten askerdi, erdi, komutandı. Ancak Osmanlının son dönemlerinde devletten ve ordudan uzaklaştırılmış. Bunun neticesinde de Türk Milleti vurucu gücünün büyük bir kısmını kaybetmiştir. Atatürk bu gücün geri kazanılmasına işaret etmiştir. Sabiha Gökçen de bu düşüncenin tipik bir örneğidir.
Atatürk'e rağmen kadınlar mücadele ederek bu hakkı almıştır demek pek doğru olmasa gerek.
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

''Oysa somut verilerin ışığında baktığınızda Yeni Zelanda’dan Moğolistan’a kadar tam 28 ülkenin, kadınlarına seçme ve seçilme hakkını Türkiye’den önce tanımış olduğunu görürsünüz. İşin ilginç yanı, bu ülkelere muz cumhuriyetleri de dahildir! ''

Yeni Zellanda'da kadınlara seçme hakkı 1893 yılında, seçilme hakkı 1918'de verilmiştir.
1902'de Avusturalya'da kadınlar seçme hakkı kazanmıştır.
1906 yılında Finlandiya kadın vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. O yıllarda Rusya büyük çarlığına bağlı bir düklük olan Finlandiya, dünyada ilk kadın milletvekillerinin meclise girdigi ülke ünvanını da taşir. 1907 yılında 19 kadın milletvekili meclise girmeyi başarmıştır.
Norveç 1913'te, Danimarka ve o zaman Danimarka'ya bağlı olan Izlanda da 1915'de kadınlara oy hakkı vermiştir.
Kanada'da Quebec bölgesi hariç, kadınlar 1917'de seçme ve 1920'de seçilme hakkı elde ederken, Quebec'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1940 yılında verilmiştir.
1917'de Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden bir kısmında da kadınlar seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. Bu hak 1918 yılı genel seçimlerinde ilk defa kullanılmıştır.
12 Kasım 1918'de Avusturya kadınlarına oy hakkı vermiş, onu takip eden günlerde 30 Kasım 1918'de Almanya'da kadınların seçme ve seçilme hakkı yasayla garantilenmiş ve 19 Ocak 1919 seçimlerinde kadınlar ilk defa oy kullanmıştir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 1920 yılında yürürlüğe giren anayasa değişikliği ile ülke genelinde kadınlara oy verme hakkı tanınmış, Kasım 1920'de kadınlar ilk parlemento seçimlerine katılmışlardır.[7]
1918 yılında 30 yaşının üstünde olup, bazı özel durumlarda oy kullanabilme hakkını elde etmiş olan, Birleşik Krallık kadınları için tam oy hakkı 1928 yılında sağlanmıştır [7].
Güney Afrika Cumhuriyeti ırklarlarına göre kadınlara 1930'da beyaz ırka, 1984'de Hint ırkına , 1994'de de siyah ırka, oy hakkı tanımıştır.
Türkiye'de kadınlar 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandılar. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık1934'te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuştular. 8 Şubat 1935'de ilk defa meclis seçimlerine katılan türk kadınları mecliste 17 sandalye elde ettiler. [8]
Fransa'da 4 Ekim 1944'de yapılan yasa değişikliğiyle kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 29 Nisan 1945'te ilk defa belediye seçimlerine katılan kadınlar 21 Ekim 1945'te de ilk defa parlemento seçimlerinde oy kullandılar.
1925'de belediye seçimlerinde oy kullanmaya başlayan İtalyan kadınları 1946'da ilk genel seçimlere katıldılar.
Brezilya'da 1934'de, Filipinler'de 1937'de, Arjantin ve Meksika'da 1946'da, Japonya'da 1945'te, Çin'de 1947'de, Liberya'da 1947'de, Uganda'da 1958'de ve Nijerya'da 1960'da kadınlar oy verme hakkına sahip oldular.[7]
İsviçre'de kadınların seçme ve seçilme hakkıni elde etmesi 7 Şubat 1971'de gerçekleşirken İsviçre'ye bağlı Appenzell kantonunda ise 1990'ı bulmuştur.

Muz cumhuriyetleri ! bence maksatlı yazılmış.

Birde bu pencereden bakın. Kadınların penceresinden ...

http://www.anadolu.be/kadin/ata-kadin.html
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Neden hep kadın hakları konusunda Osmanlının son dönemleri ele alınır 10000 yıllık tarih içerisinde 200 yıl evet sadece 200 yıl Türk kadının gerçek manada haklarını kaybettiği süre (Devlet katında) Tarihin geri kalan süresi içerisinde devlette yönetici, orduda komutan, sanatçı ve bilim adamı bunun binlerce örneğini vermek mümkün. 1930 larda kadınlara sadece gaspedilen haklarının bir kısmı iade edildi.
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Türk toplumu içinde kadının çok özel bir yeri vardır ve hatta Türk toplumu anaerkil bir toplumdur demek bile mümkündür. Anadoluda özellikle Yörükler ve Tahtacılar gibi halen Türk geleneklerini ve adetlerini yaşamaya çalışan toplumları incelerseniz, kadının ne kadar ön planda olduğunu görebilirsiniz. Ne zaman ki Osmanlı döneminde Arap adetlerini kendi adetlerimiz arasına sokmaya başladık, işte o tarihten sonra kadını hep dört adım gerimize ittik... İşin kötüsü, bize ait olmayan ve hatta birçok Arap milletinin bile kabul etmediği bu adetleri bugün hala sanki Türk adetlerindenmiş gibi ısrarla yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz.
 



Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Evet Sedat Bey tesbitleriniz çok doğru maalesef Osmanlıyı yıkan zihniyet bu günde kadının gücünü ikinci plana atarak Cumhuriyeti yıkma planları yapmaktadır. Ama O dönem bitti artık, Cumhuriyet nesilleri 10000 yıllık haklarının farkında herne kadar günümüz Türkiyesinde sıkıntılar yaratıyorlarsada geri dönüşü başaramayacaklar. Anadolu insanı kadın hakları konusunda geleneklerine sahip çıktığı müddetçe Arabi zihniyet kaybetmeye mahkumdur.
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

REMZİ YOL' Alıntı:
30 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde ‘Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?’ diye biraz da kızgınlıkla sorar. Kasım 1934’de Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine de, ‘Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız’ demek zorunda kalır.

Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın en büyük vazifesidir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece, yarım vatandaş olarak kalmaya mahkûm kalacaklardır.
Bu sözleri ayakta alkışlıyorum.
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

cagdas90' Alıntı:
Bu sözleri ayakta alkışlıyorum.

Ben işi bir adım daha öteye götüreyim kadınlara hakları verildi verilmedi tartışmasından daha fazla kadınlar bu görevi istiyorlarmı istemiyorlarmı tartışması yapmak lazım.
Osmanlıdaki Cariye haleti ruhiyesi maalesef çoğu günümüz kadınında da devam etmektedir. Cariyeden istenilen nedir güzel giysiler giyip güzel kokular sürüp hizmet etmesidir.
Hiç kimse bir cariyeyi muhasebeci yapmak için satın almamıştır.
Bazı erkekler nasıl düşünüyor; benim karım sokağa çıkmasın süslensin güzel kokular sürsün ve beni beklesin akşam hizmetimde bulunsun. Yani aradığı bir hayat arkadaşı değil, bir cariye.
Peki günümüz kadınlarının çoğu bu konuda ne düşünüyor. Okumuşu okumamışı "İyi bir geliri olan koca bulup rahat yaşamak" peki buna karşı kendisi ne verecek... Babalar ve Analar "kızım varlıklı bir koca bulsunda rahat etsin" düşüncesinde. Peki bu baba ve analar kızlarının rahat hayatın bedeli olarak ne yapmasını istiyorlar.
Biraz geniş düşündüğümüzde Türk halkının yarı beyin gücü, yarı kas gücü, ilerleme yolundaki en büyük motivasyonu(kadın camiası) na günümüzde biçilen görev nedir. Veya kadınların kendilerine layık gördükleri nedir. Bir çok eğitimli kadından duymuşsunuzdur varlıklı biri ile evlenip rahat etmek düşüncesini.
Onurlu Türk kızına yakışan bumudur? "Ben kimseye muhtaç olmadan yaşarım, kimsenin bana bakmasına gerek yok, sokağa çıkmak için yanımda erkeğe ihtiyacım yok. Evleneceksem biri bana baksın beni korusun diye değil onurlu bir yuva kurmak içindir" diyecek Türk kızlarını özlüyorum...
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?


Mete Hocam toplumun kadına ve kadının hayata bakışını ne kadar isabetli tesbit etmişsiniz ve bu tesbitinizi ne kadar doğru cümlelerle dile getirmişsiniz.

Belki pek çok arkadaşımı kızdıracak mesajınız ama kendi adıma yürekten teşekkür ederim...
 

Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Mete abi , bende seni ayakta alkışlıyorum. ;D
 



Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

Teşekkür ederim arkadaşlar. Toplumumuzun en derin yaralarından biri.
 


Ynt: Kadınlara Hakları Verildi mi, Aldılar mı?

yol' Alıntı:
Türk toplumu içinde kadının çok özel bir yeri vardır ve hatta Türk toplumu anaerkil bir toplumdur demek bile mümkündür. Anadoluda özellikle Yörükler ve Tahtacılar gibi halen Türk geleneklerini ve adetlerini yaşamaya çalışan toplumları incelerseniz, kadının ne kadar ön planda olduğunu görebilirsiniz. Ne zaman ki Osmanlı döneminde Arap adetlerini kendi adetlerimiz arasına sokmaya başladık, işte o tarihten sonra kadını hep dört adım gerimize ittik... İşin kötüsü, bize ait olmayan ve hatta birçok Arap milletinin bile kabul etmediği bu adetleri bugün hala sanki Türk adetlerindenmiş gibi ısrarla yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz.

Son derece doğru.. Arap kültür emperyalizminin sonucunda zaten tüm Türk örf ve adetlerimizi kaybettik. Ama en önemlisi Türk Kadını'na olan inancımızı ve saygımızı kaybettik toplum olarak. Resmen Araplaştık. Hala da Araplaştırılıyoruz..
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,424
Mesajlar
1,517,769
Kayıtlı Üye Sayımız
172,070
Kaydolan Son Üyemiz
cipokko

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst