Jön Türkler İttihat ve Terakki

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Jimny_Mehmet Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 2,649

Jimny_Mehmet

Kamp III
Mesajlar
511
Tepkime Puanı
5
Yer
Boğaziçi Arnavutköy
Jöntürkler - İttihat ve Terakki

1908 Devrimi'nin tarihsel önemi

tablo.jpg


1908 Devrimi'nin tarihsel önemini şu başlıklar altında saptayabiliriz:

1. Türk Devriminin modelini kurmuştur

II. Kemalist devrimin köküdür

III. Türk devriminin öncü örgütlenme modelini yaratmıştır.

IV. Ezilen dünyanın demokratik devrimlerinin öncülerindendir.



I. Türk devriminin modelini kurdu

1. Milli Demokratik Devrim'in orta halkası

1908 Devrimi, kuşkusuz 1876 Meşrutiyeti’nin devamıdır ve 150 yıllık Milli Demokratik Devrimimizin ikinci halkasıdır. Bu halkalar iç içedir. Kemalist Devrim, bir bakıma 1908'de başlar ve onu izler. Bu iç içe geçiş özellikle İstiklal Savaşı’nda kendini gösterir. İstiklal Savaşımız, 1914 yılında, yani Genç Türk Devrimi döneminde başlamış, 1918' den sonra Kemalist Devrim döneminde devam etmiş ve zafere ulaşmıştır.



2. Halk devrimi

1908 Devrimi'nin "tepeden inme" olduğu ve "halk katılımının olmadığı" çok söylenmiş ve yazılmıştır. Bu, bir hurafedir.

1908 Devrimi, Türkiye özgünlüğünde ve zamanın koşullarında gerçekleşen bir halk devrimidir.

1908 Devrimi, Anadolu ve Rumeli'de halk hareketleriyle başlamıştır ve yine o halkın parçası olan binbaşı, yüzbaşı rütbesindeki genç subayların dağa çıkmalarıyla devam etmiş ve zafere ulaşmıştır.

Tip doktoru olan Prof. Dr. Zafer Kars, 1908 Devrimi öncesinde Anadolu'daki halk hareketlerini inceleyen çalışmasıyla hurafeye esaslı bir darbe indirdi. [2]

1908 öncesinde Anadolu'da Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Ankara, Kastamonu, Bitlis, Van gibi kentlerde halk hareketleri oldu. Bu mücadeleler, Abdülhamit rejimini sarstı. Kaldı ki, Abdülhamit istibdadına karşı hürriyet ve meşrutiyet için mücadele eden aydın ve öğrenci hareketi de halkın bir parçasıydı. Bu hareket, küçük memurlara, küçük sermaye sahiplerine ve aydınlara dayanıyor; geniş köylü kitlelerine sesleniyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti içindeki azınlık milliyetlerin demokratik hareketleriyle de ittifak halindeydi.

Genç subaylar, bu halk hareketinin bir parçasıydı. 1908 yılında Rumeli'nde dağa çıkan Enver Bey, Sabri Bey ve Niyazi Bey yüzbaşı, binbaşı rütbesinde subaylardı ve aynı zamanda Osmanlı ordusunun komuta kademesine de isyan etmişlerdi.

Lenin gibi zamanın devrimcileri de Jön Türk Devrimi'ni böyle değerlendirdiler. [3]



3. Model Kurdu

150 yıllık Türk Devrimi'nin modeli, denebilir ki 1908 Hürriyet Devrimi ile kuruldu.

O model 1876 Devrimi ile filizlendi. 1876 Meşrutiyeti öğrenci hareketleriyle başlamış ve Mithat Paşa ve Namık Kemaller gibi Genç Osmanlılar'ın önderliğindeki vurucu güçle başarıya ulaşmıştı. 1876'da öğrenci hareketinin kişiliğinde halk ile gene o halkın parçası olan genç Osmanlı aydınları arasındaki birliktelik oluşmaya başlamıştı. Ancak bu birliktelik 1908 Devrimi sürecinde belirginleşti.

Burada hemen belirtelim. 1876 Meşrutiyeti 'ne önderlik eden Genç Osmanlı Hareketi, Tanzimatçı değildi; Tanzimat’ın Mustafa Reşit, Fuat ve Ali Paşalarıyla mücadele içinde gelişti; onların zindanlarında yattı; onların sürgünlerinde boğazlanarak şehit edildi ve onların padişahını yıktı.

Padişahın paşalarına ve yüksek bürokrasisine düşmanlık, 1908 Devrimi’nde daha da belirginleşti. Buna bağlı olarak halkla birleşme çabası da daha yoğunlaştı. 1908 Devrimi öncesinde Ömer Naci gibi öncü devrimcilerin halkı ayaklandırmak için Anadolu'ya gönderilmeleri dikkat çekicidir.

Devrimin programı da 1908 Devrimi sürecinde berraklaştı. 1876 Meşrutiyeti, kuşkusuz bir demokratik devrim hareketiydi. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi, Mustafa Fazıl Paşa gibi düşünürler, vatan, hürriyet, laiklik gibi demokratik devrim fikirlerini yaydılar; hatta 1871 Paris Komünü'nü dahi desteklediler. Ancak milli demokratik devrim programının berraklaşması, 1908'e giden süreçte ve devrim sonrasında gelişti ve olgunlaştı. Özellikle Türk Yurdu, Halka Doğru, Genç Kalemler gibi dergiler çevresinde toplanan devrimin düşünürleri Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali Beyler, Kemalizmin felsefe ve programını daha o dönemde aşağı yukarı oluşturdular.

1908 devrimcileri, bağımsızlıkçıydı; yoksul halktan yanaydı, halkçıydı; laikti; özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında daha ileri devletçiydi ve elbette devrimciydiler. Osmanlıcılık ile milliyetçilik arasındaki çelişmelerini, devrimci pratik içinde adım adım çözdüler.

Özetlersek Türk Devrimi'nin 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayıp 21. yüzyıla uzanan pratiği içindeki temel özellikler, 1908 Devrimi'nde artık oluşmuş ve model kurulmuştu.

Bu modelin belli başlı özellikleri şunlardı:

—Halk hareketi ile genç aydın ve subaylar arasındaki birlik,

—Bağımsızlıkçı ve ortaçağ karşıtı program,

— Sürecin düğümlendiği çıkmazlarda, emperyalizme ve ortaçağ gericiliğine karşı halkı harekete geçiren silahlı mücadele,

— Devrime önderlik eden ve her koşulda mücadeleyi esas alan, yasal ve yasadışı, açık ve gizli yöntemleri birleştiren bir öncü örgütlenme geleneği.

Kurtuluş Savaşı, bu modelle başarılmış; Kemalist Devrim bu modelle gerçekleştirilmiştir.

27 Mayıs 1960 Devrimi de bu modelin ürünüdür.

Emperyalizm ve ortaçağ güçlerinin İttihatçılardan korkmaları boşuna değildir.



II. Kemalist devrimin kökü

1. 1908 Devrimi'nin Pratikle Eleştirisi

1908 Devrimi, başka deyişle "Hürriyet'in İlanı" eskiden bayramdı. 24 Temmuz günleri kutlanırdı. Lozan Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923 günü imzalanması da araştırılmalıdır. Belki Mustafa Kemal Paşa yönetimi, imzalamayı bilerek o güne denk getirdi.

İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet zaferleriyle Türk milletinin demokratik devrim başarıları, 1908 Devrimi'nin çok ötesine geçti. Kemalist Devrim'in önderliği, içinden çıktığı Genç Türk Hareketi'nin eksik devrimciliğini ve yetersizliğini eleştirrnek zorundaydı ve zaten başından beri eleştiriyordu. O eleştiri yapılmasaydı, İstiklal Savaşı da olmazdı; Cumhuriyet de olmazdı; Kemalist Devrim'in o büyük, köklü atılımı da olmazdı.

En önemlisi, bu eleştirinin yalnız sözle değil devrimci pratikle yapılmış olmasıdır. Eleştirinin pratiği ya da pratiğin eleştirisi, Kemalist Devrimi doğurdu.

Başta Atatürk, Kemalist Devrim'in önderliği, hem Genç Türk Devrimi geleneğinden geliyorlardı; hem de o geleneğin merkezinde değil, çevresinde yer almışlardı. İstiklal Savaşı’nın başlangıç yıllarında eski İttihatçılar, Mustafa Kemal Paşa ve kurmaylarına "B takımı" diye baktılar. A'dan sonra B gelir.

Zamanın içinde bakılırsa, Kemalist Devrim, 1908 Hürriyet Devrimi'ni izlemişti; onun devamıydı.

Ancak İttihatçı devrim kadrosu ile onların içinden çıkan Kemalist Devrim kadrosuna, özellikle önderleri açısından bir değerlendirme yapılacaksa, başarılan ise, yürütülen eyleme, tarihsel role bakmak gerekir. İlle harflerle ifade etmek gerekiyorsa matematiğin yardımına başvurmak zorundayız. İttihatçılar devrimin A kadrosu ise, Kemalistler A [üssü] kadrosudur. Hem A'dirlar; hem de A'nın üstüne çıkmışlardır; A'yı devrimci pratikleriyle katlamışlardır. Bu, tartışılmaz. Çünkü ölçümüz pratiktir, hayattır.

Devrim önderi dedik. 1908 Devrimi'nin tek bir önderi yoktur; zamanla bir üçlü yönetim oluştu: Talat, Enver ve Cemal Paşalar.

Kemalist Devrim 'in ise tartışılmaz bir önderi vardı: Mustafa Kemal Paşa.

Bu fark dahi, iki devrim arasındaki karşılaştırma için eşsiz bir malzemedir.

Devrimin tek bir önderi yoksa o devrimin mızrağı küttür. Çatal kazık toprağa girmez.

Bunu Mustafa Kemal Paşa, 1908 öncesinde gördü. İttihatçı Parti'nin gizli toplantı ve kongresinde partileşmeyi ve önderin belirlenmesini savundu.

Kemalist Devrim önderliği, Mustafa Kemal'in kişiliğinde İttihatçı kadronun hem içinde ve kenarındaydı; hem de onun seçeneğiydi. Kemalizm, İttihatçılığın içinde bir çekirdek olarak vardı ve o çekirdek, 1918 sonrasındaki eylemiyle İttihatçılığın sınırlarını aştı, dünya ölçeğinde önemli bir devrim gerçekleştirdi.

O nedenle Genç Türk devrimciliğinin tarihi, aynı zamanda Kemalizmin köklerinin tarihidir. Genç Türk Devrimi'ni bir yandan karşıtı olan Sultanlık ve Tanzimatçı işbirlikçilikle mQcade1e boyutunda açıklarken, bir yandan da onu, kendi içinden çıkan Kemalist Devrimci seçenek ile karşılaştırma boyutunda tahlil etmek gerekir.

Daha sade ifade edersek, Meşrutiyetler Sultanlıkla mücadele hareketiydi. Ama o Meşrutiyetçiliğin içinde bir Cumhuriyet seçeneği vardı. Hayat, bir süre Meşrutiyetlerin yetersizliğini ve hatta çaresizliğini ispatlamak için yürüdü. Tecrübeler, deneme ve sınamalar, Meşrutiyet’in çıkmazlarını gösterdi ve Cumhuriyet seçeneğini büyüttü. Meşrutiyetler, padişahlıkla mücadele etti ve en sonunda içinden Cumhuriyeti çıkarttı.



2. Meşrutiyet’in içindeki Cumhuriyet

Meşrutiyet’in içindeki saklı Cumhuriyet, daha 1876'da vardı. Bunu padişahlar da fark etmişlerdi. Fransız Devrimi'nin Cumhuriyet rüzgârı yeni Osmanlı hareketi içinde de esiyordu. Namık Kemal, 1871 Paris Komünü'nü selamlamıştı. Padişahın adamları, hem Sultan Abdülaziz hem de Sultan Abdülhamit döneminde Mithat Paşaları "Padişahım, bunlar Cumhuriyetçi" diye suçlamışlardı.

Aynı suçlama, Erzurum ve Sivas Kongreleri döneminde Mustafa Kemal Paşa için de yoğun olarak gündeme getirilmişti.

Tarih, gelişme yatağını somut pratiklerle açıyor. Her devrimci hareket, önündeki sorunları çöze çöze ilerliyor. Çözemediği sorunlar için ise dersler ve birikimler yaratıyor. Türkiye'nin devrimci hareketi de hayatın doğal seyrini izledi; Meşrutiyetleri gerçekleştirirken, Meşrutiyet içindeki olmazları da yaşadı ve milli devlet çözümünü biriktirdi.

Milli devlet veya cumhuriyet çözümünü 1908 Devrimi'nin kendi seyri içinde somut olarak saptamak gerekir. Kuşkusuz Genç Türklerin içinde başka Cumhuriyetçiler de vardı. Onların çözümü milli devletti. Ama bu seçeneği Mustafa Kemal başardığına göre, O'nun mücadelesi boyutunda incelemek doğru tarihsel yöntem olur.

Mustafa Kemal, daha 25 yaşında gencecik bir zabit olarak, Ekim 1905'te Şam'da iki arkadaşıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurarken, milli devlet tasarımını da ortaya koymuştu. [4] Bu amacını önce Beyrut'taki gizli toplantılarda, sonra Selanik'e gizlice geçerek orada zamanın devrimci öncülerine açtı. [5] Ancak milli devlet o gün gündemde değildi. Mustafa Kemal, bu "aşırı devrimci" fikirleri nedeniyle 1908 Devrimi'nin kenarlarına itilecekti.

Tarihsel sürecin meşrutiyetlerden geçerek cumhuriyete ve milli devlete gittiği açıktı. Bunu bugün arkamıza dönüp baktığımız zaman görüyoruz. Ancak Genç Türk devrimcilerinin içinde Mustafa Kemal gibi öncüler, tarihin yönünü o zaman okumuş ve pratiklerine de yansıtmışlardı.

Peki, o Mustafa Kemal'leri diğerlerinden ayıran neydi? Bunu da Mustafa Kemal'in not defterinden öğrenebiliriz. Tarih 5 Ocak 1904. Mustafa Kemal, yeni zabit çıkmıştır; Harp Akademisi'ndedir. Henüz Sovyet Devrimi olmamıştır. Sosyalizmin Avrupa'da bastırıldığı ve inişte olduğu yıllardır. Not defterine söyle yazar: "Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı." [6]

İşte bu "maddeyi anlamak", Jön Türk devrimciliğinin felsefesinde vardır. Fransız Devrimi'nin hatta Feuerbach gibi materyalist Alman filozoflarının ve Rusya ile Doğu Avrupa'daki Narodnik (Halkçı) hareketin esintileri, Türk devrimci öncülerinin beslenme kaynaklarıydı.



III. Öncü örgüt modelini yarattı

1. 908'de Hürriyet'in ilanı bir devrimdi


Bu devrim, bir öncü parti önderliğinde başarıldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti, bir devrim sürecinde ortaya çıktı ve gelişti. Tıbbiye’nin bodrumlarında gizli olarak kurulmuş, devrimi başarmış ve önce yönlendirerek sonra doğrudan ele geçirerek iktidarı yürütmüştü. Türkiye'de devrim düşmanları, emperyalizm yandaşları ve gericiler İttihat ve Terakki Partisi 'ne düşmandırlar. Onlar, tutarlı olarak Kemalist Devrim'e ve Atatürk'e de düşmandırlar.

İttihat Terakki, bir devrim gerçeğidir ve bir Türkiye gerçeğidir. Her olgu gibi bir kökü var. Aslında İttihat Terakki'nin kökü, Namık Kemal ve beş arkadaşının Belgrat ormanlarında oluşturduğu gizli örgütlenmeye kadar uzatılabilir. Padişahın despotluğu vardır ve her halkçı, her demokratik amaçlı örgütlenme zamanın koşullarında gizli olmaya mecburdu. Atatürk de onlar arasındaydı. Gizli örgütlenme, o gün özgürlükçü olmanın, vatansever olmanın gereğiydi. Bu öncü örgütlenme, hep halka güvendi; milleti savundu, öncüleri bir araya getirdi. Onlara "fedailer" de denebilir. Türk Devrimi'nin fedailer geleneği böyle oluştu.

Bugün 21. yüzyılın başında, dönüp arkamıza baktığımız zaman, Türkiye' de bağımsızlık adına, demokrasi adına, hürriyet adına ne varsa, hepsi işte o öncü parti geleneğinin halkı seferber etmesiyle kazanıldı.

Bugün Türkiye'yi içinde bulunduğu karanlıklardan ve çöküşten kurtaracak olan, yine o gelenektir.

İttihat Terakki, 1918 yenilgisiyle bir kayaya dayandı ve kendisini feshetti. Zamanın öncü devrimcileri İstiklal Savaşı’na önderlik etmek için Müdafayı Hukuk Cemiyeti'ni örgütlediler. Mustafa Kemal Paşa, bu partinin başına geçti. Atatürk CHP'nin 1931 yılı Mayıs ayında toplanan 3. Büyük Kongre'sinde, partinin Eylül 1919'da Müdafayı Hukuk Cemiyeti'nin Sivas Kongresi"nde kurulduğunu heyecanlı bir dille anlatır.

Ne denirse densin, kurulan parti, aslında İttihat ve Terakki Partisi 'nin devamıdır. Dost da düşman da bunun böyle olduğunu bilir. Program aynıdır; Türk Devrimi'nin pratiği içinde oluşturulmuştur. Kadrolar, Atatürk de içinde olmak üzere o partinin kadrolarıdır. Parti, bir öncü partidir; fedakâr öncülerden oluşur; merkeziyetçidir ve disiplinlidir. Ülkenin bağımsızlığına ve halka bağlılık, kadroların en yüksek ahlaki değeridir. Kendisini vatana ve millete adamış fedakârlar ve fedailer, bu ruhla emperyalizme ve padişaha asi olarak Anadolu bozkırında bir araya gelmişler; amaçları için hayatlarını ortaya koymuşlardır. Bu örgüt, emperyalizm ve padişah hükümeti açısından yasadışıdır; önderleri idamlıktır. Devrimi işte bu öncü parti, bu gelenek gerçekleştirmiştir. Gerçek budur.

Namık Kemal'lerin altı arkadaş Belgrat ormanlarında kurdukları öncü parti geleneğinin İttihat Terakki ve CHP tecrübelerinden geçerek İşçi Partisi'nin varlığında 21. yüzyıla uzanmasının bir anlamı var. Bu gelenek, Ergenekon Destanı’ndaki demirciyi hatırlatıyor. O demirci ustası, toplumu örgütlüyor, görevleri veriyor, ateşi yaktırıyor, körükleri çalıştırıyor ve dağların demirini eriterek toplumu aydınlığa çıkarıyor. Kör çıkmazlardaki çözümün gücü halktır.

Halka önderlik edecek örgütlenme ise ancak ve ancak öncü parti geleneğidir.

O parti, sistemin "kitle partisi" dediği türden değildir; öncü devrimcilerden oluşur; halkı seferber eder ve devrimi gerçekleştirir.

İttihat Terakki, Namık Kemal'lerden kalan mirasla, işte bu modeli oluşturmasıyla da büyük tarihi önem taşır.

O model, 21. yüzyıl koşullarında bugün de geçerlidir. Önümüzdeki süreç, bir kez daha bunu kanıtlayacaktır.



IV.1908 Devriminin uluslararası önemi

1. Devrim odağının Asya'ya kayması

1908, bir Asya Devrimi idi; bir Ezilen Dünya Devrimi idi.

20. yüzyılın başına bir göz atalım:

— 1905 Rus Devrimi

— 1908 Genç Türk Devrimi

— 1907–1909 İran Devrimi

— 1911 Çin'de Sunyatsen'in Halk Devrimi

Kapitalizmin merkezi olan Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da devrim ateşi sönmüş. Çünkü kapitalizm emperyalizme dönüşmüş. Batı'nın "gelişmiş" denen ülkelerinde ezen milletler oluşmuş; emperyalist burjuvazi işçi aristokrasisini yemleyerek denetim altına almış. Böylece sömürü yükü, gelişmemiş Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın sırtına binmiş. Emperyalist kapitalizm ile insanlık arasındaki büyük çelişme o coğrafyalarda keskinleşmiş ve yoğunlaşmış.

Sonuç, Dünya Devriminin Doğu’ya kaymasıdır; özellikle Asya'ya kaymasıdır.

Ve o Asya'da dört büyük imparatorluk geleneği var: Türkiye, Rusya, İran ve Çin.

İmparatorluk demek; devlet geleneği demektir; bağımsız yaşama birikimidir özet olarak.

20. yüzyıl devrimleri pes peşe o ülkelerde patlar. Rusya, Türkiye, Iran ve Çin'de hepsi altı yıl içinde, dört devrim birbirini izler. Bunlar, dünyanın kapitalizme geç uzanan coğrafyasındaki milli demokratik devrimlerdir.



2. Emperyalizm çağında yeni tipte demokratik devrimler

Fransız Devrimi modelinden farklı yeni tipte demokratik devrimler ortaya çıkmıştır. Başı Rusya'nın çekmesi doğaldır. Çünkü bu dört ülke içinde göreli en gelişmiş, kapitalizmin en yaygınlaştığı, bütün çelişmelerin odaklandığı, devrimci birikim ve örgütlenme geleneğinin en güçlü olduğu ülke Rusya’dır. Bu etkenlere bir de Rusya’nın 1905 Savaşı’nda yükselen Japon emperyalizmine yenilgisi eklenmiş ve devrim olmuştur.

Türkiye de, 32 yıllık Abdülhamit despotluğu altında patlamaya hazır hale gelmişti. Rus Devrimi, bu koşullarda Türkiye'yi de tetikledi. Lenin'in 1908 Genç Türk Devrimi'ne gösterdiği ilgi, yaptığı tahliller önemlidir. [7]

1908 Devrimi, milli sürecin ürünüdür. Ancak Dünya Devrimi'nin Doğu'ya kaydığını kanıtlayan ikinci önemli devrim özelliğiyle milletlerarası boyuttadır. Dahası, 1905 Rus Devrimi başarısızlığa uğrarken 1908 Türk Devrimi başarılı olmuştur ve kendisini izleyen Iran ve Çin devrimlerini de etkilemiştir.



1905–1911 devrimlerinin arkasından 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri ile 1920 Kemalist Devrim ve sonrasında 1927–1949 Çin Devrimi gelmiş, Doğu Devrimleri çağı bütün gerçekliğiyle kendisini göstermiştir. Bu Doğu Devrimleri çağında, kapitalizmin az geliştiği ülkelerde yer yer sosyalist devrim pratiklerine de girildi. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkeleri dâhil, bu tecrübeler, demokratik devrimden sosyalizme geçiş aşamasının sorunlarıyla boğuştular. Dünyanın geniş alanlarına emperyalizmin hükmettiği koşullarda önemli kazanımlar elde edildi. Sovyetler Birliği başta olmak üzere bu ülkelerin çoğunda kapitalizme geri dönüşler yaşandı. Bu olumsuz tecrübeler de gelecekteki devrim dalgasına önemli bir birikim bıraktı. Ancak en önemlisi, bugün dünyada gelişmenin başını çeken ülkelerin Çin, Vietnam ve Hindistan gibi 20. yüzyılın devrimci atılımlarının yaşandığı Asya coğrafyasında bulunmasıdır.

Bütün bu tecrübeler, 20. yüzyılın demokratik devrimleri ile sosyalizmin ilk aşamalarındaki çabaların arasında duvarlar bulunmadığını kanıtladı. Toplam olarak baktığımız zaman, Doğu Devrimleri, esas olarak milli demokratik devrim aşamasındaydı. Özellikle kapitalizme geri dönüş tecrübeleri yaşandıktan sonra bu saptamayı daha kolay yapabiliyoruz.



3. Birinci Dünya Savaşı Direnişi’nin Milletlerarası Etkileri

1908 Devrimi'nin milletlerarası etkisi bu kadarla kalmaz. Devrim, emperyalizme karşı 1914–1918 direnişiyle de dünya tarihinin yönünü etkilemiş yeni bir çağa girilmesinde etken olmuştur.

Türkiye'nin 1914–1918 Direnişi, 1908 Devrimi'nin devamı ve İstiklal Savaşı’nın başıdır. 1908 Devrimi ve Kemalist Devrim, bu halkada iç içe geçmişlerdir. Önce 1914–1918 Savaşı’nın Türkiye açısından emperyalizme karşı bir direnme savaşı, bir vatan savunması, haklı bir savaş olduğunu vurgulayalım. Çünkü buna ihtiyaç var. Geçende dostum Prof. Dr. Ilber Ortaylı'nın Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti'nin paylaşımıyla bir ilgisinin bulunmadığı yönünde görüşler ileri sürdüğünü Hasan Pulur'un köşesinden okudum. [8]

Tarihin malzemesi iddialar değil olgulardır. Gerçeğe bakalım, Birinci Dünya Savaşı sonunda ne oldu? Osmanlı Devleti'nin en başta Ortadoğu'daki toprakları İngiliz ve Fransız emperyalizmi arasında paylaşıldı. Dünyanın en önemli petrol alanlarıydı o topraklar. Savaşlar hala oralar için oluyor. Osmanlı'nın Balkanlar'daki bazı toprakları da sonuç olarak İngiliz ve Fransız emperyalizminin denetimine geçti. Ayrıca 1877'de kiralanan Kıbrıs’ın tapusu da İngilizlerin eline geçti.

İşte bu sonuçlar Birinci Dünya Savaşı’nın nedenini de ortaya koyar. İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası, daha 20. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak, Osmanlı Devleti'ni paylaşmak için aralarında gizli anlaşmalar yaptılar. İtalya da zaman zaman bu anlaşmalara dâhil oldu. [9] İşte bu gerçekleri gören Lenin gibi büyük devrimciler, Rohrbach ve Rudbrick gibi Alman iktisatçı ve tarihçileri ve o dönemin bütün önemli tarihçileri, Birinci Dünya Savaşı’nın öncelikle Osmanlı Devleti'nin petrol alanlarının, Boğazların, "Ermenistan" denen Kafkasya topraklarının ve "Kürdistan”ın paylaşımı için yapıldığını saptarlar. Paylaşırnın hedefi olan diğer ülkeler de Çin, Iran gibi gelişmemiş ülkelerdir.

Lenin, savaş sırasında iki emperyalist kampın paylaşım için savaştığını, Türkiye'nin ise vatan savunması yaptığını, haklı savaş verdiğini tahlil eder ve saptar. [10]

Lenin, Türkiye yanında Iran, Çin ve Arnavutluk'un da vatan savaşı verdiklerini belirlemiştir.

Bu nedenlerle Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı dışında kalma şansı yoktu. Çünkü savaşın konusu kendisiydi. İttihatçılar, buna rağmen İngiltere, Rusya ve Fransa’nın oluşturduğu Anlaşma Devletleriyle ittifak kurmak için boşuna girişimlerde bulundular. Kapılar kapalıydı. O kadar ki, İtilaf Devletleri, Osmanlı yöneticilerine, "Bizim amacımız sizin ülkenizi paylaşmak" anlamına gelen cevaplar bile verdiler.

Bütün bu gerçekleri Atatürk de tahlil etmiştir. Atatürk, Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmak zorunda olduğunu savaş sonrasında açıkça beş ayrı yerde saptar. Mustafa Kemal Paşa’nın itirazı, savaşa katılmanın zamanlamasınadır ve savaş sırasında Almanya'ya bağımlı politika izlenmesinedir. [11]

Özetle Birinci Dünya Savaşı’na katılmak, İttihatçıların bir hatası değildi; zorunluydu. Zamanlama ve izlenen siyasetler elbette eleştirilir. Sarıkamış ve Kanal Harekâtları, Alman politikasına bağlılığın ve maceracılığın yol açtığı facialardır. Aslında Osmanlı Devleti, savunabileceği sınırları korumaya yönelik bir savaş stratejisi izleseydi tarihi başarılar kazanırdı. Buna rağmen Çanakkale'nin geçit vermemesi ve bütün cephelerde "yedi düvele" dilenilmesi, kimsenin beklemediği uygulamalardı. Bu eleştiriler içinde en etkilisi ve bugün için de tarihsel bir ders taşıyanı, Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Eylül 1917 günü Irak-Suriye Cephesi'nden Talat ve Enver Paşalara yolladığı rapordur. [12] Bu mektup Harp Akademileri yanında üniversitelerde ders olarak okutulmalıdır. Bütün bu hatalara rağmen, İttihat Terakki önderliği, Birinci Dünya Savaşı’nda bütün dünya tarihini etkileyen, 20. yüzyılın belirlenmesine yol açan bir vatan savunması yaptı. Bu vatan savunması, 1908 Devrimi'nin eseriydi.

Devrimin kurduğu devrimci yönetim, yapılan yenilikler, Ordu'nun komuta kademesinin gençleştirilmesi, yapılan reformlar, kapitülasyonların kaldırılması ve izlenen kamucu milli iktisat siyaseti, her şeyden önemlisi milletin fedakârlığını seferber eden halkçı-devrimci ideoloji ve vatanseverlik ruhu, denebilir ki, devlet, destanlar yarattı. Hasta ve çöktü denen bir köhne imparatorluk, 1908 Devrimi'yle adeta yerinden doğrulmaya başladı ve emperyalizme karşı büyük direnç gösterdi.

Bir tek Çanakkale direnişi dahi, dünya ölçeğinde sonuçlar doğurmuştur. Türkiye Çanakkale'de geçit vermediği için, İngiliz ve Fransız emperyalistleri çöken Çarlık’ın imdadına yetişemedi. Rusya'da 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri bu koşullarda gerçekleşti. Dünya, emekçi devrimleri ve kurtuluş savaşları çağına girdi.

Sovyet Devrimi sayesinde, Türkiye'yi paylaşmak için anlaşan üç emperyalist ikiye indi ve dahası Sovyet Rusya Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı’nı destekledi.

1908 Devrimi'nin Çanakkale Direnişi olmasa o tarihlerde Rus Devrimi de olmazdı; Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı da zafere ulaşamazdı. İstiklal Savaşımız, 1908 Devrimi'nin Çanakkale Savaşı’yla başladı. İstiklal Savaşımız iki aşamalıdır. Birinci asama 1914–1918 arasıdır. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi ile Aralık ayının ortalarında Antakya Dörtyol'da Fransız emperyalizmine ilk kurşunun sıkılması arasında hepsi bir buçuk ay süren kısa bir ateşkes dönemi vardır. Neresinden bakılırsa, 1919–1922 Savaşı, 1914–1918 Savaşı’nın devamıdır. Bizim Kurtuluş Savaşımız sekiz yıl sürmüştür.

Böylece daha 20. yüzyılın başlarında 1905 Rus ve 1908 Türk Devrimleri arasındaki etkileşim, 1917 Sovyet Devrimi ve 1920'deki Anadolu İhtilali'yle devam etmiştir.

Türk ve Rus Devrimleri arasındaki gelecek birliği Rusya'da 1921 NEP Politikası ve Türkiye'de 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde özel kesime inisiyatif veren siyasetlerden geçerek 1929–1930 yıllarının kolektifleştirme ve devletçilik atılımlarıyla devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan bir süre sonra süreç tersine dönmüş, Türkiye'de Kemalist Devrim'in yıkım sürecini Sovyetler Birliği’nde kapitalizme geri dönüş süreci izlemiştir.

Bu yıkımlar yaşandıktan sonra 21. yüzyılın başında hem Türkiye'de hem Rusya'da keşfedilen büyük çözüm, iki ülkenin küresel saldırıya karşı Avrasya ittifakı’nda buluşmalarıdır. Türkiye ve Rusya’nın 20. yüzyılın başlarında buluşmaları olayı, bugün 21. yüzyılın başında yeniden gündemdedir. İki eski imparatorluğun, çağımızın iki Doğu ülkesinin geleceklerini kurmak için el ele vermeleri, demek ki çağımızın gerçeği imiş.

Türk Devrimi ile Rus Devrimi arasındaki mücadele ortaklığını, birlikte yükseliş ve inişleri bir şema halinde gösteriyoruz. [13]



SONUÇ

1908 Hürriyet Devrimi, Türkiye'nin 150 yıllık milli demokratik devrim sürecinin ve aynı zamanda dünya devriminin bir halkasıdır. 1908 Devrimi'yle Türkiye'nin devrim ve öncü örgütlenme modelleri oluşmuştur.

Kemalist Devrim, 1908 Devrimi'nin zayıflıklarının aşılmasıyla gerçekleşti. Meşrutiyetin kurtaramadığı Türkiye'yi 23 Nisan 1920'de fiilen kurulan Devrimci Cumhuriyet kurtardı. Önce devrim geldi, arkasından kurtuluş. Başka deyişle önce 1920'de kurulduk; arkasından 1922 yılı 30 Ağustos’unda kurtulduk. Ortaçağdan kurtuluş ise, 1920- 1930'larin gündemiydi.

1908 Genç Türk Devrimi, dünyanın Avrupa merkezli devrimlerden Asya merkezli devrimlere geçiş döneminde gerçekleşti.

Dünya, kapitalizm döneminden emperyalizm dönemine geçerken devrimin merkezi de Avrupa ve Kuzey Amerika'dan Asya, Afrika ve Latin Amerika'ya kayıyordu. Bu büyük değişikliğin ilk işaretleri 20. yüzyılın başında Rusya, Türkiye, Iran ve Çin'de görüldü. Süreç, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sonlarında daha güçlü sarsıntı ve devrimci atılımlarla devam etti.

Peki, biz, yüzyıl önce hem milli devrimci tarihimizde, hem de dünya tarihinde işaret taşlarından biri olan Genç Türk Devrimi'ni niçin önemsemiyoruz; hatta küçümsüyoruz?

Kemalist önderlik, yürüttüğü devrimi derinleştirmek için, haklı olarak kendinden önceki Meşrutiyet Devrimi'nin eleştirisine vurgular yaptı. Ancak bu eleştiri, Kemalist Devrim'in de kökünde bulunan, İstiklal Savaşı'nın başlangıç yıllarını oluşturan 1908 Devrimi'nin inkârı veya önemsizleştirilmesi boyutlarında anlaşılmamalıydı.

1908 Devrimi'nden yüzyıl sonra Kemalist Devrim'in yıkım süreci tecrübelerini de değerlendirerek, bugün bir bütün olan 150 yıllık Türk Devrimi'nin bütün halkaları arasındaki bağlantıları kurmanın zamanıdır.

Arkamızdaki devrimci miras, büyük imparatorluklar geleneğiyle de birleştirdiğimiz zaman, dünya ölçeğinde önemlidir.

Bugün Kemalist Devrim'in son kalelerini savunduğumuz bir yıkım döneminde, devrim mirasının eleştirilmesi ve aşılmasından çok, o mirasın değerinin ortaya konulması ve küresel saldırılara karşı korunması öncelikli görevdir.

Madde, zamanın içinde hareket eder. Her devrimin maddesi zamanın içinde birikir. Her toplum, ancak önündeki sorunları çözebilir ve elbette arkasındaki birikimle. Tarihe çalım atılamaz ve bütün devrimci atılımların kaynağı, yalnız ve yalnız tarihsel mirastır. Tarihin dışında hiçbir şey yoktur ve bu nedenle toplumları açıklayan teorinin adı, Tarihsel Materyalizm'dir.

İşte 1908 Hürriyet Devrimi, tarih içinde oluşmuş maddi birikimimizin bir parçasıdır.

1908 Devrimi'nin eleştirisi, yine tarihin maddesiyle, yani devrimci pratikle olur.

Milli Demokratik Devrimimizi bu kez emekçi sınıflar dinamiğine oturtarak tamamlamak, kaçınılmazdır ve zorunludur. Türkiye oraya gelmiştir.

Bugün milli devleti, vatanı, cumhuriyeti ve kamuya ait her varlığımızı savunan esas güç, emekçi sınıflardır. Milleti emperyalizme karşı ancak bu eksende birleştirebilir ve zafere ulaştırabiliriz.

İkincisi, 1908 Devrimi'nin halkçı ve devrimci ideolojisi, o birikimi de değerlendiren ve kucaklayan Bilimsel Sosyalizmle aşılabilir. Devrimimizi tamamlamaya yönelik pratiklerin bilimsel kılavuzu böyle yaratılabilir.

Üçüncüsü, Türk Devrimi'nin öncü örgüt geleneği, özellikle emekçi halk önderlerini de kucaklayıp bütün milleti seferber edecek bir anlayışla geliştirilebilir.

18 Mart 2006 günü Berlin'de Talat Paşa’nın vurulduğu yerde on bine yakin yürüyüşçü saygı duruşunda bulunurken şunu düşündüm: Tarihsel miras, kimi dönemlerde unutulmuş sanılırken, günü gelince en büyük hakikat ve enerji kaynağı olarak yeniden keşfediliyor.

Yüzyıl sonra Genç Türk Devrimi'ni yeniden keşfetmemiz, Türkiye'mizin yeniden bir vatan savunması dönemine girmesi, yeniden devrimle çözülecek sorunların içine batması nedeniyledir.

1908 Devrimi'nin kendini halka adayan devrimcilerinin fedakârlık ruhu bize yine lazımdır.



Kaynakça:

[1] 27 Nisan 2008 tarihinde Ankara'da düzenlenen "100. Yılı Anısına Jön Türk Devrimi Çalıştayı"na sunulan bildiri.

[2] Zafer Kars, 1908 Devrimi'nin Halk Dinamiği, 2. Basım, Kaynak Yayınlan,

İstanbul, Haziran 1997.

[3] Bkz. Doğu Perinçek, Lenin, Stalin, Mao'nun Türkiye Yazılan, 3. Basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul, 1992.

[4] Bu kuruluşun 1906 güzünde gerçekleştiği görüsü paylaşılırdı; Faik Reşit Unat, Belleten'deki araştırmasıyla Ekim 1905'te olduğunu kanıtladı.

[5] Aktaran Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İnkılâp ve Aka Kitabevi Yayını, 2. Basım, Ankara 1981, 5.108 ve 114 vd; Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, Temel Yayınları.

[6] Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.l, Kaynak Yayınlan, 3. basım, İstanbul, Aralık 2003, s.

[7] Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınlan, 3. Basım, İstanbul, Temmuz 1992.

[8] Hasan Pulur, Milliyet, 5 Nisan 2008.

[9] 1908 Reval Anlaşması ile başlayan bu gizli anlaşmalar için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim–4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, 2. basım, İstanbul, Aralık 1999, s.23 vd.

[10] Lenin, Collected Works, c.21, s.430'dan aktaran Doğu Perinçek, Lenin Stalin, Mao'nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınları, 3. basım, İstanbul, Temmuz 1992, s.99 ve ayıca bkz. S.26/ dipnot.

[11] Bu konuda bkz. Doğu Perinçek, "Cihan Savaşı ve Talat Paşa", Teori, Mart 2006.

[12] Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasim 2003, s.120 vd

[13] Doğu Perinçek, Kemalist Devrim–5 Kemalizmin Felsefesi ve Kaynaklan, s.n, Kaynak Yayınlan, Ekim 2006.
 

Etiketler
Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,440
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

SON KONULAR



Geri
Üst