Jet Hızıyla Balkanlar

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Yazkan Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 17
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 11,248

Yazkan

Ana Kamp
Mesajlar
25
Tepkime Puanı
0
Yer
İstanbul Anadolu
[size=10pt]

Jet Hızıyla Balkanlar.

6 ay önce arkadaşlarla bir yemek te karar verdiğimiz Balkanlar yolculuğundan, bayramın son günü (12 Eylül) hayırlı olması dileği ile döndük.
Başlangıçta 20 gün civarında planladığımız Yunanistan ( Kavala_Selanik_ Asprovolta) , Makedonya (Bitola(Manastır)_Prespa_Ohrid_Üsküp ), Karadağ ( Kotor ), Bosna Hersek ( Mostar_Saraybosna), Hırvatistan ( Dubrovnik_Split_ Dalmaçya kıyıları_Zadar_ Hvar ve Korcula adaları_ Plitvica ve Krka Ulusal Parkları ) rotamızı beraber seyahat ettiğimiz arkadaşlarımızın zamanları nedeni ile kısıtlı yerleri görerek, yaklaşık 3500 km lik bir rotada 8 gece 9 günde tamamladık. Bu yolları defalarca gezmiş Karavancı ağabeylerimizden Sn. Rüzgar dan da rotamız hakkında görüşlerini aldık. Çok teşekkür ettik.
Gezimiz eğlenceli ve keyifli geçmesine rağmen bu bölgeyi bu kadar kısa bir zaman içinde tamamlamayı kimseye tavsiye etmem. Bu nedenle Nur ( Eşim ) ile Hırvatistan, Karadağ ve Yunanistan rotasını ayrı ayrı zamanlarda tekrar gezmeyi düşünüyoruz. Özellikle Karadağ için ayrı bir zaman ayıracağım.

Daha Önce yaptığım Yurtdışı seyahat ve gezilerimde geri dönüş yaptığımda bu kadar olumsuz etkilenmemiştim. Belki de şimdiye kadar hiç karayolu ile dönmemiş olamamdandır. Daha önce bulunduğum ülkeler, medeni ( bu da ne demekse ), daha eğitimli ve kültürlü diye varmış olduğum bir yargı sonucu kendi ülkemin koşullarını haklı görmüşümdür. Ama böyle değilmiş.
Bir kere biz karayolu yapmayı bilmiyoruz. Hadi Yunanistan yollarını AB hibeleri ile yeni yapmış diyelim ama yıllardır ellenmeyen doğu bloku diye bahsedilen koşullardan gelen Makedonya ( gerçi bir ara şehirlerarası yolda Arnavut kaldırımından 1-2 km gittik ), Karadağ, Bosna Hersek, Hırvatistan yolları bizim yollara 78 basar. Tamam dar ve zor yollar ama zemin ve altyapısı güzel. Dönüşte geçtik sınırdan bizim tarafa, başladık hoplamaya zıplamaya. Bunu belki günlük yaşantımız içerisinde bu kadar hissetmiyoruz, kanıksamışız artık herhalde. Asfalt bozulmuş olmasa bile zemin düz değil. Yıllardır bu Karayolları işini anlamadım. Bizim kullandığımız bu yolları bu işin yetkili ve sorumluları kullanmıyor mu ? onlar kullanmıyorsa onları yönetenlerde mi kullanmıyor.

Yunanistan sınırından girdikten sonra Keşan kavşağına kadar oluşan trafiğin %80 inin gümrükten geçen araçlar oluşturuyor bizim tarafta yollar eğri büğrü. Hadi araçlar yolu bozuyor diyelim ‘ ki bunu da engellemek elimizde olmalı. Aynı TIR Yunanistan’dan geliyor.
Bu gezimizde bizden daha kötü araç kullanan ve kötü trafiği olan bir ülke daha varmış bunuda görmüş yaşamış olduk, Arnavutluk ! Bekli de iki ülke arasındaki ilişki bu davranışlara da örnek olmuştur. Hiç kural yok. Yollar bizden daha kötü. Podgorica=Shkoder ( Bizdeki adı İşkodra) bu yolu kesinlikle kullanmayın gerekirse Kuzey kutubunu dolaşabilirsiniz.
Bu kadar yorumdan sonra artık yola çıkalım.

Yola Çıkmadan
Yaklaşık 6 altı ay rota üzerinde çalıştım. Önce “google maps” kullanıyordum daha sonra( google erişiminin engellenme kararından sonra) bir arkadaşın gezi yazısından öğrendiğim “Autoroute 2010” rota programını edindim. Bu programın güzel yanı offnet çalışıyor olması ( yani bilgisayarınıza yüklüyorsunuz aynı zamanda GPS ile entegre seçeneği de var ) ve harita güncel. Seyahat esnasında ise hem TOMTOM hemde NAVTURK Navigasyon cihazlarından destek aldık. ( şehir içi geçişlerinde oldukça faydası oldu ). Ayrıca Remzi kitap evinden de bir Hırvatistan haritası edindik. (balkanları da içeriyor.) Telsizlerimizi kontrol ettik, şarjlı şekilde tutuyoruz.

Sonra Vize ve diğer istenilen evrakları temin işlemlerine başladık. Önce Pasaport larımızı yeniledik.
Pasaport; İnternet üzerinden randevu aldık. Koşulları Emniyet Genel Müdürlüğü Web sitesinde var. Sorunsuz başvuru sonrası üçüncü günde eve teslim edildi. ( İstenirse neler oluyor. Eskiden sahibinden başkasına teslim dahi edilemiyordu ). Biometrik Pasaportlarımız oldu. Gümrük kapısı geçişlerinde dikkat ettim bizden başka eski pasaportları kullanan ülke yok gibi. Başvuru sırasında Kitaro dinleyen parmak izi alan polis arkadaşa Vangelis tavsiye ettim. daha sonra da mailleştik )
Yunanistan vizesi; Web ortamında vize için istenilen evraklar bulunuyor. Vizeyi de 3 gün sonra aldık. Yalnız Nur ve bana bir aylık vize verirlerken, bizim karavanla gelecek dediğimiz ve sponsor olduğum arkadaşıma 3 ay eşine ise bir ay vize verdiler. Bir ara tüm pasaportları alıp sormaya gidecektim. Sonra bunlar bizden değil herhalde diye düşündüm.
Karavanın bakımlarını yaptırdım. Lastikleri yenile, genel periyodik bakım, Alarm taktır, Başoğlu’nun yapamadığı kapıyı ve depo kapaklarını yaptır.( Karavan 2003 Başoğlu yapımı ) Temizlik ve erzaklar derken artık hazırız. Nur ‘un erzak alışverişi yapma isteğine karşın oralarda da her şey vardır dememe rağmen yinede savaş hazırlığı gibi alışveriş yaptık. Bir tek çay konusunda yanlış düşünmüşüm, yeterli çayınızı almalısınız. Demleme çay hiçbir yerde yok, hatta Arnavutluk da gördüm çay olarak granür kullanıyorlar eski "oralet"ler gibi. Bizde on günlük seyahat için 2 kilo çay vardı.

Yola Çıktık.
Aylardır planladığım ve yıllardır hayal ettiğimiz yolculuğa çıkıyoruz artık. Eskiden yolculuk öncesi heyacan hissetmezdim. Biz İstanbul Yakacık da oturuyoruz. Sabah erkenden yola çıkmak için Akşam , Yeşilköy’de beraber seyahat edeceğimiz arkadaşlarımızda kalacağız. Bu nedenle Akşam iftar vakti evi terk ettik.
İki karavan 3,5 aile seyahat ediyoruz. Bizim Karavanda karı koca arkadaşlarımız, ben ve Nur. Diğer karavanda arkadaşlarımız ve annesi var. Sabah 05:30 da ikitelli gişeler çıkışında buluştuk. Çocukları var gelemez dediğimiz “Varan” ailesi bizden önce gelmişti. Yarı uykulu halde ilk durak olan kahvaltı yerine doğru hareket ediyoruz. Yer belli değil.
Bu arada Atatürk hava alanı girişindeki benzinciden depoyu litresi 3.0x TL= (1,57 €) dan dizel doldurduk. Bu seyahat süresince aldığımız en pahalı yakıt. En ucuz yakıt Makedonya da litresi 0,96 € (1,84 TL) . Ekonomik krizde olan yunanistanda ise 1,42-1,44 € arasında

Yolculuğun ilk molasını Malkara civarında sabah kahvaltısı için saat 07:30 da verdik. Tertemiz ve güneşli bir hava, mis gibi ot ve toprak kokuları geliyor. Yaklaşık 30-40 dakika oyalanıyoruz. Evden getirilen sıcak börekler eşliğinde kahvaltı ediliyoruz ve yola devam. Yol üzerinde Keşan kavşağında saat 09:00 da açılan Migros’un ilk müşterileri biz oluyoruz, bu kadar alışverişe ilave yeni Rakı takviyesi.
Yurt içi oldukça seyahat etmişimdir ama Keşan Kavşağı sonrasında İpsala ya doğru ilk kez gidiyorum. 09:30 gibi Gümrüğe geliyoruz.

Nedenini anlamadığımız ve anlatamadıkları Uluslararası ehliyeti İpsala Turing ofisinden, her araç için bir kişi olmak üzere alıp, her bir ehliyet için 252 TL yi bayılıyoruz. Başka bir şey için para isteseler belki daha mantıklı Örneğin Karadağ ( Montenegro ) gibi. Bir yıl için 10 €. Çevreyi Kirletme adı altında bir bedel alıyorlar. Yurtdışına araçla çıkış için gerekenler arasında bulunan bu uluslararası ehliyet konusunu önce Turing tarafında araştırdım. Almam gerektiğini ilettiler ama başka yapmam gerekenlerde olduğunu söylediler örneğin Triptik gibi, ama Triptik alma gereği yok.
Araçla ilgili yapılması gerekenler ki aynı zamanda vize içinde gerekiyor. Uluslararası Trafik sigortası ( Yeşil kart dedikleri ) bu herhangi bir sigorta acentası tarafından yapılıyor. Yine aynı acentaya yurt dışı sağlık sigortasınıda yaptırırsanız iyi olur. Aracın yurt içi trafik sigortası ve Kaskosunu da zeyil ettirebilirsiniz ( Ben yaptırdım ).
Bu uluslararası ehliyet konusu da saçma ama eğer Yunanistana gidecekseniz maalesef yaptırmak gerekiyor. Gitmeden önce Turing ile görüştükten sonra Yunanistan Başkonsolosluğunu aradım. Türkçe bilen bir bayanla konuştum.
• Ülkenize Karavanımla seyahat etmek istiyorum uluslararası ehliyet gerekiyor mu ?
o Evet
• Peki Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilen ehliyetler uluslarası neden tekrar böyle bir şey isteniyor.
o Onu biz bilemeyiz
• Neyi bilemezsiniz Ehliyetlerin uluslararası olduğunu mu ? Niçin istendiğini mi ?
o ---------------
• Bakın bu ehliyetimle avrupanın diğer ülkeleri Almanya, Fransa, İspanya da araç kiralayıp kullanabildim. Niçin Yunanistanda kullanamıyorum ? Almanya da arkadaşımın aracını kullandım. Avrupa birliği ülkelerinde aynı kural veya yöntemler geçerli değil mi ?
o Beyefendi siz nereyi aradınız ?
• Yunanistan konsolosluğunu ( gelen cevap dan anladım tongaya düşürüldük )
o Evet Burası Yunanistan konsolosluğu ve biz istiyoruz. İyi günler.
• -------------------------------

Bunun üzerine yukarıdaki içerikte neden başka bir ehliyet istendiğine dair konsolosluğa email attım. İki gün sonra Hem Türk hem Yunan vatandaşı olan bir bey aradı ve kendisinin Yunanistan’dan yeni geldiğini ve Türk ehliyeti olduğu için kendisininde Turing den ehliyet aldığını söyledi.” Beyefendi bunu email ile de iletirmisiniz “ dediğimde ” işte size sözlü olarak söylüyorum” dedi ve email gelmedi.

Biz Turing İpsala gümrük de ehliyetlerimizi alırken motorsikleti ile seyahat eden bir arkadaş içeri girdi. Yunanistan gümrüğünden almamışlar, ehliyet almak için geri dönmüş. Burnundan soluyordu. Aynı güzergahta hareket edecekmişiz birbirimize iyi yolculuklar diledik.

Türk Polis _ Türk Gümrük sonrasında FreeShop alışverişi. Oldukça ucuzdu Nur sadece sigara takviyesi yaptı. Ve gezi boyunca sadece Türkiye tarafında var olan ( araçların resmini çekiyorlar) ikinci gümrük geçişi sonrası Meriç Nehri üzerindeki köprüye doğru ilerliyoruz. Resimlerde gördüğümüz ve anlatılan manzarayı bizde canlı görüyoruz. İki sınırın olduğu iki ülke bayrağının yan yana dalgalandığı noktada Türk ve Yunan askerleri yan yana ve beraber sigara içiyorlar. İki ülke arasınadaki gümrüklerin bu kadar ayrı olduğunu birde Hırvatistan _Karadağ geçişinde gördük, bakıldığında araya bir Andorra sığar gibi görünüyor.
Yunanistan gümrüğüne geldik. Sıra var yaklaşık 40 dakika bekledik. Bu arada altı ülke sınırı geçtik bizim sınır kapısı kadar düzenli ve her yönü ile güzel ve modern olanı yok. Sıra yavaş yavaş ilerlerken bir ara durduğumuz yer dikkatimi çekti sanırım bir dönemler gümrükden geçişlerde burayı sterilizasyon için kullanıyorlarmış, mini bir tünel ve fıskiyeler . Ayrıca Tüm bu ülkelerde gördüğümüz trafik kazalarında ölenlerin anısına kaza yerine yaptırılan klise minyatürünüde ilk kez gördük. Sorunsuz ve “Komşi” li işlemlerden sonra ”iyi yolculuklar” dilekleri ile artık Yunanistan topraklarındayız. Nur la beraber iki yıllık karavanlı yaşantımızda ilk kez ülke dışında karavanımızın tekerleği dönüyor. Birbirimize iyi yolculuklar diliyoruz. Hedef Kavala
Kavala Şehir merkezine girmeyip sadece mola verip yemek yemek istiyoruz. Bu nedenle Kavala’nın banliyosunda “Pentakosion” parkının önündeki balıkçı barınağı içerisine araçlarımızı park ediyoruz. Aynı zamanda Karavanlarıda göreceğimiz ve genel kural kalabalık ve yerli halkın olduğu restaurant iyidir mantığı ile bir restaurant’a oturuyoruz. Ben önce yerel olan bir bira istiyorum. Yemekler harika 7 kişi 2 çocuk için yediklerimize 103 € ödüyoruz ama kımıldayamıyoruz cok yedik ve çok lezzetliydi. En az 8 bira içtik. Hanımların isteği ile 8 km geri dönüp Kavala kurabiyesi alıyoruz. Kurabiyeler bize 3-4 gün eşlik ettiler. Çok övülen Bademli Kavala Kurabiyesi için geri dönülmeyebilirdi de. şimdi doğru ohrid’e.

Hırvatistan’da çok vakit geçirmek uğruna vardiyeli olarak araç kullanarak böyle bir hedef koyduk. Otobandan gidiyoruz. Yollar düzgün ve oldukça da hızlı yol alıyoruz. Selanik civarlarına gelirken yağmur başladı. Kozani yönüne doğru giderken yoğun bir sis bastırdı nerdeyse önümüzü göremiyoruz. Bu arada yerini tam hatırlamadığım bir yerde Selanik civarında 2,4 € otoban geçiş bedeli ödedik ama yolun girişimi yoksa çıkışımı anlamadım. Florina yönüne doğru ilerliyoruz hava yağmurlu, kapalı pek keyif vermiyor. Otabana yakın bir benzinciden depoları dolduruyoruz be arada arkadaşın kısa farlarından biri yanmıyor. Yaklaşık yarım saat uğraştırdı. Bu arada İstasyonda Gümülcineli bir arkadaşla yarı Türkçe sohbet ediyoruz. Artık yol azaldı ama hedef akşam Ohrid de olmak. Niki sınır kapısına geliyoruz. Bir karmaşa bir düzensizlik. Yunanistan sınır kapıları en karışık ve düzensiz gümrükler aynı zamanda binaları da eski dökülüyor. Herhalde AB buralar için hibe vermemiş. Belkide sınırları kaldırınca gerek kalmayacaktır diye mi düşünüyorlardır. Önümüzde 10 -12 araç var ama tam olarak sayamıyoruz. Her gelen araç birbirinin önüne geçmeye çalışıyor. Arkadaş pasaportları ve evrakları alıp Memurların olduğu ofise gidiyor biz bekliyoruz. Yaklaşık bir saat harcadık. Yunanistan sınırından çıkıp 100 metre sonra Makedon sınırından geçtik. Burada Uluslar arası ehliyet sormuyorlar. Makedonya ya girdik yolların kalitesi değişti ama bizim yollardan kesin iyi. Bitola _ Ohrid arası yol kötü. Sanırım çalışma nedeni ile yolu köy yoluna yönlendirmişler işte bu bölümde bizde parke taşı olarak bilinen bir yoldan geçtik. Saat 23 civarı Ohrid meydanındayız Kril anıtının olduğu meydana park ettik. Yolcular baygın çoğu uyuyor. Meydan kalabalık cumartesi akşamı gürültülü, insanlar eğleniyor. Biz yorgunluktan bayılacağız. Elimizdeki listeden kampları arıyoruz iki tanesi kapalı. Bir taksici yardımı ile pestani yakınındaki kamp ile görüşüyoruz. Telefondaki adam İngilizce bilmiyor bizde onun ne dediğini anlamıyoruz. Sonunda taksici bizim yerimize anlaşıyor ve 4 € karşılığı bizi götürüyor. Gecenin bir vakti değer diye düşüyoruz peşine. Kampa girdik ve hemen uyuduk. Sanırım saat 01:30 civarı idi. Yaklaşık 21 saattir yollardayız. Ama yolculuğun en uzun ve zor bölümünü bitirdik. Üç sınır geçtik üç farklı ülkede bulunduk. Yaklaşık 900 km yolu arkamızda bıraktık.
Bakalım sabah nelerle karşılaşacağız.

Ohrid
Sabah kalktık mükellef bir kahvaltı hadi gidip gölde yüzelim talepleri ile göl kenarına indik. Görüntü mükemmel güzellikte. Su pırılpırıl hava mükemmel. Yemyeşil bir arka fon dağların tepelerinde bembeyaz bulutlar. Yaklaşık iki saat su keyfi yapıyoruz. Yüzüyoruz manzara seyrediyoruz. Hanımlar ağırlık yapsın diye taş topluyorlar. Gölün karşı tarafı Arnavutluk. 20 yaşlarında 3 genç de yüzüyorlar. Sohbet ediyoruz içlerinden biri İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmış bayramdan sonra kayıt için İstanbula gelecekmiş. Güzel de Türkçe konuşuyor ama zaten halası istanbulda yaşıyormuş.
Artık toparlanıp yola çıkma zamanı. istemeyerek de olsa yola çıkmalıyız. İki araç için toplam 20€ ödüyoruz. Aslında kamp çıkışında sağa dönsek 15 km sonra Arnavutluk sınırı ama henüz Ohrid’i görmedik sola dön devam. Gece göremediğimiz yolun manzarası karşısında durup resim çekiyoruz. Yol üzerinde trafik kazası nedeni ile ölenler anısına yapılan bir klise minyatürü var içine girip ibadet yapılabilir. Herhalde aile varlıklı diye düşünüyoruz. Ohrid şehir merkezine geliyoruz. Karavanları göl kenarına merkeze biraz uzak bir yere parkediyoruz. Kale eski şehirde tur derken üç saat geçmiş. Göl kenarında yemek yedik. Harika ve ucuzdu. En fazla Türk bayrağını burada gördük. Burayı çok beğendik. Bunun için dönüşde de uğradık. Artık teker dönmeli Struga üzerinden yaklaşık 30 km sonra Arnavutluk sınırı

Arnavutluk
Bu güzergahta seyreden arkadaşların tavsiye ve yorumlarına uyup Arnavutluğu bir solukta ve gündüz geçmek istiyoruz. Makedonya çıkış _ Arnavutluk giriş işlemlerinden sonra Arnavutluk gümrüğü park yerinde Küçük ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere Arnavutluk parası Leke alıyoruz. Sn. Rüzgar’ın anekdotu aklımıza geliyor.” Paramız varken harcayamadık diyordu”
Arnavutluk farklı bir ülke yoldaki araçların yüzde yetmişi Mercedes diyebiliriz. Ülkenin yüzölçümünün yüzde otuzu araba hurdalığı hele işkodra ya giderken resmen hurda kamyonlardan oluşmuş bir tünelden geçiyorsunuz. Bir Arnavut vatandaşdan öğrendiğimize göre ülkede iki sınıf araç varmış. Bir grup sadece ülke içerisinde dolaşabiliyormuş. Bunlar değerinin onda biri fiyatla satılıyormuş. Diğer grup normal yani yurtdışına çıkabilen araçlar. Birinci grup yurt dışında çalışan Arnavut vatandaşların ülkelerine getirip parayla çaldırdığı daha sonrada sigortadan bedellerini tahsil ettikleri veya komşu ülkelerden çalınan araçlarmış.
Yollar bizden kötü ve bizden kötü araç kullanıyorlar çünkü kural yok. Otuz yıldır İstanbulda araç kullanıyorum burası şaka gibi trafikteki her araç her an her şey yapabilir. İleri Sürüş Eğitimleri Organize eden bir arkadaşım E5 karayolu dünyanın en tehlikeli yolu demişti ona söyleyeceğim gitsin Arnavutluğu görsün. Bizim gibi onlarda da yolda çalışma var, işaretleme yok, yol trafiğe açık, yol çizgileri yok. Kısaca yol olarak asfalt dökülmüş işte okadar. Oda paramparça .
Sınırdan sonra güzergah Elbasan dures üzerinden İşkodra ve Mulligan sınır kapısı yani sahil yolu denilen güzergah. Yine sn. Rüzgar ile email’leşmemizde” bir daha dağ yolunu kullanmayacağım” demişti. Gerçektende kullanılmamalı. Dönüşte podgorica=shkoder ( işkodra )üzerinden geldik denemez olaydık. Dik bir iniş sonrası Elbesan sınırdan 60 km. İlk paramızı harcamak için meyva satan bir kızın yanında duruyoruz. Taze meyvalar ve kuru incir alıyoruz. Meyvalar bitti ama kuru incirler İstanbul’a. Ülkenin fakirliği belli Tren yolundaki viyadükleri gördüğünüzde trene binmezsiniz. Yinede doğa yemyeşil yol zaman zaman nehir kenarından ilerliyor. Akşam hava kararmadan Dures’e geliyoruz. Burası Arnavutluğun en güzel şehri herhalde banliyosunda tatil beldesi kafe/bar/restoran dolu. Dures _Tiran arasındaki Otoban denilen yolda kuzeye doğru çıkıyoruz. Sonra Batıya İşkodra’ya yöneleceğiz. Artık hava karardı. İşkodra da şehir içinden sınıra yöneliyoruz. Burada tek şeritli tahta köprüden geçiyoruz. Tereddütlüyüz köprü yıkılır mı acaba diye. Yolu kim kaparsa o geçiyor. Köprü kısada değil hani. Köylerin içinden geçerek 18 km sonra sınıra geliyoruz.

Karadağ pas, direk Hırvatistan
Arnavutluk ve Karadağ sınırları tek ofis gibi Arnavut polis arkadaş geçen yıl Ankara gölbaşında Polis Akademisinde bir yıl eğitimdeymiş. Sohbet etmek işlemlerden uzun sürüyor ama yolumuz uzun diyerek ayrılıyoruz. Arnavutluğu bu güzergahtan geçişin en zor yeri burası ‘ki biz direk Bar gitmeyi tercih ettik. Bar’a ( bu şehirin adı yoksa bu kadar yoldan sonra iki kadeh içelim için değil ) gidiyoruz. Köy yollarında bir sürü ağaç dalı kırdık herhalde. Yollar çok dar Allahtan vakit geç karşıdan gelen yok. Hiç yön tabelası yok hedef haritaya göre bir sonraki köye doğru.
Bir köy meydanında durup nereye gideceğimizi keşfetmeye çalışırken arkadan bir binek araç yanımızda durdu. Türk kökenli bir aile İşkodralı olup Bar’da ( ama o bar değil ) çalışıyorlarmış. Çok güzel Türkçe konuşuyorlar sorduğumuzda “biz Türk kökenliyiz ve kendi içimizde Türkçe konuşuyoruz Türkiye de yaşayan birçok akrabamız var” dediler. Ne güzel Bir kez daha gurur duyuyoruz. Bugünde Pazar evlerine dönüyorlarmış. Beni takip edin dedi. Bar’a kadar bizim hızımıza uyarak klavuzluk yaptı. Bar’da gideceğimiz yönü gösterdi. Teşekkürlerle ayrıldık.

Budva üzerinden Hırvatistan sınırına gideceğiz. Güzel manzaralı yollardan geçmişiz ama bunu dönüşte gündüz geçince anladık. Hedef Hırvatistan o nedenle bir an önce Dubrovnik’e varmalıyız. Tivat’a gelmeden yakıt ihtiyacımız için bir benzincide duruyoruz. Bu arada Kotor fiyord’unu dönmemek için Vapur’u sorduk. Şu an saat 23:00 civarı ve vapur çalışma saatlerini bilmiyoruz, boşu boşuna gitmeyelim. Zaten yeni açılan tünel den de geçsek içinde bulunduğumuz yorgunlukla fiyord’u dönemezdik. Tivat’ ı geçtikten sonra Vapur’a ulaşıyoruz. Her bir araç için 7 € ödüyoruz. Helal olsun bunuda dönüş yolundan sonra söyleyebildim. Vapurdan indik.Telsizden “arka sol lastik inik abi”. Yol boyunca hep biz kargalık yaptık ama hiç pisliğe bulaşmadan geri dönebildik. Polisin kontrol yaptığı bir boşlukda durduk, polise de sorarız diye. Anlaşabildiğimiz “geri dönün”. Yaklaşık 3-4 km sonra benzin istasyonu gördük. Lastik tamircisini kısaca lastikçiyi tek görevli olan kıza anlatamadık. Neyse lastiklere hava bastık, gidelim görelim diye yola devam dedik. Lastiklerde hala aynı hava var, ne bereketli havaymış.
Dağın içindeki Karadağ sınırına geliyoruz. Burada iki sınır arası 5 km var herhalde. Nihayet Hırvatistan sınırına geldik. İpsaladan sonda en düzenli gümrük de burası. Sadece Hırvat gümrüklerinde bayan görevliler gördük. İçeriden şen kahkaha sesleri geliyor. Saat 02:00 civarı sınırı geçiyoruz. Kamp tabelaları başlıyor. Biz Dubrovniğe yakın bir yerde kalmalıyız. Nihayet şehre 10 km mesafede Mlini deki Kate kampa giriyoruz. Saat 03:00 civarında uyuyoruz. Yapmamamız gereken bir saat te kampa girip ne kadar dikkat etsek de çıkardığımız gürültünün cezasını sabah yakınımızdaki Belçikalı karavancı arkadaşlardan görüyoruz. Nihayet Hırvatistan ! İstanbuldan çıktık ikinci gecemizi dubrovnik de uyuyarak geçireceğiz. Ohrid (Makedonya ) ayrıldıktan sonra 12 saatte 10 sınır kapısından geçtik. İstanbulda sonra yaklaşık 1500 km

Dubrovnik
Sabah, dün geceden rahatsızlık verdiğimizi, yaptıkları müzik yayınından anladığımız, karavancı komşularımızın çaldığı marşlarla uyandık. Kahvaltı Hazırlığı ve sabah kişisel temizliklerimiz sonrası akşam pek farkına varamadığımız kamp ortamının değerlendirdik. Artık biraz da sabit kalalım düşüncesi ile Türkiye dönüşüne hazırlık için açık Gezginler oylaması ile referanduma gittik. Gezginler oylaması sonucuna göre burada kalmaya karar verdik. Soru “başka yere mi gidelim ?” karşılığı olduğu için sonuç “Hayır” çıktı.

Oy kullananların çoğunluğu deniz banyosunu tercih etti ama Gökhan (diğer karavanın sahibi) ile ben kendimize dün akşamki yerimizden daha iyi bir yer bulup yerleşme ile uğraştık. Bu yaklaşık iki saat sürdü. Şimdi artık servi ağaçları arasından Adriyatik manzarası ile karavanlarımızın önünde oturabiliyoruz. Çadırları kurduk, tentelerimizi açtık, depolarımızı doldurduk. Deniz banyosundan gelen arkadaşlarında katılımı ile kahvelerimizi içtik.

Bu arada önce Hollandalı bir karı koca ziyaretçimiz oldu. Türkiye’ye gideceklermiş. Daha önce İtalya üzerinden Türkiye’ye gelmişler Ege’yi Güney’i ve iç Anadolu’yu dolaşmışlar. Geldiğimiz güzergahdan gitmeyi düşünüyorlar. Bizde anlattık. O sırada genç bir Alman arkadaşımız daha oldu. Onlarda geldiğimiz güzergah üzerinden Türkiye ye gitmişler. Hep beraber Hollandalı ailenin yol planını yaptık. Beraber demleme çayımızı kahvelerimizi içtik. Onlarda bize Hırvatistan için önerilerde bulundular. Önce Hollandalı aile yola çıktı. Sonra Alman gençler vedalaşmak için yanımızda durdu. Dayanamadım karavanlarını görmek istedim. Bunu hiç yapmam ama karavanları Hymer’ın katalog modeli Bordo Ford transit araç gri renk. Karavan yarı integre model. Onlarda Mostar_Üsküp güzergahı üzerinden ülkelerine döneceklermiş.

Tavsiyeleri de alarak Günlük programımızı yaptık. Önce dubrovnik eski şehir turu, arkasından deniz, turun içerisinde yemek var. Bu gezimiz de herhalde iki akşam yemeği yiyebildik. Genelde geç öğlen yemeği akşam da idare etti. Toparlandık,Şimdi şehre nasıl ineceğiz ? Kampın ofisin de sorarız dedik, ama baktık kimse yok. Kapıda cama yapıştırılmış bir not ” Saat 12:00_17:00 arasında ofis kapalıdır. Lütfen çıkışlarınızı saat 12:00 öncesi yapınız”. 12.00 sonrası çıkışlarda yarım gün ücreti alınır.” Kampın kapısı açık.

Başımızın çaresine bakacağız artık. Kampın karşısındaki restorana sorduk. 20 dakikada bir toplu taşıma otobüsü varmış. Birde isterseniz biz sizi götürebiliriz dediler. Bilmediğimiz bir yolda gideceğimize istediğimiz yere ulaşırız düşüncesi ile ikinci yöntemi tercih ettik. İki araç ayarladılar. birinde arka koltukta çocuk koltuğu var ve arka taraf oturulacak gibi değil pis. Neyse homurdanarak bindik. Bu pahallı bir yol oldu. Dönüşte otobüsle döndük. Kalenin doğu kapısında indik. Önce para değiştirdik. Kuna aldık. Resim çekerek aşağıya indik. Liman (eski) olan yerde yemek yedik. Burası oldukça kalabalık Dubrovnik’in en turistik alanı. Tekne turlarının kalabalıklığı da var. Yine enfes şeyler yedik. Yerel biralar içtik. Sonrasında eski şehrin içine dağıldık. Ailelerin hepsinde telsiz var zaman zaman kontrol amaçlı haberleşiyoruz. Buna rağmen Nur’la ben bir ara kaybolduk.

Hediyelik alışverişler sonrası denize girmeyecek miyiz soruları ile limanın (kalenin dışında) hemen yanındaki plaja doğru yöneliyoruz. Hava artık acele edin akşam olacak kıvamında ama bir an önce Adriyatik sularında yüzme isteğimiz bunu önemsemiyor. Gençlik yıllarımızın Kumburgaz, Şile, kilyos şartlarında denize giriyoruz. Havlu ile soyun, havlu ile giyin duş yok. Islak mayolar elde plajı terk ediyoruz. Nur” ver mayonu poşete sarıp çantaya koyalım “ diyor ama bu işin raconu bu diye vermiyorum rahat davranmaya endeksliyim buralarda. Buna etrafımda gördüğüm insanların davranışları teşvik ediyor. Bende Ortama uyuyorum.
12 numaralı hat otobüsleri Mlini’den geçiyor. Durak tam teleferik istasyonunun önünde arkadaşlar teleferikle yukarı çıkma taraftarı. Akşam bir başka görüntü gerçi gündüz gözü ile göremedik ama. Otobüse biniyoruz. Nakit olarak ödüyoruz. Geldiğimizde ödediğimiz ücretin yarı bedeline geri dönüyoruz.
Otobüsün içerisinde bir kez daha anladım ki, dünyanın en gürültülü insanları bizleriz. İtalyanlar, Japonlar, Almanlar, Yunanlılar, Araplar çenemize su dökemezler.
Kamp’a geldik. Bu akşam karavan önü keyfi yapacağız. Menü; meyve, çerez, yerli şaraplar, ve olmazsa olmaz yeni Rakı. Sohbet genellikle geçen iki günü içeriyor. Memleket meselesi konuşmuyoruz. Senelerdir çözemedik buralarda da uğraşmayalım. Zaten buradan çözemeyiz. Döndüğümüzde kaldığımız yerden devam ederiz. Mesela bu gezide hiçbir takıma antrenörlük de yapmadık. Böyle daha güzel nede olsa tatildeyiz. Sohbet için de yeni konular var.
Yarın sabah burayı terk edeceğiz. Önce Mostar’a sonra Split Dalmaçya tarafına. Akşam konaklayacağımız kamp da olmalıyız. Elimizde Hırvatistan kamplarının listesi var ama sabah arkadaşlardan aldığımız kamp tavsiyelerini değerlendireceğiz. Artık iyi geceler uyku zamanı.

Mostar üzerinden Split’e doğru
Yine pasaportlara sekiz damga yiyeceğiz. Bu güzergah ilginç geliyor insana Mostar bilindiği gibi Saray Bosna’da olmasına ve Saray Bosna_Hırvatistan sınır komşusu olmasına rağmen her iki ülkeye de iki kez girip çıkacağız. Web de Hırvatistan’a ait bilgilerdeki trafik kuralları için “bu kural ve istekler Saray Bosna geçişi içinde geçerlidir” diyor. Saray Bosna Adriyatik sahilinde 10-11 km uzunluğunda bir sahil şeridine sahip. Görünen o ki bu iki ülke çok fazla iç içe. Zaten sınır kapılarındaki binalar dahi ortak. Sınırda hangi ülkeden çıkıyorsanız o ülke görevlileri ilgileniyor. Diğer tarafta ona güveniyor.
Sabah kalktık. Marşları duyamayınca “demek ki dün akşam usluymuşuz aferin bize dedik. “ Kahvaltı, sonrası toparlanıyoruz. Bu biraz nerde akşam orada sabah türünde bir gezi. Karavanlarımıza su takviyesi yaptık, ne olur ne olmaz. WC tanklarımızı boşalttık. Harun hesabı ödemeye gitti. İki gece için 83 € ödedik. Hesap karavan+Kişi+Elektrik olarak hesaplanıyor. Kamp çok temiz Nur ile şimdiye kadar gördüğümüz en temiz kamp. Sadece karavanların yerleşimi çok düzensiz konuklar istediği yere park edebiliyor. Farklı kültürlerden insanların farklı davranış ve istekleri var. Buna göre ve bana göre kurallı ve düzenli yerleşim olmalı.
Hadi artık marşa basma zamanı ( Türkçemizin lastikli tarafı bu marş karavanı çalıştırmak için, diğer marş dündü biraz melodik olsaydı keşke )
Yine muhteşem manzaradan Dubrovnik’i seyrederek şehrin Split yönündeki çıkışında bulunan yeni köprünün çıkışında duruyoruz. Burada yol üzerinde yapılmış seyir yerinde hemen hemen tüm turistlerin yaptığı gibi resim çekiyoruz. Karavanlar yolun karşısında olduğu için çocuklardan birinin su isteğini bu yolculuk daki en pahalı şeyi alıyor Figen 2 küçük su 5 € . Yine güzel manzara seyri ile devam. Dubrovnik’ten 60 km sonra Saray Bosna sınırı bu sınır formalite gibi. Neum sonrasında tekrar Hırvatistan’a giriyoruz. Şimdi Opuzen ‘e girmeden Metkoviç yönüne dönüp buradaki sınır kapısından tekrar Saray Bosna’ya gireceğiz. Opuzen Neretva Nehri üzerinde şirin bir yere benziyor, Kuzey Avrupa ülkelerindeki kanallar üzerindeki şehirlere benziyor. Nehir sol tarafınızda kuzeye doğru yönelerek Metkoviç ‘e ulaşıyorsunuz. Opuzen_ Metkoviç arası 10 km den daha az. Burası’da gayet güzel bir şehir.

Opuzen_Metkoviç arası yol üzerinden yine taze meyve almak için duruyoruz. 240 kuna verip meyva alıyoruz. Meyve satan bayan alman kökenliymiş. Bize almadığımız meyvelerden ikram ediyor. Meyve’lerimizi bahçedeki suyla yıkıyoruz ve iki’ye bölerek yola devam ediyoruz. Sınırı yine sorunsuz geçiyoruz Zaten sınır kapıları bizi tanır hale geldi. Sınırdan sonraki yol çok güzel kısa kısa tünellerden geçerek zaman zaman Nevetra nehrini solumuzda seyrederek ilerliyoruz. Yaklaşık 45 km sonra Mostar. Çok sayıda oldukça düzenli bağ var yol üzerinde. Özlem bağların resimlerini çekiyor. Şehir içine yaklaştığımızda “ Eski şehir ve köprü” yönlendirme tabelalarını takip ediyoruz. Köprüye çok yakın bir otopark bulup araçlarımızı parke diyoruz. Bizdeki gibi özel bir park “2 saati 2€ ilave her saat 1 €. 10 dakika gecikme için ücret alınmaz” olarak bilgilendiriliyoruz.

Mostar
Burası farklı bir yer. Doğası harika tipik bir Osmanlı köyü ama köprü ve nehir burayı çok farklı kılıyor. Ama insanın içini bir sıkıntı basıyor. Su yemyeşil ve tertemiz ama çevre bir o kadar pis. Park yerinden önce nehir yatağına iniyoruz. Sağa sola dağılmış eski köprüden kalma taşlar var. Köprü onarılmadan önce su yatağından bu taşlar kullanılmak düşüncesi ile çıkarılmış. Sonra kullanılamayacakları anlaşılınca Köprünün yapıldığı tarihteki taş ocağından yeni taşlar temin edilmiş. Köprünün bir tarafı Müslüman diğer tarafı Hıristiyan mahallesiymiş ama etrafa bakıldığında en azından ibadet yerlerine göre bu çok belirgin değil. Hıristiyan tarafı olarak söylenen yerde cami ve kilise yan yana yine küçük hediyelikler alıyoruz. Tüm gördüğüm şehirlerden aldığım gibi tişört aldım
Yine herkes açlıktan bayılmak üzereyken, köprü manzaralı nehir’in kenarında bir restorana oturuyoruz. Burası Hıristiyan tarafı imiş. Köprünün karşı tarafında olsaydık bizimki Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzerdi. Burada şimdiye kadar içtiğim en güzel birayı içiyorum, adı Mostarsko şişelerin kapakları zeytinyağı şişeleri gibi telli. Yine güzel bir yemek sonrası 70 € ödüyoruz. Yemek sonrası yola çıkacağız. Karavanlara doğru yürürken şık sevimli kahveler, restoranlar görüp resimliyoruz. Otopark için iki karavan için 10 € ödüyoruz. Yolda iftara giden kadınlar görüyoruz, annelerimize benzetiyoruz.

Yeni bir kamp yerine gidecek olmamız nedeni ile bir market bulup alışveriş yapmalıyız. Şehre girip market arıyoruz. Eski şehir UNESCO ve yardımlar sayesinde onarılmış savaş yaraları sarılmış. Ama yerleşim olan şehrin bu bölümünde savaşın kötü izleri hala var. Market sorarken Türkçe seslenen bir büfenin önünde duruyoruz. Karavanı Harun kullanıyordu Nur, Özlem, ben Bizi markete götüreceğini söyleyen kadınla sohbet ederek markete yöneliyoruz. İhtiyaçlarımızı giderirken aynı zamanda Bosna şarapları ve Bosna birası alıyoruz. Fiyatlar bize göre yarı yarıya. Oldukça yürümüşüz ama olsun, dönüşte biraz etrafı yaşıyoruz. Karavanlara ulaştığımızda arkadaşlar bir kafe’de oturmuşlardı. Bize de bir şeyler ısmarlayın diye oturuyoruz. Etrafta çokça gördüğüm dondurmacıların bir sebebi vardır diye bir dondurma yedim, bizim dondurmalardan farkı biraz daha krema ağırlıklıydı pek beğenmedim.

Yine yola koyuluyoruz. Gökhan telsizden ben Markete gireceğim diyor, bizde seni gümrükte bekleriz diye yola devam ediyoruz. Gümrüğü geçerken öğleyin geçtik şimdi geri dönüyoruz diyoruz. Biraz bekledikten sonra hem bekler hem benzin alırız diye Gökhan’a sağda ilk gördüğün benzinciye gel diyerek devam ediyoruz. İlk benzinci “INA” bu şirket gezdiğimiz ülkelerin çoğunda vardı ve genelde Dizel alırken bu istasyonları seçtik. Opuzen e ulaştığımızda batıya yöneliyoruz. Opuzen gece de güzel görünüyor. Bize tavsiye edilen kamp “DOLE” Zivogesce yakınlarında Opuzen’den burası 50 km. Yine gece yarısı oldu. Kampa ulaşıyoruz. Ofisdeki bey niye geldiniz havasında burada 2-3 gün kalma niyetindeyiz, bu nedenle deniz kenarı bir yer tercih ediyoruz. Bunun için ekstra bedel ödeyeceğiz. Yerlerimize bizi araçla götürüyorlar demek ki burası o bahsedilen kocaman kamplardan artık yarın keşfedeceğiz. Yerleşip yatmadan önce masa ve sandalyelerimizi çıkarıp biraz dinleniyoruz.

Split ve Geri dönüş
Dole Kamping’in sinir resepsiyon görevlisine rağmen Harun’un uzlaşmacı, sakin muhabbetinden sonra gece yarısına doğru, yerleşmiş olduğumuz kampta sabah kötü bir hava ile uyanıyoruz. Dün akşam yanımızda olan arkadaşlar ( çadırla seyahat ediyorlardı ) toparlanıp gidiyorlar. Bunun üzerine yine karavanları yan yana getirme işini yapacağız. Dün akşam öylesine yerleşmiştik ama bu kez Split gezisi sonrasına bırakıyoruz.
Burada iki gün kalıp biraz dinlenmeyi planlıyorduk. Yağmurlu bir güne uyanınca kahvaltı sonrası Split’e mi, KRK doğa parkına mı gitsek diye tartışırken bulduk kendimizi. Bir kere yola çıkıp, orta Asya da’ki göçebe atalarımızın ruhunu yakalamıştık. Durmak yok artık. Benim Karavanı Harun’la kamp’a bırakıp, Gökhan’ın karavanı ile çıktık Split’ e doğru yola. Gökhan’ın karavan “Camper” şehir içi için daha uygun.

Split kocaman, limanından civar adalara ve ülkelere feribotların kalktığı bir şehir. Diğer arkadaşlar burayı pek beğenmediler ama benim hoşuma gitti. Niçin bizim şehirlerimiz bu kadar temiz düzenli ve korunmuş değil diye hayıflandım. Eski şehrin merkezinde kilisenin olduğu bir alan var insanlar tarihin içinde yaşıyorlar. Tahta panjurlu taş tarihi apartmanlardan burada da bol miktarda var. Yerleri mermer taşlarla döşenmiş daracık sokaklar. Daracık bir sokakta, minicik bir dükkan’a sıkışmış adı “BUREK” olan bir börekçiden börek alıp yiyerek şehri dolaştık. Şehrin çıkışında yine bir market alışverişi yaptık. Oldukça ucun şaraplar aldık. Ben bu işi bilmem ama arkadaşlar özellikle Özlem’in alın telkinleri ile bizde (Nur ve ben ) bir şeyler aldık.

Bu bölgenin doğası çok güzel. Sayısız yerleşim yerinden geçiyoruz. Bunlar küçük şirin köyler gibi tertemiz bakımlı hepsinin plajı var. Bence Karavanla Hırvatistan’ı gezeceksen buralarda konaklamalı. İçinden geçerken Omis şehri bana farklı geldi. Burası Cetina nehrinin denize döküldüğü yer ve nehir büyük bir kanyonla içerilere kadar gidiyor. Burası için tam bir gün ayrılmalı. Hemen şehrin içinde deniz kenarında büyük bir kamp var, adı Galep.

Aksam yemeğini Kampın tel örgülerinin bitimindeki ( Karavanlardan yürüyerek 10 dakika mesafedeki ) sahil köyünün üç restoranından gözümüze kestirdiğimiz birinde yedik. Tatilin başından beri sebze içeren ilk yemek menüsü bu restoranda karşımıza çıktı. Yemekler gerçekten lezzetliydi. Mutlu mesut, karnımız doymuş olarak döndük. Kamp şimdiye kadar kaldığımız modern ve büyük kamptı. Akşam denize girelim diye birbirimize verdiğimiz gazdan iki kişi etkilendi. Figen ve Harun.

Sabah Kalktığımızda bayramın ilk günü Özlem İstanbul’dan bayram için lokum getirmiş. Büyüklerden başlayarak bayramlaştık. Sonra komşularımıza da anlatarak lokum ikram ettik. Bunlardan Slovak olan karavancılar çıkardıkları TÜRK bayrağı ile bize jest yaptılar.
Şimdi işin zor anı arkadaşlar toparlanıyoruz artık bundan sonrası geri dönüş. Diğer tatil dönüşlerinden farklı bir hüzün hissettim. Herhalde buralar çok hoşuma gitti, kimbilir bir daha ne zaman geleceğiz endişesi yüzünden mi böyle hissediyorum. Yine karavancı bir arkadaşın dediği gibi “46 kez gittim ama ben deli değilim” içeren biz sözdü sanırım.
Beni buralarla ilişkilendiren bir şey de yok. Karadeniz kökenli olup İstanbul da doğmuşum. Neyse iki üç gün daha buralardayız. Artık yola çıkalım. Günlük her bir karavan için 31 € ( karavan+elektrik + Deniz kenarı şerefiye (5€)) ödedik. Şimdi hedef dönüşe bıraktığımız Kotor.


Kotor
Kotor ( Karadağ ) yaklaşık 280 km. Bakalım kaç saat’te varacağız. Saray Bosna sınırına gelmeden yine meyve almak için duruyoruz. İtalyan kökenli Hırvat bir arkadaş. Önce İstanbul _konstantinopolis tartışması yapıyoruz. Ben İstanbul dedikçe, O eskiden Konstantinopolis diye ısrar ediyor. “Sen İstanbul’da kaç kişi yaşıyor biliyor musun” deyip de, kaç kişi olduğunu duyunca “tamam, Hırvatistan toplam dört milyon” dedi. Birde “Melon”’un orijinal adının Kavun olduğunu öğrendi. Bana erik likörü ikram etti, bende dolaptan buz gibi Rakı’yı verince çok beğenip bu ne diye sordu. Hemen golü attım. Bunlar genellikle beraber dolaşır, Melon un isim babası dedim. Neyse bu kadar sohbetten sonra aldığımız karpuz kelek çıktı ama 250 km geri dönemezdim. Seneye kelek bir karpuz alıp geri iade edeceğim.
Bosna Hersek sınırını geçtik Neum’a gelmeden telsizde bir ses “bizi polis çevirdi ceza kesiyor.” Söylememe rağmen kemerini takmadığı ve farlarını açmadığı için 90 € ceza yemişler. Cezayı gidip bankaya ödüyor sonra da polisten ruhsatını alıyormuşsun. Tatil günü olsaydı ne olacaktı? Bunu öğrenemedik. Bu arada biz de bir yerde oturup bir şeyler içtik, gelince onlarda bize katıldılar. Sonra yola devam. Güzel manzaralı yollardan gidiyoruz yine Dubrovnik’ ten geçeceğiz. Bu rota da otobanı da tercih edebilirdik ama otobana çıkmaya değecek kadar, geriye kalan otoban yolu yok. Hem de bu yolun bir bölümünü gece geçmiştik.
Kotor Hırvatistan sınırından sonra 55 km. Dubrovnik Karadağ arasında çok güzel manzaralı yollardan geçiyoruz. Akşam üzerine doğru Kotor’ ulaşıyoruz. Beni en şaşırtan şey 15 gün önce Kilit bahir de fotoğrafını çektiğim, Club Med’in gemisi olarak bildiğim direkli kruze gemisi burada limanda. Biz geldik diye mi bilemem ama biz geldikten biraz sonra gitti. Hava yağmurlu. Önce bayılmadan yemek yiyelim dedik. Tarihi kalenin içine kurulmuş şehri gezdik yağan yağmura aldırmadan. Şehri deniz tarafından gelecek saldırılardan korumak için sahilden başlayan surlar, ilginç bir şekilde dağın tepesine kadar devam ediyordu. Bunu neden yapmışlar hiç gereği yokmuş. Burası öyle bir fiyort ki gelirken buranın sonu yok mu diye söylenmiştik. Bu surların içerisinde MS 900’lardan kalan kiliseler, yeşil panjurlu, cumbalı balkonlu 3-4 katlı apartmanlar, mermer taşlı dar sokakların kenarlarına dizilmişti.
Karadağ’ı çok sevdim bu nedenle İstanbul hediyelerini buradan aldım. Şimdi akşam konaklayacak yer bulmalıyız. Eski şehrin giriş kapısındaki turizm ofisine kamp soruyoruz.” Lepatani tarafında olabilir” diyor. Kotor çıkışında yeni bir tünel yapılmış. Bu tünel olmadığı dönemlerde bu yol nasıl kullanılıyormuş. İki aracın yan yana geçemediği yerler o kadar fazla ki, defalarca karşıdan gelenler geri gitmek durumunda kaldı. Neyse bir yere sürtünmeden bu yolu aştık ve feribot iskelesini geçtikten sonra ilk gördüğümüz “Autocamp” tabelasından içeri girdik. Gecenin ilerleyen saatlerinde anladık bir eskiden pavyon denilen bir gece kulübünün bahçesindeyiz. Anlamadığımız bizden başka karavanlarda var. Gelenler gidenler gerçekten karasız dağlılar. Bizim arabesk tarzı müzikler eşliğinde geceyi oldukça harcadık. Neyse bizim masamıza da nağme oldular.
Sabah kahvaltı sonrası burada da denize girilmesi gerek faslı ve toparlanmalar. Akşam, gecelik ücret olarak her bir karavan için 10 € olan ücret, sabah iki araç için 30€ olmuş ama bizim için değişmedi 20€ ödedik. Güzergâh için bir değerlendirme yapıp Sırbistan_Kosava_Yunanistan üzerinden dönelim alternatifini değerlendirelim istedik. Sırbistan vize’yi 01 Eylül 2010 tarihinden itibaren kaldıracak diye duyup okumuştuk. İnternetten araştırdık en sonunda Türkiye Belgrad konsolosluğu aradık.”Vize kaldırıldı ama henüz uygulamaya alınamadı gümrük girişinde sorun yaşayabilirsiniz dediler.” Shengen vizemiz olmasına rağmen göze alamadık. Yine o kötü Arnavutluk yolunu tepeceğiz.

Son Etap Selanik ve geri dönüş

Geldiğimiz yoldan dönmeyelim yaklaşık 40 km köy yolu var diye, rota planlayıcıların dahi verdiği Podgorica üzerinden Arnavutluk yolunu seçiyoruz ve iyi halt ediyoruz. İşte sn. Rüzgar’ın bir daha gitmem dediği güzergah burası olmalı ama gerçekten çok kötü. Budva’yı geçiyoruz. (… ki buraya kesinlikle başka bir yol bulup tatile geleceğiz.) Pedrovak’dan kuzeye dönüyoruz, işkence başlıyor. Artık Selaniğe kadar deniz den uzağız. Tamam manzara güzel ama döne döne başımız döndü. Tepeye çıkınca İşkodra gölü görünüyor. Manzara yine güzel, etraf yemyeşil. Gölün yanına kadar iniyoruz. inerken öyle virajlar var ki yolun yarısı yani bir şeridi viyadük. Yine de Podgorica ya kadar yol iyi. Podgorica da dizel alıp sınıra yöneliyoruz. En son Tuzi yerleşiminden sonra yanlış gidiyoruz herhalde geri dönelim diyorum.
Soracak kimseyi bulmak da mümkün değil geri dönecek yerde yok. Aaa işte bir Allah kulu ! durup soruyoruz “Albenia !!” ? eliyle devam işareti yapıyor. Biraz daha gidiyoruz yine aynı endişe ama daha şiddetli tam bu arada Arnavutluk plakalı binek araçlar geliyor karşıdan. Derken Avusturya plakalı bir TIR herhalde doğru yoldayız diyoruz. Bu yol yaklaşık 45 dakika sürdü. Gümrük kapısı Anadolu da 1500_2000 mt yükseklikteki Yörük köyleri benzeri bir yer. Öyle geçiyoruz, sınır mı geçtik pek belli değil. İşkence ye devam İşkodra ya kadar ha bitti ha bitecek diye bekleyip ama bitmeyen inşaat halinde mi yoksa normali mi böyle anlayamadığımız bir yolda iki ileri bir geri yol almaya çalışıyoruz. Bu arada yol üzerinde bir köyde çay içmek için duruyoruz ama işte buradaki çay; granül çay sıcak suya bir kaşık misali. Mecburen kahve içiyoruz.
Akşam saat 18:00 civarında Tiran’a giriyoruz, tam trafiğin yoğun olduğu saatler. Şehri geçmek oldukça zamanımızı alıyor. Düzensiz trafiğin içinden sıyrılıp Elbasan yönünde şehrin banliyösünde yemek yiyeceğiz. Bir sürü Restoranın olduğu bizde de büyük kebapçılar vardır ya o türden bir bölgede, gözümüze kestirdiğimiz birine giriyoruz. İlk sorumuz “ödemeyi Euro veya Kredi kartı ile yapabilecek miyiz” oldu. Bir sorun yokmuş. Tercihimiz doğru olmuş, yemekten memnun kaldık. Restoranda bize servis yapan 10-12 yaşlarındaki cıva garson James hepimizin kalbini kazandı. Yaz tatilinde çalışıyormuş. Tek kelime Türkçe ve İngilizce bilmemesine rağmen çok güzel anlaştık. Yemeğe 50 € ödedik, James’e 10 € bahşiş. 9 kişiyiz bu arada.
Elbasan üzerinden geldiğimiz yoldan sınıra doğru devam. Ohrid’e geldiğimizde doğru aynı kampa. Giderken konakladığımız kampta kaldık gene. Kotor_ Ohrid arası yaklaşık 380 km yaklaşık 10 saat sürdü. Gece boyunca yağan yağmur, sabah kalktığımızda kesilmişti ve mis gibi toprak kokuyordu. Hepimiz havanın güzel olmasını ve kampın kenarına kadar uzanan nefis Ohrid gölüne bir kez daha girmeyi hayal etmiştik ama, Bu hava çok cazip değil. Harun dışında kimsenin girmedi. Kahvaltımızı ettikten sonra kamp için 24€ ödeyip, Selanik’e doğru yola çıktık.

Güzergâhımız Bitola (Manastır) üzerinden Selanik. Manastır’da Atatürk’ün okuduğu askeri idadiyi görmek için durduk. Karavanları kaldırıma park ederken bir Makedon Karavanları göstererek bunlar kaç para diye sordu. Bu Türkiye de gezerken de oldukça karşılaştığımız bir soru ama aynı soruş şekli ile Bitalo’da ( Manastır ) da soruluyor. Geçmiş yıllarda bir Teknik Lisan kursundaki Dr. Mrs. Kim’in sözü aklıma geliyor. “ Boston (USA) deki eski mezar taşlarında yazan beyitlerin aynısını sizin eski mezar taşlarında görüyorum.” Herhalde Boston’dan Anadolu ya gelmemiştir.

Karavandan indiğimizde çiseleyen yağmur, müze binası olarak düzenlenen idadinin önüne gelene kadar sağanak yağışa dönüştü. Atatürk için özel olarak düzenlenmiş bir bölümün de bulunduğu müzeye attık kendimizi. Buraya kadar gelmişken bu tarihi binayı mutlaka gezmeliyiz. Mekadon görevli Türk olduğumuzu anlayınca, müzenin Atatürk bölümünde yaralan tanıtım videosunu da bizim için başlattı. Müzeyi gezerken yüzyıllarca (yaklaşık beş yüz yıl) bu topraklarda yaşamış atalarımızı düşününce, insan gerçekten kolay tariflenemeyecek bir ruh hali içinde buluyor kendini. Bu gezisindeki bir gözlemimizde; uzun süren Osmanlı egemenliğinin yemekleriyle, dini inançlarıyla, mimarisiyle, el sanatlarıyla, tek bir kelimeyle ifade etmek gerekirse Kültürüyle izlerinin hala bu topraklarda devam ettiği. Manastır molasından sonra tekrar Selanik’e doğru yola çıktık.

Yol üzerinde bir sürü minik, şirin kasabadan geçerek akşam 19:00 gibi Selanik’ e vardık. Karavanları park etmek biraz sorun oldu. Burada Navigasyon cihazları bizi yanıttı, ayrıca Yunanistan’daki krizi protesto eden yürüyüşçülerin içine düştük. Bir grup protesto yürüyüşünde, bir grup cumartesi akşamı eğlencesinde. Yürüyüşçüler eğlenenlerin önünden geçiyor ama herkes kendi işinde. Karnımızı doyurmak için yer aramaya başladık. Amacımız yemek sonrası Asprovolta’da kalıp dinlemek. Selanik’ in İzmir Kordon’ a çok benzeyen bir sahil şeridi var. Sahilde tipik bir Rum lokantası bulduk, 115€ hesap ödeyerek, sahilde yaptığımız keyifli bir yürüyüşten sonra karavanlara vardık.
Selanik uzun hafta sonu tatili için dahi gelinebilecek bir yer diyerek ülkeye doğru hareket ediyoruz artık. Atatürk’ün doğduğu evi zaten bu saatte ve bu karmaşıklıkta bulmak zor da olur. Bir sonraki sefere kaldı.

Otobana çıkıp Asprovolta’ya doğru ilerliyoruz. Yaklaşık saat 24:00. Yolda ellerinde içki şişeleri ile gördüğümüz bir kız ve erkeğe kamp soruyoruz, “ben nerden bileyim başkasına sorun” diyor erkek olan. “Anlaşıldı bunların hali diye” şehir merkezinde deniz kenarındaki parka araçları çekip uykuya dalıyoruz. Burada kalmak istememin nedeni buralara tekrar gelirsem çok tavsiye edilen bu bölgeyi görmüş olmak. Anlatılanlar gibi burası tatil beldesi ve sezon sonu biraz daha sessiz, zaten gece yarısı pek bir şey anlamadık.

Saat 06:00 gibi sürücüler uyanıyoruz diğerleri uykuda. Oy vermeye yetişeceğiz. Otobana çıkıyoruz dizel takviyesi yapıyoruz. Yunanistan’da yakıt almak için otobandan çıkıp tekrar girmeniz gerekiyor. Burası mola yeri Türkiye plakalı araçlarda var dinleniyorlar. Uluslar arası ehliyet bende olduğu için sınıra Kadar ben kullanıyorum. Yunan FreeShop’dan Uzo alıyoruz. Bayram sabahı görüşmemizde Beşiktaş taraftarı oğlum PAOK forması istemişti, forma bulamadım ama şapka aldım.

İşte ! Türkiye’ye Hoş geldiniz tabelası, Artık yeni planları düşünme zamanı başladı ………..

Gezi Ekibinin aklında kalanlar:

• Dubrovnic ve Kotor’daki ortaçağ görüntüleri
• Mostar’daki savaş izleri
• Arnavutluk’taki Mercedes otomobil bolluğu (her renk, model ve yaşda Mercedes bulabilirsiniz)
• Ohrid gölünde yüzmenin keyfi
• Arnavutluk’ta yemek yediğimiz restorandaki cıva garson James
• Meyvelerin lezzeti
• Mostar’da yediğimiz Cevapcici’ nin ve Mostarsco birasının lezzeti
• Arnavutluk, Saray Bosna ve Makedonya’daki bağlar
• Karadağ’ın sürprizi ( umduğumuzdan çok daha gelişmiş bir ülke karşıladı bizi)
• Makedonya’nın yeşili
• Arnavutluk’taki araba hurdalıklarının çokluğu ve kötü araç kullanımı
• Hırvatistan’ın doğal güzelliği ve düzeni

Saygılarımla,
[/size]
 

Etiketler
Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Sayenizde ben de gezmiş oldum. Okurken yediğiniz içtiğinizin tadını ben de tattım. Siteye fotoğraflar da yükleseniz daha bi güzel olacak.
 

Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Hoşgeldiniz sayın Yazkan...

İleride bu rotayı mutlaka yapmak isteyen biri olarak, keyifli ve bilgilendirici yazınız için çok teşekkür ederim. Görselleri de paylaşmayı düşünürseniz sabırsızlıkla bekliyor olacağız... :smiley:
 

Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Yazkan bey bende hoşgeldiniz diyorum.
Gezinizin sorunsuz ve güzel geçtiği belli oluyor,ileride bu rotayı yapmayı düşünüyordum.Bilgiler için sağolun jet hızıyla yeni seyahatler dilerim.
 

Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Sayın "Yazkan";

Yazınızı büyük bir keyifle okudum ve bilgilendim; sağolun. Cem'in söylediği gibi, bir de fotoğraflar koyabilirseniz, değmeyin gitsin....

Cavid Sezen
 




Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Eski kurt karavancılar, eski tkkd ve yeni ukkf resmi forum sitesinde olduğu gibi buraya da fotoğraf eklenemeyeceğini mi düşünüyorlar acaba? Ben öyle bir izlenim aldım sanki... :smiley:
 


Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Sayın Yazkan,
Anlatımınız nefis olmuş. Harika bir gezi, sindire sindire yazınızı okudum sanki bende ailemle geziyormuşum gibi.
İnşallah çok kısa zamanda bizde bu rotayı deniyeceğiz.
İzmirden selamlar ve sevgiler.
 




Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Yazkan'ın gezi anılarında o' nun gözünden oraları yeniden yaşadım.Kendisine teşekkür ediyorum.
Evet, bir kaç fotoğraf ta eklerse değme keyfine.

Artık Adriyatik rotası karavancılar arasında "gidilesi" bir rota ve o yol boyunda yer alan ülkelerde "görülesi" ülkeler olma yolunda hızla ilerliyor.

Haydi karavancılar...bu kıştan aranızda (fazla değil) ikili üçlü küçük birliktelikler oluşturun.
Önce kendinizi sonra karavanları hazırlayın.
Bir bakarsın yaz gelmiş.
Şööyle Arnavutluk'u geçipte Karadağ'ın tepelerinden masmavi deniz görününce hep birlikte el sallayıp,
"Hey Adriyatik Bak Biz Geldik" demenin mutluluğunu yaşayın..Tıpkı bizler gibi...
Haydi,

RÜZGAR
 

Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Anlatım ve aktarım çok güzel elinize sağlık.. sanırım fotoğraf yüklemek için zaman olmadı .. yinede yükleyebilirseniz seviniriz.
 


Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar


Yorumlarınız için teşekkür ederim. Yazının içerisinde de bahsettiğim gibi, bu yurt dışına çıkış nasıl bir şey için yapılmış bir geziydi. Kesinlikle tekrar gideceğiz. Ama alternatif bir rota bulmaya çalışıyorum.

** Geleneksel yıllık KAŞ tatilinde olduğumuzdan resimler için ilgilenememiştim. Siteye resim yüklemeyi denedim ama yüksek çözünürlükteki resimleri yüklemek imkansız. Gezi fotoğraflarımız yaklaşık 2500 adet bunları biraz temizlemek gerekliydi. İlgilenen arkadaşlar aşağıdaki link'den görebilirler.

Saygılar....

http://cid-3467e88d368981b1.photos.live.com/browse.aspx/Jet%20H%c4%b1z%c4%b1yla%20Balkanlar%202010
 




Ynt: Jet Hızıyla Balkanlar

Olağan üstü bir tur olmuş.Gitmiş kadar oldum.Aynı güzergahı kullanacağım için çok faydalı bir yazı.Hemen çıktısını alacağım.Yüreğinize sağlık.
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.

BENZER KONULAR



GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,435
Mesajlar
1,517,930
Kayıtlı Üye Sayımız
172,084
Kaydolan Son Üyemiz
muraska6105

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst