kadirirkin
Yeni Üye
Göl kavramı ile çocukluğumun Adana’sında tanışmıştım, kavurucu sıcakta gölde serinlemek ve balık tutmak büyük bir keyifti doğrusu. Sabahlara kadar sabırla bekleyip oltalarla tuttuğumuz sazan balığı gölle özdeşleşmiştir. Ama göller denizlerden gibi değildir,çok farklı bir anlam taşır, daha gizemli, daha yalnız, daha kapalı… Denizlere yüklediğimiz kavram eğer sonsuzluk ise ,göl için depresif bir yalnızlıktır sanırım.
İzmir-Milas-Bodrum arası yolculuk yapıyorsanız, dünya güzeli Bodrum a varmadan sizi heyecanlandıracak ilk mavilik Bafa dır, ama diğer herkes gibi bende hep bu gölü kenardan teğet geçmişimdir. Belki göl olduğu için bu hataya düştüm , kendi başına yalnız yaşayan ıssız bir göl gibi görünse de hiç öyle değil hikâyesi.
Bir zamanlar Ege Denizinin bir koyu olan Bafa, B. Menderes ırmağının taşıdığı alüvyonlar nedeniyle denizle bağı kopmuş ve bu doğa olayı nedeniyle Ege ile bağı kopmuş göl haline dönüşmüş. Denizin kıyısında bir Karya kenti olan Herakleia şimdi gölün kıyısında eski görkeminden uzak ama sessiz ve mistik duruşunu sürdürüyor.
DSC_3928 by kadir irkin, on Flickr
İzmir den 160 km sonra Bafa (Çamiçi) beldesine varıyoruz. Burada köye bırakmamız için elini kaldıran yaşlı bir amca yı alıp Kapıkırı köyüne ilerliyoruz. Latmos yani Beşparmak dağının eteğindeki çok ilginç kaya oluşumlarının eşliğinde ilerliyoruz, kaya lar sanki dev gibi çakıl taşı, ortam başka bir gezegen formatında, tepeden göl kenarına kadar bütün kaya oluşumu çok ilginç, zaten düz bir alan, boşluk bile yok nerdeyse, tamamen tepeye kadar dev kahverengi yuvarlak köşeli kayalar ile yığınak yapılmış gibi sanki. Köyün girişinde yıkık dökük antik kentin yüksek duvarları var. Arabamıza aldığımız yaşlı amca bu duvarlar arasındaki kapıyı göstererek köyün adı buradan geliyor diyor. Antik kentin heybetli kalıntılarına hayranlıkla bakıyoruz.
Amca yı köyün girişinde bırakıp biraz daha yukarı tırmanıp, tüm gezilerde olduğu gibi köy meydanı ve kahvesine gidiyoruz. Köy gölden biraz içeride ve daha yüksek bir rakımda, Muhtarlığın yanındaki kahve nin güzel bir göl manzarası var, çayımızı beklerken köylülerle sohbet ediyoruz. Beklediğimiz an geldi odun ateşinde pişmenin verdiği nefis aromasıyla sabah çayımızı yudumlayıp gölü seyrediyoruz. Buraya gelmek için çok erken saatleri hedeflemiştik, sırf balıkçıları fotoğraflamak adına, çaylarımızı yudumlarken bir de gördük ki kahvenin önüne sazan dolu balık kasası getirmişler, satıyorlardı. Sorduk ne zaman çıkıyorsun. Balıkçı geceden dedi.
DSC_3936 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3943 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3958-1 by kadir irkin, on Flickr
Çayımızı içip, kahvede genel bir bilgi aldıktan sonra köyü keşfetmeye çıkıyoruz, Köy tamamen antik kentin üzerine kurulmuş. Athena tapınağı, tiyatro, meclis binası, agora tamamen köy ile iç içe, antik kentin mekânları bir evin bahçesi, antik duvarlar bir başka evin parçası olarak kullanılıyor. Coğrafyanın ilginç kaya oluşumları, antik kentin dokunulmamış tüm parçaları ve köyün oluşumu ilginç karmaşık bir kompozisyon oluşturmuş. Bütün her şey içiçe geçmiş, arkeoloji meraklısı olarak şaşkınlığım zirveye çıktı. Her ne kadar okuduğum kaynaklarda arkeolojik çalışma var diye yazsalar da buna asla inanmam.
DSC_3962 by kadir irkin, on Flickr
Köyde dolaşırken köylü kadınlar turizmin fırsatlarından yararlanmak üzere sokakta yazma türü bir ürünü işleyip satıyorlardı. Ama pazarlama taktikleri biraz bunaltıcı ve sıkıcıydı, zorla bir ürün almamız için ısrar ettiler, birinden aldık mı diğeri de kendisinden almamız için ısrar etti. Bu bizi rahatsız ettiği için köy turunu bırakıp Göl kıyısına antik bir patikadan iniş yapmaya başladık.
DSC_3946 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3973 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3977 by kadir irkin, on Flickr
Nadir bulunacak bir şey, düz bir arazi görüyoruz, burasının tarihi agora meydanı olduğunu tabeladan anlıyoruz. Belki buranın antik çağdaki sahipleri toprağı doldurup alan bile yapmış olabilirler. Agora alanında bir ağacın altında yaşlı bir teyze görüyoruz, yanına yaklaşıp sohbet ediyoruz. Teyze de elişi yapıp satıyor ve köydeki diğer kadınlarından agora da satış yapması gerektiğini söylüyor, Agora nın tarihte ürün satılan yer olduğunu söylüyor, tüm köylü kadınların burada satış yapması gerektiğini söylüyor , ne diyelim haklı aslında..
DSC_3988 by kadir irkin, on Flickr
Gölün kenarına vardığımızda tüm hayallerim suya düşüyor, gölde berbat bir kirlenme var, göl brokoli çorbası kıvamında koyu yeşil bir renkte, bırakın yanına yaklaşmayı fotoğrafını çekmeye tahammül edemiyoruz. Gördüklerimiz karşısında şaşkınlıkla dolaşırken göl kıyısındaki lokantaya uğrayıp merakla soruyoruz. Onlarda gölün tuz oranının yükselmesinden, gölde yaşayan bir yosun türünün haziranın belirli bir zamanında erime yaptığını bu yüzden böyle görüldüğünü söylüyor. Geçen hafta gelseydiniz masmaviydi dediler, bu yüzden gölün gerçek rengini görmek için tekrar bir gezi daha yapmamız gerektiğini not ediyoruz defterimize. Lokantada en favori yemek yılan balığı, ama gölün bu rengini görünce çok sevdiğim halde ister istemez vazgeçtik. Sadece çay içip gölün uzaklardaki maviliğini seyrettik.
DSC_4008 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4012 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4019 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4027 by kadir irkin, on Flickr
Hava çok sıcak, köy oldukça sessiz, özellikle Didim ve Bodrum gibi yakın çevreden oldukça fazla turist geliyormuş. Bazı evler pansiyona çevrilmiş turizme hizmet ediyor, ekolojik turizm meraklıları için ideal, köy fazlasıyla doğal ! haline bırakılmış ve tezek kokusu zirvede. Sorduk sırf hayvanların doğal yaşamında olmak için gelen turistler daha çokmuş. Ben düzen hastası olduğum için köyün yerleşimini, temizliğini beğenmedim. Bu tarihi kent daha iyi bir ilgiyi, hizmeti görmeliydi.
DSC_4039-1_fhdr by kadir irkin, on Flickr
DSC_4043 by kadir irkin, on Flickr
Turumuza antik patikalardan devam edip kaya mezarlarına varıyoruz, burası muhteşem. Göle yani bir zamanların Ege kıyısına sıfır bir küçük bir tepenin üzerinde bir tapınak, tepeden suyun içine kadar kaya parçaları ile dolu. Ve her bir kayanın üst kısmı oyularak mezar haline getirilmiş. Okuduğum kadarıyla yaklaşık 2500 adet mezardan bahsediliyor. Tapınağın olduğu yerin konumu müthiş, burada insanın mitolojik öyküleri yaşamaması imkânsız. Burada dolunayın olduğu bir gece kamp kurup mitolojik öyküdeki çoban Endymion ile ay Tanrıçası Selene nin aşkını seyretmek gerekir..
Bu göl ve Latmos dağı bütünüyle tam bir doğa ve tarih turizmi cenneti olabilecek bir konumda, buranın mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.Latmos dağındaki 10 bin yıllık mağara yazıları dünyada eşine çok az rastlanan türden. Ortamın Issız, mistik, huzur dolu ve az keşfedilmiş yanı ile Tarih, arkeoloji, Doğa tutkunları için tam bir cennet. Bahar aylarında harika yürüyüş ve keşif rotaları var, Kuş gözlemcileri için harika bir seçenek, Makro fotoğraf meraklıları için değişik çiçek türlerini bulabilecekleri nefis bir coğrafya. Daha anlatamadığımız bir sürü yer var onları da sizin keşif turlarınıza bırakıyorum.
10.07.2012
Kadir İrkin
DSC_4050 by kadir irkin, on Flickr
İzmir-Milas-Bodrum arası yolculuk yapıyorsanız, dünya güzeli Bodrum a varmadan sizi heyecanlandıracak ilk mavilik Bafa dır, ama diğer herkes gibi bende hep bu gölü kenardan teğet geçmişimdir. Belki göl olduğu için bu hataya düştüm , kendi başına yalnız yaşayan ıssız bir göl gibi görünse de hiç öyle değil hikâyesi.
Bir zamanlar Ege Denizinin bir koyu olan Bafa, B. Menderes ırmağının taşıdığı alüvyonlar nedeniyle denizle bağı kopmuş ve bu doğa olayı nedeniyle Ege ile bağı kopmuş göl haline dönüşmüş. Denizin kıyısında bir Karya kenti olan Herakleia şimdi gölün kıyısında eski görkeminden uzak ama sessiz ve mistik duruşunu sürdürüyor.
DSC_3928 by kadir irkin, on Flickr
İzmir den 160 km sonra Bafa (Çamiçi) beldesine varıyoruz. Burada köye bırakmamız için elini kaldıran yaşlı bir amca yı alıp Kapıkırı köyüne ilerliyoruz. Latmos yani Beşparmak dağının eteğindeki çok ilginç kaya oluşumlarının eşliğinde ilerliyoruz, kaya lar sanki dev gibi çakıl taşı, ortam başka bir gezegen formatında, tepeden göl kenarına kadar bütün kaya oluşumu çok ilginç, zaten düz bir alan, boşluk bile yok nerdeyse, tamamen tepeye kadar dev kahverengi yuvarlak köşeli kayalar ile yığınak yapılmış gibi sanki. Köyün girişinde yıkık dökük antik kentin yüksek duvarları var. Arabamıza aldığımız yaşlı amca bu duvarlar arasındaki kapıyı göstererek köyün adı buradan geliyor diyor. Antik kentin heybetli kalıntılarına hayranlıkla bakıyoruz.
Amca yı köyün girişinde bırakıp biraz daha yukarı tırmanıp, tüm gezilerde olduğu gibi köy meydanı ve kahvesine gidiyoruz. Köy gölden biraz içeride ve daha yüksek bir rakımda, Muhtarlığın yanındaki kahve nin güzel bir göl manzarası var, çayımızı beklerken köylülerle sohbet ediyoruz. Beklediğimiz an geldi odun ateşinde pişmenin verdiği nefis aromasıyla sabah çayımızı yudumlayıp gölü seyrediyoruz. Buraya gelmek için çok erken saatleri hedeflemiştik, sırf balıkçıları fotoğraflamak adına, çaylarımızı yudumlarken bir de gördük ki kahvenin önüne sazan dolu balık kasası getirmişler, satıyorlardı. Sorduk ne zaman çıkıyorsun. Balıkçı geceden dedi.
DSC_3936 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3943 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3958-1 by kadir irkin, on Flickr
Çayımızı içip, kahvede genel bir bilgi aldıktan sonra köyü keşfetmeye çıkıyoruz, Köy tamamen antik kentin üzerine kurulmuş. Athena tapınağı, tiyatro, meclis binası, agora tamamen köy ile iç içe, antik kentin mekânları bir evin bahçesi, antik duvarlar bir başka evin parçası olarak kullanılıyor. Coğrafyanın ilginç kaya oluşumları, antik kentin dokunulmamış tüm parçaları ve köyün oluşumu ilginç karmaşık bir kompozisyon oluşturmuş. Bütün her şey içiçe geçmiş, arkeoloji meraklısı olarak şaşkınlığım zirveye çıktı. Her ne kadar okuduğum kaynaklarda arkeolojik çalışma var diye yazsalar da buna asla inanmam.
DSC_3962 by kadir irkin, on Flickr
Köyde dolaşırken köylü kadınlar turizmin fırsatlarından yararlanmak üzere sokakta yazma türü bir ürünü işleyip satıyorlardı. Ama pazarlama taktikleri biraz bunaltıcı ve sıkıcıydı, zorla bir ürün almamız için ısrar ettiler, birinden aldık mı diğeri de kendisinden almamız için ısrar etti. Bu bizi rahatsız ettiği için köy turunu bırakıp Göl kıyısına antik bir patikadan iniş yapmaya başladık.
DSC_3946 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3973 by kadir irkin, on Flickr
DSC_3977 by kadir irkin, on Flickr
Nadir bulunacak bir şey, düz bir arazi görüyoruz, burasının tarihi agora meydanı olduğunu tabeladan anlıyoruz. Belki buranın antik çağdaki sahipleri toprağı doldurup alan bile yapmış olabilirler. Agora alanında bir ağacın altında yaşlı bir teyze görüyoruz, yanına yaklaşıp sohbet ediyoruz. Teyze de elişi yapıp satıyor ve köydeki diğer kadınlarından agora da satış yapması gerektiğini söylüyor, Agora nın tarihte ürün satılan yer olduğunu söylüyor, tüm köylü kadınların burada satış yapması gerektiğini söylüyor , ne diyelim haklı aslında..
DSC_3988 by kadir irkin, on Flickr
Gölün kenarına vardığımızda tüm hayallerim suya düşüyor, gölde berbat bir kirlenme var, göl brokoli çorbası kıvamında koyu yeşil bir renkte, bırakın yanına yaklaşmayı fotoğrafını çekmeye tahammül edemiyoruz. Gördüklerimiz karşısında şaşkınlıkla dolaşırken göl kıyısındaki lokantaya uğrayıp merakla soruyoruz. Onlarda gölün tuz oranının yükselmesinden, gölde yaşayan bir yosun türünün haziranın belirli bir zamanında erime yaptığını bu yüzden böyle görüldüğünü söylüyor. Geçen hafta gelseydiniz masmaviydi dediler, bu yüzden gölün gerçek rengini görmek için tekrar bir gezi daha yapmamız gerektiğini not ediyoruz defterimize. Lokantada en favori yemek yılan balığı, ama gölün bu rengini görünce çok sevdiğim halde ister istemez vazgeçtik. Sadece çay içip gölün uzaklardaki maviliğini seyrettik.
DSC_4008 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4012 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4019 by kadir irkin, on Flickr
DSC_4027 by kadir irkin, on Flickr
Hava çok sıcak, köy oldukça sessiz, özellikle Didim ve Bodrum gibi yakın çevreden oldukça fazla turist geliyormuş. Bazı evler pansiyona çevrilmiş turizme hizmet ediyor, ekolojik turizm meraklıları için ideal, köy fazlasıyla doğal ! haline bırakılmış ve tezek kokusu zirvede. Sorduk sırf hayvanların doğal yaşamında olmak için gelen turistler daha çokmuş. Ben düzen hastası olduğum için köyün yerleşimini, temizliğini beğenmedim. Bu tarihi kent daha iyi bir ilgiyi, hizmeti görmeliydi.
DSC_4039-1_fhdr by kadir irkin, on Flickr
DSC_4043 by kadir irkin, on Flickr
Turumuza antik patikalardan devam edip kaya mezarlarına varıyoruz, burası muhteşem. Göle yani bir zamanların Ege kıyısına sıfır bir küçük bir tepenin üzerinde bir tapınak, tepeden suyun içine kadar kaya parçaları ile dolu. Ve her bir kayanın üst kısmı oyularak mezar haline getirilmiş. Okuduğum kadarıyla yaklaşık 2500 adet mezardan bahsediliyor. Tapınağın olduğu yerin konumu müthiş, burada insanın mitolojik öyküleri yaşamaması imkânsız. Burada dolunayın olduğu bir gece kamp kurup mitolojik öyküdeki çoban Endymion ile ay Tanrıçası Selene nin aşkını seyretmek gerekir..
Bu göl ve Latmos dağı bütünüyle tam bir doğa ve tarih turizmi cenneti olabilecek bir konumda, buranın mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.Latmos dağındaki 10 bin yıllık mağara yazıları dünyada eşine çok az rastlanan türden. Ortamın Issız, mistik, huzur dolu ve az keşfedilmiş yanı ile Tarih, arkeoloji, Doğa tutkunları için tam bir cennet. Bahar aylarında harika yürüyüş ve keşif rotaları var, Kuş gözlemcileri için harika bir seçenek, Makro fotoğraf meraklıları için değişik çiçek türlerini bulabilecekleri nefis bir coğrafya. Daha anlatamadığımız bir sürü yer var onları da sizin keşif turlarınıza bırakıyorum.
10.07.2012
Kadir İrkin
DSC_4050 by kadir irkin, on Flickr