Andersen’in “Mermer Denizi”

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan SEVAL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 2,990

SEVAL

www.sevalduban.com
Mesajlar
3,866
Tepkime Puanı
39
Web
www.sevalduban.com
“İzmir Körfezi’ni, mis kokulu yeşil ormanları ve ebedi anıları geride bırakarak yelken açtık....”
Ünlü masalcı Hans Christian Andersen “Bir Şairin Çarşısı”ndan adlı anılarında İzmir’den İstanbul’a doğru yola çıkışlarını bu sözlerle anlatmaya başlıyor...

Yemyeşil tepelerin eteklerinde uzanan Foça’dan geçerken, antik çağın efsane denizcileri Foçalıları (Phokaia) anıyor Andersen;

“Fransa’dan, Foça’nın evlatlarının kurmuş olduğu Marsilya kentinden gelen gemimizi selamlıyor yeşil dallar; sizler, siz ey yeşil dallar, o kadar eskileri bilmeyecek kadar körpe de olsanız, yine de aşinasınız...”

Bu satırları okurken, Fransa’daki Türk Yılı Kutlamaları için eski çağda Foçalılarının izlediği rotayı, tıpkı onlar gibi kürek ve yelken kullanarak Marsilya'ya ulaşan Kybele aklımıza düşüyor...

O Marsilya ki eski limanının girişinde “Oturduğunuz bu şehir MÖ. 600 yılında Phokaia’dan gelen denizciler tarafından kurulmuştur” diye yazar.

600 yıl önceki ataları gibi Marsilya’ya yol alan Kybele’nin henüz bilinmeyen bir nedenle Marsilya limanında battığı haberi ulaşmıştı geçen hafta...

Bir başka hatırlatmayı Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinden yaparak, tekrar masalcımıza dönelim.

Piri Reis, Foça limanından bahsederken “yüz parça gemiyi alabilecek büyüklükte” olduğundan ve “gemilerin kale önüne kadar ulaşabileceğinden” övgüyle söz eder.


İNCECİK ALTIN BİR TEKNE GİBİ

Gökyüzünde “incecik altın bir tekne gibi” yeni ayın ışıkları arasında Midilli’yi, “tepelerde oyuncak gibi bir dizi yeldeğirmeninin yükseldiği” Bozacada’yı geçip, sabahın erken saatlerinde Çanakkale Boğazı’na yani Hellespont’a giriyor masalcımızın buharlı gemisi...

Çanakkale Boğazı’nın iki yakasının birbirine en çok yaklaştığı Sestos ve Abydos önlerinden geçerken -bugünkü Nara Burnu- o şiirsel anlatımıyla mitolojideki bir öyküyü aktarıyor;

“Leander kendisini sevgilisi Hero’dan ayıran, iki kentin arasındaki bu boğazı fırtınalı havada yüzerek geçiyor. Fırtınada aşkın ışığıyla yanan lamba söner; fırtınada yanan kalpler buzlara döner.”

Boğazın iki yakasını gözlerken, “Her iki kentin de incecik minareleri, çiçekli bahçeleri içinde kahverengi çatılı evleri vardı” derken, Çanakkale limanına varıyorlar.


UÇAR GİBİ GİDEN BUHARLI VE SANDALLAR

Anlatımıyla gözlerimizin önüne öyle masalsı bir sahne getiriyor ki;

“Buharlı gemimizin etrafında Türk kadın ve erkekleri taşıyan sandallar geziniyor. Çevredeki bütün gemilere hilalli Türk bayrağı çekilmiş. Yakınımızdan bir Türk buharlısı geçiyor. Güverte müslümanlar ve onların örtülü kadınlarıyla dolu.

Rüzgar ve akıntı buharlıdan yanaydı, büyük yelkeni açmışlardı, bacadan kapkara ve yoğun bir duman döne döne yükselirken, gürültücü yolcularıyla gemi yeşil kıyılar arasında uçar gibi ilerliyordu.

Gemimizdeki yolcuların çoğu burada indi ve yerlerini yüzlerce yeni yolcuya, fesli, türbanlı, tabanca, tüfek kuşanmış Türklere bıraktılar.”


MERMER GİBİ SOĞUK MARMARA

Ve, masalcının yolculuğu tekrar başlıyor İstanbul’a doğru.

Seyirdeki geminin sol tarafında kalan Gelibolu kentini “nedense kapkaranlık” olarak tanımIıyor Andersen;

“Beyaz yüksek minareleri hesaba katmazsam, Kuzey İsveç’teki kentlere benziyordu. Küçük bahçeler içindeki evlerin çatıları kuzey ülkelerindeki evlerin çatıları gibi dik ve kırmızıydı.
Kırmızıya boyalı ahşap verandaları ve cumbalarıyla bu evlerin tümü de karanlık ve eskimiş görünüyordu. Bu kentte bir kasvet, bir bakımsızlık hüküm sürmekteydi.

Evlerin çoğu hayli dalgalı olan ve buz gibi rüzgarların estiği denize doğru uzanmıştı; güneyde yaptığım yolculuk boyunca başka hiçbir yerde denizden böylesine soğuk rüzgar esmemişti; adeta mermerin soğukluğunu hissediyordum.

Biri Asya, diğeri Avrupa kıyısında iki deniz feneri vardı. Gelibolu alçak ve çıplak tepelerle çevriliydi, ileride Danimarka’dakilere benzeyen yeşil ovalar uzanıyordu. Asya tarafında birbiri ardınca sıradağlar yükselmekteydi.

Akıntı ve rüzgarı karşımıza almıştık, Marmara denizi kopkoyu ve köpük köpüktü, dalgalar geminin ana direğine çarparak ön tarafta oturan Türklerin üzerine boşalıyordu, hatta bir tanesi öylesine kuvvetli bir dalga yedi ki sırılsıklam olan kırmızı cübbesini silkmek ve su dolan başlığını çıkarmak zorunda kaldı.

Bilindiği gibi bütün Türkler saçlarını kökünden kazıtırlar, fakat kıyamet günü Cebrail onları mezarlarından saçlarından çekip çıkarabilsin diye tepede bir tutam saç bırakırlar. Bu adam başına önce beyaz bir takke, onun üzerine kırmızı küçük bir fes, onun da üstüne ipek püsküllü büyük bir fes giymişti.”


ZAMAN SÜMÜKLÜBÖCEK HIZINDA

Denize dayanıklı bir yapısı olmasına rağmen Andersen, Marmara’daki rüzgarları tıpkı kuzeydekiler gibi dayanılmaz derecede soğuk olduğunu aktarıyor bizlere.

Gün batarken, denizin biraz durulduğundan ve güneşin “yemyeşil ağaçlı ve parlak beyaz mermer kayalı çok güzel bir adanın” üzerine son ışıklarını göndermesinden söz eden Andersen, kendini “Birbir Gece”deki masallarından birinin sahnesinde hissediyor;

“Denizde dalgalar giderek şiddetleniyordu, saatin daha akşamın yedi buçuğu olmasına karşın, kamarama çekilip, ranzama uzandım.

Soğuk Marmara denizinin dalgaları gemiyi dövüyor, ahşap aksam birbirinden ayırmak istercesine geminin iskeletini çatırdatıyordu.

Zaman bir sümüklü böcek hızıyla ilerliyor, her yeniden saate bakışımda ancak otuz dakika geçmiş oluyordu, gece hiç bitmeyecek gibiydi!

Gemi Mare Di Marmara’nın köpükleri üzerinde dansede dursun, ben uykuya dalmışım...”


GEMİ DİREKLERİNDEN ORMAN

Geceki fırtınanın ardından doğan sabah güneşi, bulutlar ve sisin mücadelesi.... Arkada koyu yeşil dalgalarla köpürüp, coşan Marmara... Karşılarında ise tıpkı Venedik gibi bir hayal kenti...

“Dev Konstantinopolis, yani Türklerin Stanbul”una ulaşan masalcımız, Altın Boynuz’a doğru sapan gemiden gördüğü manzarayı sizlere aktararak tamamlayalım bu haftaki DümenSuyu’nu:

“Solumuzda İstanbul, sağımızda Galata ve silindir şeklindeki kulesi bulutlara uzanan Pera selamlıyordu bizi.

Geniş körfezde gemilerin direklerinden bir orman oluşmuştu.

Bir tekne cümbüşüydü bu.

İçinde kayıkçı ve yolcular bulunan, çoğu ilkel kanolara benzeyen ensiz ve ufak kayıklar yanımızdan ok gibi hızla geçiyorlardı.

Buradaki çığlıklar, bağırtılar, uğultularla karşılaştırıldığında Napoli Körfezi’nin gürültüsü cenaze töreni kadar sesiz kalırdı...”
 

Etiketler
Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,382
Mesajlar
1,517,428
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

SON KONULAR



Geri
Üst