18 Mart Çanakkale Zaferi

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan hasanfb Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 26
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 5,271
Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

Aziz şehitlerimizi saygı ve sevgiyle anıyoruz..

Nisan ayında 2. Çanakkale gezimizi yapacağız arkadaşlar, hepinizi bekliyoruz. Program hazır olunca Etkinlikler sayfamızda duyurumuzu yapacağız ..
 

Etiketler
Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

[attachment=1][attachment=2]

Anakkale01


Anakkale02
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

boğazın serin esintisi insanın içini titretse de yavaş yavaş yükselen güneşle birlikte insanın içi ısınıyordu,
ancak buda uzun sürmemiş heybetli düşman gemileri denizi yararak boğazın kapısındaydılar her an ölüm kusmak için bekliyorlardı
gencecik fidanları yakmak için sıralanmış her biri sanki kendi sırasını bekliyordu,

ancak burası Türk topraklarıydı osmanlı 200 yıldır belki savaş kazanamamıştı ama hiç biri bu kadar ciddi bir savaş olmamıştı ve artık uyuyan dev uyanıyordu ve çanakkale geçilmezdi, geçilemezdi,
gurur duyarak söylediğim bir söz bu gün o anı yaşamak ve hüzünlenmemek elde değil Mustafa Kemal ATATÜRK ve askerleri bugün bize hala bir ders vermekteler .
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

Tüm halkıma kutlu olsun. Allah (c.c.) KAHHAR sıfatı ile ülkemin düşmanlarını kahretsin.

Ne nutlu Türk'üm diyene!
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

Gün boyunca sol gözüm karşımda açıkolan bu sayfada ,sağ gözüm ile halen TRT de devam eden çanakkale belgesellerini ve canlı yayınları izliyorum. Ben bu kutsal mekana çanakkaleye ilk defa 1999 gittim ondan sonra alışkanlık yaptı ve artık çanakkaleye doyamıyorum.
Büyük fetih sahibi Fatih Sultan Mehmet büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk'e bir gün gelir lazım olur düşüncesi ile yıllar öncesinden 1915 li yıllarında olacakları görmüşcesine kaleleri,top mevzilerini ve tabyaları yaptırıp hazırlamıştı.
Herbirinin ve bütün aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
"BÜYÜK KOMUTANLAR BÜYÜK DÜŞÜNÜR"

Biri kendi çekimlerimden diğeri ise bir alıntı resimleri ile tabyalar.

Fatih Sultan Mehmet'in 1452 yılında yaptırdığı Kilitbahir Kalesi ve Sarıkule çevresinde bulunan Mecidiye, Namazgah ve Sarıkule Tabyaları, simetrik yapılarıyla Çanakkale Boğazı'nın en stratejik bölgesinde yer alıyor.

[attachment=1]

[attachment=2]

KLTBAHR TABYALARI


TABYALARIN MAKET RESM
 




Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber...

Ruhları şâd olsun...
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

Şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Canlarını kanlarını vererek sınırlarını kanla cizerek bizlere bıraktıkları bu cennet vatanı koruyalım savunalım.
Kanla alınan bu toprakları dolarla euroyla satanlara hesap soralım.O satanları araştırın hiç birinin dedesinin bu vataniçin şehit olmadığını göreceksiniz.
Eğer dediğimin aksi olsaydı dedelerini değil albay mareşel olarak reklam ederlerdi.
Onlar sadece 18 Mart'ta değil hergün anımsanmalı.
Herkes çocuğunu dedeler torununu tutup elinden Çanakkaleyi anlatıp gezdirmeli sade orayı değil Anıtkabiri,Kocatepeyi.Hemde acele etmeli birkaç dolar uğruna oralarda satılmadan bu işlem gerçekleşmeli.
Kalın sağlıcakla.
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

üsküdarda meydanda bir resim sergisi var bu gün orayı ziyarete gittim 18 mart çanakkale zaferi için hazırlanmış. O tarihlerden her gördüğüm fotoğrafta her dinlediğim hikayede bende içimde bu günlerimizden duyduğum utanç mahcubiyet , gözlerimde yaş dudaklarımda fatihalar olacak. Allah Rahmet eylesin Mekanlarını cennet eylesin. Ruhları Şad olsun 2 cihanda aziz olsun kabirleri nur dolsun.
 

Ynt: 18 Mart Çanakkale Zaferi

ALLAH bizlerede onların şahadetini nasip etsin,bizlere onların şefahatini nasip etsinnn,ruhları şad olsunnn
 



ANZAKLI ÖMER

Anlamı büyük olan bir hikaye, hikayeler bölümünde de var ama günün anlam ve önemi için birkez daha sizlerle paylaşmak istedim SEVGİLER SAYGILAR.




1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Muşluoğlu, görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar.. New York'da Medical Center

Hospital'da görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor.Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum. Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında.."Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?" dedim. Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı. Kolunu açtım, baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var. Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim:

-"Siz Türk müsünüz?"

-Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.

-Ama ben hala merak ediyorum. "Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"

-"Aldırma öylesine bir şey işte" dedi. Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım..."

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde
sordu:

-"Siz Türk müsünüz?"

-"Evet Türk'üm..."

İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı.. Anlatmaya başladı:
"Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya Anzaklarındandım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda.. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.' Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık.

Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevkediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu.

Her taaruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından
da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya cıktık.Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar.. Tekrar taaruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz.. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipcik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu..Dedim ki kendi kendime:
-'Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut
isteseler önceden öldürebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler..' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla 'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim?

Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış' diyerek pişman oldum.. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.. Nihayet bizi serbest bıraktılar.

Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.."

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.

Peşinden nemli gözlerle "Bana adınızı söyler misiniz?" dedi. "Ömer" cevabını verdim. Merakla tekrar sordu: "Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?"

-"Babam müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş."

-"Senin adın müslüman adı mı?" Ben -"Evet, müslüman adı" deyince yüzüme baktı, doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: "Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun." -"Olsun" dedim.

-"Peki doktor beni müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"

Şaşırdım, nasıl da birdenbire müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş..

-"Tabii" dedim. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın ve İslamın şartlarını anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şehadet getiriyor,hem de ağlıyordu.. Mırıldandı: "Siz müslümanlar tesbih çekersiniz, bana da bir tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah'ımı ansam olur mu?"

Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakkı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim. Hasta yatağında tesbih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti. -"Beni yalnız bırakma olur mu?" "Ne gibi Ömer amca?" "Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat!.. Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor." O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım.

Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum. "Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gelin!" Hemen yukarı çıktım. Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: Sağ elinde tesbih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şehadet söylettirdim, o şekilde kucağımda teslim-i ruh etti...

Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu. Ne yalan söyleyeyim, ağladım...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,425
Mesajlar
1,517,790
Kayıtlı Üye Sayımız
172,071
Kaydolan Son Üyemiz
kalenbuk


Geri
Üst