Milliyet Pazar'dan alıntıdır.
Cavid Sezen
-----------------------------------------
Mehmet Yalçın Şişedeki balık
TURİZM LEZZETİ KEŞFETTİ
26 Temmuz Pazar 2009
Uçsuz bucaksız plajımızın inci gibi kumları ve masmavi denizinde yılın yorgunluğunu atın”... “Siz bronzlaşırken çocuklarınız turkuaz sularda yüzmenin keyfini çıkarsınlar”... “Her türlü konforu ve eğlenceyi sunan tesisimizde...”
Türkiye’de yıllardır turizm bu klişe mesajlarla pazarlandı, “deniz-kum-güneş” üçlüsünün dışına pek çıkılamadı. Ülkenin hemen hemen bütün sahillerinde bu güzelliklerin olduğu anlaşılıp insanlar bu sloganlara doyunca da, yeni arayışlara girildi. Geçtiğimiz iki yılın spa trendi bunun bir örneği. Spa’sı olmayan otel kalmadı, bin yılın kaplıcaları bile isimlerini spa olarak değiştirmeye başladı.
Bu sene ise turizm dünyamız bir başka silahı keşfetti: Lezzet... Benim gibi yeme-içme yazarlarının Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki lezzet etkinliklerinden başı döndü. Bazılarına ancak katılabildiğim bu etkinliklerin hangi birinden bahsetsem?
“Elements of Datça” adıyla bir gruba öncülük ederek devrimci bir biçimde Türkiye’de ilk defa tesis değil de bölge pazarlamaya girişen Datça’nın iddialı tesislerinden Club Select Maris Resort, İsviçre’nin Michelin yıldızlı aşçılarından Felix Eppiser ile Bruno Keist’ı konuk ederek lezzetlerini müşterilerine sundu. Antalya-Belek’teki Gloria Golf Resort ise,
“17 Şef 17 Hafta” adını verdiği program için Hollanda’dan yine Michelin yıldızlı Gerhard Müller’i getirterek özel yemeklerini hazırlattı. Yine Michelin yıldızlı bir başka şef, Otto Koch ise Robinson Club Sarıgerme Park otelindeydi. Robinson Club Alpenrose Zürs’ün ünlü aşçısı bir hafta Sarıgerme’de kaldı, yemeklerini yaptı. Hemen hemen aynı günlerde bir başka tesiste, Rixos Premium Belek’te bir başka Michelin’li aşçı, Avustralyalı Marcus Dudley iki gün boyunca en iddialı yemeklerini pişirdi, ayrıca otelin mönülerinin yenilenmesine yardımcı oldu.
Yıldızsız yıldızlar
Tabii turistik tesislerimizdeki lezzet fırtınası sadece Michelin yıldızı kazanmış restoranların aşçıbaşılarının geldiği günlerle sınırlı değildi. Zaten elleri lezzetli olan, özel yemekleriyle tiryakilik yaratan yerli şeflerin önemi de işletme sahipleri tarafından daha bir fark edildi, bu lezzet silahları da savaşa sürüldü.
Bodrum’daki Kempinski Barbaros Bay’in başaşçısı Eyüp Yunusoğlu mesela, Barbarossa Beach&Grill restoranında ağustos başından ortasına kadar sunulacak fantastik bir “Koruklu Lezzetler” mönüsü hazırladı. Olmamış üzümlerden sıkılan ekşi mi ekşi koruk suyu, Eyüp ustanın elinde harika bir lezzetlendirici rolünü kazanmış, kılıçbalığı karpaçyosundan deniz ürünlü pazı dolmasına, hatta karamelize turtaya kadar bir dolu lezzeti alabildiğine yukarı çekmişti. Ege ve Akdeniz köylüsünün bamyaya, kimi zaman kuru fasulyeye bile döktüğü bu ince lezzetli ekşi, dünyanın en ünlü ve zarif sirkelerini aratmamış, hatta çeşni verdiği yemekleri onlar kadar da zorlamamıştı.
Barbaros Bay Kempinski’nin İtalyan lokantası La Luce’nin şefi Carlo Poli’nin lokum yumuşaklığında hazırladığı kılıçbalığı ruloları ise son yıllarda tattığım en güzel balık yemeklerindendi.
Bodrum’un sadece Barbaros Körfezi gibi koylarında değil, içinde de damak tadı dünyası iyiden iyiye hareketliydi. Bodrum Marina’sındaki Marina Yacht Club’da şef Hasan Hüseyin Erdem’in icadı deniz ürünleriyle yapılmış bulgurlu “yaban pilavı”, değme Fransız aşçının kıskanacağı damaktan silinmeyen bir lezzetti. Marina Yacht Club, sosunu birinci sınıf bir çikolatayla hazırladığı dondurmalı profiterolü bol file bademle bezeyerek bu klasik Fransız tatlısına da sınıf yükseltmişti. Yine aynı restoranın bar şefi Barış Yıldırım’ın “Sandoz...” gizli parolasını duyunca Bodrum mandalinası ve votkayla şeykır dolusu hazırladığı kokteyl de bir şaheserdi.
[attachment=1]
Yarpuz likörü iz bıraktı
Otellerden The Marmara Bodrum ise “Her yerde balık var ama bizde suşi de var” diyordu. Kaliforniya makilerinden ve moriawase’ye bir dolu suşi, Japonya’da yetişmiş bir Türk aşçı tarafından hazırlanıyordu.
Şimdiye dek daha çok doğa ve ambians satan turizm dünyamızın özgün ve farklı lezzetlerin önemini bu denli keşfetmesi sevindirici... Ama parasını bastırıp Michelin’li aşçıyı tesise getirtmekten çok, kendine özgü farklı damak tatları yakalayabilmek, yaratabilmek ve bunu tesisle özdeşleştirebilmek önemli...
Bu açıdan bakıldığında ise şu iki ayın bende en iz bırakan tadı, Datça’nın inceliklerle dolu butik oteli Mehmet Ali Ağa Konağı’ndaki yarpuz likörü oldu. Bir tür yabani nane olan yarpuz, karanfil, tarçın ve limon dilimlerinin şekerle ovulup güneşte adeta pişirilmesiyle hazırlanan zümrüt renkli iksir, Türk turizminin neye yönelmesi gerektiğinin damıtılmış bir örneğiydi adeta...
Cavid Sezen
-----------------------------------------
Mehmet Yalçın Şişedeki balık
TURİZM LEZZETİ KEŞFETTİ
26 Temmuz Pazar 2009
Uçsuz bucaksız plajımızın inci gibi kumları ve masmavi denizinde yılın yorgunluğunu atın”... “Siz bronzlaşırken çocuklarınız turkuaz sularda yüzmenin keyfini çıkarsınlar”... “Her türlü konforu ve eğlenceyi sunan tesisimizde...”
Türkiye’de yıllardır turizm bu klişe mesajlarla pazarlandı, “deniz-kum-güneş” üçlüsünün dışına pek çıkılamadı. Ülkenin hemen hemen bütün sahillerinde bu güzelliklerin olduğu anlaşılıp insanlar bu sloganlara doyunca da, yeni arayışlara girildi. Geçtiğimiz iki yılın spa trendi bunun bir örneği. Spa’sı olmayan otel kalmadı, bin yılın kaplıcaları bile isimlerini spa olarak değiştirmeye başladı.
Bu sene ise turizm dünyamız bir başka silahı keşfetti: Lezzet... Benim gibi yeme-içme yazarlarının Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki lezzet etkinliklerinden başı döndü. Bazılarına ancak katılabildiğim bu etkinliklerin hangi birinden bahsetsem?
“Elements of Datça” adıyla bir gruba öncülük ederek devrimci bir biçimde Türkiye’de ilk defa tesis değil de bölge pazarlamaya girişen Datça’nın iddialı tesislerinden Club Select Maris Resort, İsviçre’nin Michelin yıldızlı aşçılarından Felix Eppiser ile Bruno Keist’ı konuk ederek lezzetlerini müşterilerine sundu. Antalya-Belek’teki Gloria Golf Resort ise,
“17 Şef 17 Hafta” adını verdiği program için Hollanda’dan yine Michelin yıldızlı Gerhard Müller’i getirterek özel yemeklerini hazırlattı. Yine Michelin yıldızlı bir başka şef, Otto Koch ise Robinson Club Sarıgerme Park otelindeydi. Robinson Club Alpenrose Zürs’ün ünlü aşçısı bir hafta Sarıgerme’de kaldı, yemeklerini yaptı. Hemen hemen aynı günlerde bir başka tesiste, Rixos Premium Belek’te bir başka Michelin’li aşçı, Avustralyalı Marcus Dudley iki gün boyunca en iddialı yemeklerini pişirdi, ayrıca otelin mönülerinin yenilenmesine yardımcı oldu.
Yıldızsız yıldızlar
Tabii turistik tesislerimizdeki lezzet fırtınası sadece Michelin yıldızı kazanmış restoranların aşçıbaşılarının geldiği günlerle sınırlı değildi. Zaten elleri lezzetli olan, özel yemekleriyle tiryakilik yaratan yerli şeflerin önemi de işletme sahipleri tarafından daha bir fark edildi, bu lezzet silahları da savaşa sürüldü.
Bodrum’daki Kempinski Barbaros Bay’in başaşçısı Eyüp Yunusoğlu mesela, Barbarossa Beach&Grill restoranında ağustos başından ortasına kadar sunulacak fantastik bir “Koruklu Lezzetler” mönüsü hazırladı. Olmamış üzümlerden sıkılan ekşi mi ekşi koruk suyu, Eyüp ustanın elinde harika bir lezzetlendirici rolünü kazanmış, kılıçbalığı karpaçyosundan deniz ürünlü pazı dolmasına, hatta karamelize turtaya kadar bir dolu lezzeti alabildiğine yukarı çekmişti. Ege ve Akdeniz köylüsünün bamyaya, kimi zaman kuru fasulyeye bile döktüğü bu ince lezzetli ekşi, dünyanın en ünlü ve zarif sirkelerini aratmamış, hatta çeşni verdiği yemekleri onlar kadar da zorlamamıştı.
Barbaros Bay Kempinski’nin İtalyan lokantası La Luce’nin şefi Carlo Poli’nin lokum yumuşaklığında hazırladığı kılıçbalığı ruloları ise son yıllarda tattığım en güzel balık yemeklerindendi.
Bodrum’un sadece Barbaros Körfezi gibi koylarında değil, içinde de damak tadı dünyası iyiden iyiye hareketliydi. Bodrum Marina’sındaki Marina Yacht Club’da şef Hasan Hüseyin Erdem’in icadı deniz ürünleriyle yapılmış bulgurlu “yaban pilavı”, değme Fransız aşçının kıskanacağı damaktan silinmeyen bir lezzetti. Marina Yacht Club, sosunu birinci sınıf bir çikolatayla hazırladığı dondurmalı profiterolü bol file bademle bezeyerek bu klasik Fransız tatlısına da sınıf yükseltmişti. Yine aynı restoranın bar şefi Barış Yıldırım’ın “Sandoz...” gizli parolasını duyunca Bodrum mandalinası ve votkayla şeykır dolusu hazırladığı kokteyl de bir şaheserdi.
[attachment=1]
Yarpuz likörü iz bıraktı
Otellerden The Marmara Bodrum ise “Her yerde balık var ama bizde suşi de var” diyordu. Kaliforniya makilerinden ve moriawase’ye bir dolu suşi, Japonya’da yetişmiş bir Türk aşçı tarafından hazırlanıyordu.
Şimdiye dek daha çok doğa ve ambians satan turizm dünyamızın özgün ve farklı lezzetlerin önemini bu denli keşfetmesi sevindirici... Ama parasını bastırıp Michelin’li aşçıyı tesise getirtmekten çok, kendine özgü farklı damak tatları yakalayabilmek, yaratabilmek ve bunu tesisle özdeşleştirebilmek önemli...
Bu açıdan bakıldığında ise şu iki ayın bende en iz bırakan tadı, Datça’nın inceliklerle dolu butik oteli Mehmet Ali Ağa Konağı’ndaki yarpuz likörü oldu. Bir tür yabani nane olan yarpuz, karanfil, tarçın ve limon dilimlerinin şekerle ovulup güneşte adeta pişirilmesiyle hazırlanan zümrüt renkli iksir, Türk turizminin neye yönelmesi gerektiğinin damıtılmış bir örneğiydi adeta...